18 Kasım 2014 Salı

ORTADOĞU : İsrail’in kuruluşu ile ilgili tarihe kısa bir göz attığımızda aslında Ortadoğu’nun nasıl şekillendirildiğini de anlamış olacağız.



Ortadoğu’nun kanayan bir yarası olan İsrail’in Filistin işgali, yıllardır devam etmektedir. İsrail yeni yerleşim planları hazırlayarak işgallerine yenilerini eklemekte ve Cetvelle çizilen sınırlar yanında, sınırları belirsiz bir ülke olarak egemenliğini sürdürmektedir. İsrail’in kuruluşu ile ilgili tarihe kısa bir göz attığımızda aslında Ortadoğu’nun nasıl şekillendirildiğini de anlamış olacağız.

Tarihte 31 Mart Vakası olarak bilinen ve Miladi takvime göre 13 Nisan 1909 tarihli ayaklanmayla İttihatçılar tarafından tahttan indirilip Selanik’e gönderilen Sultan II. Abdülhamid,  Suriye’deki şeyhi Mahmut Ebu Şamat’a yazdığı mektupta şunları söylediği iddia edilmiştir.

“Ben Hilâfet-i İslâmiyeyi hiçbir sebeple terk etmedim. Ancak ve ancak ‘Jön Türk’ ismiyle maruf ve meşhur olan İttihat Cemiyeti’nin rüesasının tazyik ve tehdidiyle Hilâfet-i İslâmiyeyi terke mecbur edildim. Bu ittihatçılar, Arazi-i Mukaddese ve Filistin’de Yahudiler için bir vatan-ı kavmî kabul ve tasdik etmediğim için ısrarlarında devam ettiler. Bu ısrarlarına ve tehditlerine rağmen ben de katiyen bu teklifi kabul etmedim. Bilâhare yüz elli milyon altun İngiliz lirası vereceklerini vaat ettiler. Bu teklifi dahi katiyen reddettim ve kendilerine şu sözle mukabelede bulundum: ‘Değil yüz elli milyon İngiliz lirası, dünya dolusu altın verseniz bu tekliflerinizi katiyen kabul etmem! Ben otuz seneden fazla bir müddetle Millet-i İslâmiye’ye ve Ümmet-i Muhammediye’ye hizmet ettim. Bütün Müslümanların ve salatin ve Hulefa-i İslâmiyeden aba ve ecdadımın sahifelerini karartmam ve binaenaleyh bu tekliflerinizi mutlaka kabul etmem’ diye kat’i cevap verdikten sonra hal’imde ittifak ettiler. Ve beni Selanik’e göndereceklerini bildirdiler. Bu son tekliflerini kabul ettim ve Allah Teâla’ya hamd ettim ki ve ederim ki; Devlet-i Osmaniyye ve Alem-i İslâm’a ebedî bir leke olacak olan tekliflerini, yani Arazi-i Mukaddese ve Filistin’de Yahudi devleti kurulmasını kabul etmedim. İşte bundan sonra olan oldu. Ve bundan dolayı da Mevlâ-yı Müteal Hazretlerine hamd ederim.”

1917 Yılında Balfour Bildirisi ile İngiliz Dışişleri Bakanı, Filistin'de Yahudiler'e bir "ulusal yurt" kurulması çabasının İngiliz Hükümeti tarafından destekleneceğini açıklamış, diğer İtilaf Devletleri'nin de bu deklarasyona katılması için çalışmıştır. Fransa 1918 Şubat'ında, İtalya ise hemen sonra desteklerini açıklamış ve 1. Dünya Savaşı bittikten sonra yapılan San Remo Konferansı ile Filistin, İngiliz "manda" yönetimine bırakılmıştır. Ardından kurulan bir çok Yahudi yerleşim alanı, özellikle Nazilerin iktidara gelmesi ile bu bölgeye olan göçler ile genişlemiştir. Arapların Yahudilere karşı kurmuş oldukları Arap Yüksek komitesinin bir ayaklanmaya dönüşmesi ile Filistine giden bir komisyonun yayınladığı PEEL Raporunda, Yahudilerle Arapların aynı devlet içinde yer almaması ve Filistin'in bölüştürülmesi gerektiği önerilmiştir.

2. Dünya Savaşı sonrasında Filistin toprakları üzerindeki İngiliz manda yönetimi sona ererken, sorun BM'ye götürülmüş, BM Genel Kurulu 1947'de Filistin topraklarının Araplar ve Yahudiler arasında bölünmesini, Kudüs'e uluslararası statü tanınmasını onaylamıştır. 14 Mayıs 1948’de bağımsız İsrail Devleti'nin kurulduğu açıklanmıştır.

