31 Temmuz 2014 Perşembe

Merkez operasyonu Osmanlı'yı parçalayan güçler şimdi kapımıza dayandı!


Osmanlı'yı parçalayan güçler şimdi kapımıza dayandı!
Özür dileyecek yüzleri yok!
İçeride ve dışarıda kim varsa kullanıp çullanmak istiyorlar! Dün de istediler, şimdi de istiyorlar, yarın da isteyecekler!
Çünkü Türkiye'nin İNTİKAMI çok ağır olacak!
200 yıl sonra gelen rövanş hepsini bitirecek!
OSMANLI'yı yıktıkları için bin pişman olacaklar!
Artık onlar için AZAP dönemi başlıyor!
Bunları neden söylüyorum! Neye dayanarak!
Anlatalım!
11 Eylül saldırılarından sonra ABD, Afganistan ve Irak'a girdi! Amaç HAÇLI SEFERİ falan değildi!
Obama'nın yolunu açmak için atılan adımlardan biriydi sadece! Yani MÜSLÜMAN KOKAN bir başkanın gelmesi için... CIA'nın kurduğu büyük bir oyundu bu! İki ülkeye girerek iki hedefin nefes borusunu kesmek istedi!
Afganistan'a asker çıkararak Çin'in Kafkasya ve İran'la, Irak'la ise Avrupa'yı bitirmek niyetindeydi!
İleride kendisine rakip olacağını düşündüğü iki gücü kenara itecekti!
Bu plan için olmazsa olmaz iki unsura ihtiyaç vardı! Bunlardan biri RUSYA, diğeri ise tam denge noktasındaki Türkiye idi...
Dünya enerjisinin YÜZDE 72'sinin bulunduğu bölgeyi bu iki ülke aracılığıyla kontrol edecekti!
Sonuçta ise ÇİN ve AVRUPA her söyleneni yapan oyuncu durumuna düşecekti! Putin'in OLİGARKLARItemizlemesi işin startını verdi! Ama 150 yıldır AVRUPA'nın ve özellikle İngiltere'nin kontrol ettiği Türkiye'de değişim zordu! Bütün kurumlar ve ideoloji Avrupa malıydı! Hukuk da öyle! Resmi bakış açısı ne Kürt'ü ne de bölgeyi kabul ediyordu! Sorun kolay aşılacak gibi değildi! Peşpeşe saldırı geldi! Bütün operasyonların hedefinde eski toprakları geri almak için çırpınan Erdoğan vardı! Eski güç geri gelecekti ama Almanlar, Fransızlar ve özellikle İngilizler buna hiç razı değildi! Çünkü enerji talepleri kısılacak ve küçülecekler, belki de çökeceklerdi! Çok ama çok ciddi tehlikeyle burun burunaydılar!
Bütün bu denge içinde KÜRT petrolü Türkiye üzerinden AKDENİZ'le buluştu! Vanalar sonuna kadar açık! Her gün varil varil geliyor!
İşte bu varilleri dolduran FAROE bandıralı gemi geçtiğimiz günlerde Akdeniz'e açıldı! İçinde tam 1 milyon varilKÜRT PETROLÜ vardı! Yani start verilmişti! Geminin nereye gideceği merakla bekleniyordu! Kaptan önce İTALYA ve ALMANYA
rotasına saptı! Gemi o yöne hareket ederken gelen bir emirle tam tersi yöne döndü! Akdeniz'in ortasında yol alırken gelen son komutla FAS'a yöneldi! Hedef SAMİR rafinerisiydi!
Kaptan dümeni kırıp Muhammediye Limanı'na yanaştı! Bir güç KÜRT PETROLÜNÜN AVRUPA'ya gitmesini önlemişti! Akdeniz'de satranç oynanıyordu!
Yani 11 Eylül İKİZ KULE saldırısıyla başlayan olaylar yeni yeni sonuç veriyordu! Film daha yeni başlamıştı! Bundan sonra her gün, her hafta, her ay öyle gelişmeler olacaktı ki Türkiye kimsenin hayal etmediği kadar büyüyecekti!
CHP'ye rağmen, eski devlete rağmen, Avrupa malı gazetecilere rağmen! Çünkü karar verilen OYUN çok büyüktü! Rolümüz de öyle!
İşte bu gemi de FAS limanına yanaşır yanaşmaz 108 milyon dolar, yani petrolün tutarı olan para, HALKBANK'ayattı! Bu 'siftah'tı!
Gerisi çok hızlı gelecekti!
Artık Kuzey Irak'tan çıkan petrol ve gazı ANKARA kontrol edecekti!
Bölgedeki bütün enerji kaynaklarında OSMANLI'nın çocukları son sözü söyleyecekti!
Rusya ise gazla biraz Avrupa'yı, daha çok ÇİN'i kontrol edecekti!
Bu güzel olduğu kadar, büyük olduğu kadar, kazançlı olduğu kadar uyanık olmayı gerektiren bir kurguydu! Çünkü paylaşım savaşları yüzünden İKİ DÜNYA savaşı çıkmıştı!
Erdoğan artık eskisinden daha çok hedefti!
Türkiye'yi bu kadar iddialı bir ülke konumuna getirdiği için...
Şahdeniz, TANAP ve Kuzey Irak hesaba katıldığı zaman 15 yılda 2.7 trilyon dolar buraya akacaktı!
İnanılmaz bir para girişi yaşanacaktı!
Türk denilince ZENGİNLİK akla gelecekti! Dağılma eşiğinde olan, krizle boğuşan Avrupa için inanılmaz bir tehlikeydi bu! Paraları olsa da Türkiye petrol vermediği zaman yapabilecekleri bir şey yoktu! Bu nedenle çok ama çok uyanık olmak durumunda olduğumuz bir virajdayız!
17 Aralık'la sonuç alamadılar! Ama PES etmediler!
Bu paralar gelinceye kadar bütün enstrümanlar onların adamlarının elinde!
Ellerinden geleni yapacaklar!
Geri durmayacaklar!
Bakın!
Daha önce üç-dört kez hakkında kalem oynattığım ve yaptıklarını beğendiğim bir isim vardı!
Amerika'da bile övgüyle söz ediliyordu!
Bu isim Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı'ydı! Haksızlığa uğradığını da yazmıştım! Eşinin başörtülü olmasından dolayı yaşadıkları sıkıntıları da buraya taşımıştım!
Ama gazetecilikte dün yoktu!
Dün iyi şeyler yapanın nasıl hakkını verdiysek YANLIŞ yapanı da yazmalıydık!
Nedendir, niçindir bilemem!
Ama ERDEM BAŞÇI bundan yaklaşık olarak 6 ay önce LONDRA'ya gitti ve orada ÇOK ÖZEL temaslarda bulundu!
Londra'da kimlerle buluşacağını siz düşünün!
Tahmin etmek hiç zor değil!
Toplantılarda ana konu Türkiye'ydi!
Yemekler yeniliyor, kahveler içiliyor ve bizim MERKEZ BANKASI BAŞKANI İngilizler'e "Siz hiç merak etmeyin ben faizi asla indirmem!" sözünü veriyordu! Yani garip bir şekilde İNGİLİZ EKOLÜNÜN yanında yer alıyordu!
Petrol gelirken, para gelirken, gaz gelirken, bölge gelirken MERKEZ BANKASI gidiyordu!
BAŞÇI'nın kime güvendiğini bilmiyordum ama ters yöne akıyordu!
Bunlar bilindiği için de Erdoğan ısrarla kendisine tepki gösteriyordu!
Anlaşılan İngilizler PARA ile tekrar başımıza bela olmak için her yolu denediler ve deneyeceklerdi!
Hedefte Erdoğan ve koca bir millet vardı! İçeriden ve dışarıdan topladıkları bütün güçlerle geleceklerdi!
Erdoğan KÖŞK'e çıkar da aşağıya onlardan birini bırakmazsa yandılar!
Asıl kıyamet o zaman!
İngiliz ekolüne üye olanlar düne kadar takip edilmez ve ne yaptıkları bilinmezdi!
Ama işler şimdi değişti!
Aldıkları nefes biliniyor!
İçeriden GOL yemek yok!
Başka BOMBALAR da var!
Bunları da zamanı gelince paylaşırız!
Hep söylediğim gibi YABANCILARI burada bulmak için ismi John olana, Jack olana, Hans olana bakmak yetmez! Çünkü bunlar Ahmet, Mehmet, Hasan olarak burada! Yanıldığımız buydu!
Şimdi düzeldi çok şükür!

NOT:Genelkurmay Başkanı Özel Paşa, birilerinin hedefinde! Onların sözünü dinleyip küçük Türkiye'ye razı olmayan herkes gibi... Anlamasalar da Türkiye değişti! Geçen yıl GEZİ olaylarında JANDARMANIN SUYUNU yiyenGEZİ'ciler bunu görmeliydi! En büyük işaret oydu! Iskaladılar! Üzülseler de Devlet-Millet elele... Yapacakları çok şey kalmadı! Şimdi gözyaşı dökme sırası OSMANLI'yı ağlatan İngilizler'de...


28 Temmuz 2014 Pazartesi

C İ H A D I N 6 Ş A R T I VARDIR



Cihad cennetin bir kapısıdır.

Kim bu kapıdan yüz çevirirse
Allah Teâlâ ona aşağılanma ve rezil olma gömleğini giydirir. Hüsran ve zillet artık onun sıfatı olur.
“Ey Müslümanlar !Gece gündüz, açık ve gizli yollarla,her çeşit metotlarla, Deccal komitelerine O insanlara karşı savaşın. Hz Ali

Her şeyimizi yağmalamak isteyen sömürgeciler, bırak­mıyorlar ki dinî ve ilmî müesseselerimizde 'insan' yetiş­sin. Onlar  yetişmiş doğru ilim sahibi  ve Allah yolunda cihad eden gerçek Müslüman gençliğinden  korkuyorlar.

Eğer bir ülke de  bu vasıflarda  insan' yetişecek olsa bu onların huzurlarını kaçırmakta ve çıkarlarını tehlikeye sokmaktadır»İş işten geçmeden, düşmanlar tüm dinî ve ilmi mesele­lerinize el atmadan düşününüz ve uyanık olunuz. Kalkınız, öncelikle nefsinizi terbiye ve tezkiye etmeye önem veriniz. Kendinize bir çeki düzen veriniz. Düzenli ve ter­tipli olunuz. İlmî müesseselerde nizamı ve intizamı sağ­layınız.

Ey erkek görünüşlü olup da erkek olmayanlar!  Ey korkuluk gibi dikilen hayalî varlıklar!  Ey ayağına süs takanlar gibi aklı olanlar!