İsrail devletinin kuruluş süreci kısaca böyle. Osmanlının yıkılışı ile Ortadoğu da yapılamaya çalışılan bir fitne düzeni inşaa etmek idi. Fitne filminin başrolünü İsrail’e verdiler. Ancak bu filme gerekli yardımcı oyuncularda bulunmalıydı. Soluksuz izlenecek filmlerin vazgeçilmez senaryosu iyi ve kötü adamın kavgası biçiminde gerçekleştiğinden, İyi İsrail, Figüran Filistin ve kötü İran olarak rol paylaşımı yapıldı. Dikkat edelim! Senaryoyu yazanlar ve bu senaryoyu filme çekenler her dönem Oscar aldılar. Ancak artık film eski izleyicisini kaybetti. Ve film çekilemez! hale geldi. Çünkü seyirci bu filmi sessizce izlemekten bıktı ve seti bastı.

Sonrasını, yani bugün olanları yazmaya devam edeceğiz. Asıl film yeni başladı. Ortadoğu’nun haykırışına az kaldı.

ORTADOĞU II

Tunus, Libya, Mısır ardı ardına sonbahara giren ülkeler… Suriye buna direniyor. Ama o da bir şekilde bu kervana dahil olacak. Ardından Ürdün, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi’ler… Kaçınılmaz bir başlangıç bu!

Ortadoğu Filmini vizyona sokan İngiltere ve ona yardımcı olan Fransa, İtalya aslında Yahudi Lobisinin ana karargâhı olan ABD tarafından yönlendirilmişlerdi. Filmin Fragmanında Cennet Mekan 2. Abdülhamid’in Tahttan indirilişi sevinç gösterileri eşliğinde gösteriliyordu. Osmanlı tebaasına ait sunulan bu sevinç aslında Siyonistlere aitti.

Filistin topraklarında yükselen Sion Dağı Kutsal kitaplarında vaadedilen toprakların bir sembolüydü onlar için. Filmin ortalarına doğru Sion Dağında dalgalanan Fırat ve Nil’in ortasında duran Davut Yıldızı binlerce cana kasteden bir terör devletinin bayrağıydı artık! Bu filmde kendisine kötü adam rolü biçilen İran, İsrail’in Oscarları havada uçuşurken, Hollywood ‘ ta ki şöhretler kaldırımına ayak izini ancak basmıştı. Mısır, Suriye, Suudi Arabistan ve Türkiye ise bu filmde bazen kötü adam yanında bazen de iyi adamın gölgesinde sürekli dayak yiyen figüranları oynadılar.

Yönetmenin yanlış sahne seçimleri, İyi adamın kibirli tavırları, bitmek tükenmek bilmeyen istekleri ve kötü adamın rolüne kendini çok kaptırması reytinglerin düşmesine neden olmuş, filmin son sahnesinde kötü adamın nasıl öleceği konusunda anlaşamayan senaristlere birde yapımcı firma da çıkan ekonomik sorunlarda eklenince filme bir sezon ara vermek zorunda kalınmıştı.

Gösterimine ara veren filme rakip olmak isteyen bir yapımcı, bu arayı iyi değerlendirmek amacıyla yeni bir film sahneye koydu. Çok büyük bir bütçeye sahip olmayan bu yapımcı aynı zamanda siyah beyaz filmlerin yayınlandığı dönemde içtenliği ile ülkeleri fethetmiş ünlü bir yönetmen. 

Başrolde de kendisi oynayacak olan yönetmen filminin ilk Fragmanını geçtiğimiz yıl sessiz sedasız yayımladı. 

Filmin Fragmanını ve konusunu da yarın yazalım.


ORTADOĞU III

Dünya beyazperdesinde uzun süre gündemde kalacağını öngördüğüm  “Kıyametin Doğuşu - Fitnenin Sonu” adlı film yakında vizyona girecek. Oyuncu kadrosu tamam, set ekibi ve filmin çekileceği plato kuruldu bile. Filmin yapımcı, yönetmen ve başrol oyuncusunun aynı kişi olduğunu belirtmiş ve geçen yıl filmin ilk fragmanının yayınlandığını da yazmıştım.

“Fitne“ adlı Ortadoğu merkezli ama dünya sahnesini belli bir yörüngede kalmasını sağlayan filmin sezon arası vermek zorunda kalması, Filmimiz için büyük bir şans aslında. Ben bu şansın iyi değerlendirileceğine eminim.

Geçen yıl yayımlanan “Kıyametin Doğuşu - Fitnenin Sonu” adlı filmin fragmanını izleyen eleştirmenler, filmin pek ilgi görmeyeceğini söylese de ben,  vizyona girdiğinde tüm dünyayı kasıp kavuracağı iddiasındayım!

Fragman bomba sesleriyle başlıyor, sokak artasına düşen bombayla yaralanan küçük bir çocuğun yanı başında ölen annesine bakarak ağlaması ve kan revan halde olan o küçük ellerini semaya kaldırarak “Allah’ım bize yardım et” demesini, çöl güneşi altında bir deri bir kemik kalmış çocuğunun başında, göz pınarına üşüşen sinekleri kovan bir annenin kupkuru ellerini semaya kaldırarak "Allah’ım bize yardım et!.." demesi izliyor.

Fragmanın ilerleyen sahnelerinde buna benzer birkaç sahne daha var! Belki yukarda zikrettiğim görüntülerin insanları derinden sarsması gerekiyor ancak dünya sahnesini yönetenler bu görüntüleri televizyon haberlerinde sıradanlaştırılarak insanlığa ara ara sunmuş ve etkileyiciliğini yitirtmişti. Zaten nefsimize ağır gelen bu sahneleri görür görmez çoğu zaman başka kanallara geçmişliğimiz de olmuştur. Yine de bu ilk görüntüler, ruhunda vicdan taşıyanları sarsmış, gönül tellerini sızlatan bir mızrap olmuşken fragmanın son sahnesi hüzün girdabına dalmış olan vicdan sahiplerinin yüzlerinde tatlı bir tebessümün oluşmasına neden olmuştu. 

Son sahne ile, bu görüntülere sebep olanlardan alınacak intikam mı bizi sevindirdi yoksa üzerimizdeki sorumluluk hissi artık ortadan kalkacak diye mi sevindik bilemiyorum. Ama çok mutlu olduğumu hatırlıyorum.

Bana göre vizyona girecek olan bu filmle, Fitne! artık son bulacak. Ortadoğu’yu Fitne filmiyle iyi ve kötü başrol oyuncularla yaşanmaz hale getirenler, ortadan kaldırılacak. Dualar Haktan karşılık buldu artık. Halk uyandı! bu film gişe rekorları kırarak, başrol oynayan iki ülkeyi dünya beyazperdesinden indirecek…

Gelecek yazımızda da yapımcı, yönetmen ve aynı zamanda başrol oynayacak ülkeyi yazmaya çalışalım.  


ORTADOĞU IV

Durduralamayan tek şey zaman galiba, kelimeler bilgisayar ekranına düşerken ve siz bu satırları okurken, soluksuz akıp giden zaman,  yine bildiğini yapıp yoluna devam ediyor.

İşte sessizce Kıyamete akıp giden bu zamanı idrak edemeyen ve Dünya sahnesinin sonsuza dek var olacağını zannedenler, İstedikleri senaryoyu hiçbir ahlaki, insani değer tanımadan yazıp sergileyenlerin sonu geliyor.  Az daha sabredin! düzenleri yıkılıyor artık… Çektikleri son film “Fitne” tarihin en adi çöplüğünde kendine anca yer bulacak.

Zaman Kıyamete akıyor ve Dünyanın vazgeçilmezi olan kıyametin, ayak seslerinden biri olan “Kıyametin Doğuşu- Fitnenin Sonu” filmi! Çok yakında vizyona giriyor.

Bu filmin Yapımcı, yönetmen ve başrolünü Türkiye üstlenmiş durumda! 

Fitne filminin yapımcı ve yönetmenleri Türkiye’ye sürekli dayak yiyen bir figüran rolünü uygun bulmuştu. Bu rolü bile, daha iyi oynaması için bazı oyuncu koçları! aracılığıyla  kendi kendine eziyet eden sağ- sol, alevi- sünni, laik- anti laik, Türk- Kürt  dertleri ile oyalanan ve arada bir vücuduna zerk ettiği darbe zehiri ile hücrelerini öldüren, aslının ceddinin kendisine bıraktığı yüce mirasın farkına varmadan yaşayan bir zavallıya dönmüştü. 

Türkiyem! Çok şükür kurtuldu bu ataletten.

Şunu baştan söyleyelim ki!

Türkiye, dünya sahnesine atası olan Osmanlı’nın varisi olarak çıkmıyor. Osmanlıcılık değil! Ilımlı İslam hiç değil! Bazılarının dediği gibi BOP’un eş başkanlığını da yapmıyor. 

Sadece ÖZ’ü, Mevlana’nın, Yunus’un, Hacı Bektaş’ın, Ahmet Yesevi’nin, Akşemseddin’in, Şeyh Edabali’nin tek derdi olan İnsan’ı “Yeryüzünün halifesi olan İnsanı “ tekrar ortaya çıkarmaya ve yaşatmaya gayret ediyor.

Bakın biraz etrafınıza Türkiye’den insana uzanan elleri göreceksiniz.  Türkiyede ki bu değişim bir Partinin veya bir cemaatin isteğiyle gerçekleşmiyor. Büsbütün ortak bir aklın inşaa ettiği yeni bir TÜRKİYE’dir bu.

Fitneye dur diyecek sadece bir ülke vardı dünyada oda Türkiye idi. İnanmış, gerçek insana susamış olanlar hep 
O’nu istedi. Hep O’nu özledi. Dularında hep O’nu inledi! 

O’nu, Sultan 2. Abdulhamit’in, Uzakdoğudaki, Asyadaki, Ortadoğudaki  sevdalıları istedi.

Ve beklenen gün geliyor. Türkiye hem yapımcı, hem yönetmen hem de başrol oyuncusu  olarak sahneye çıkıyor.

Katile katil, garibe garip diyen… İyiyi öven, mazlumu seven  bir “AKTÖR” dünya sahnesine çıkıyor.

Film! çok yakında resmen BAŞLIYOR…


Selahaddin Yıldız


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder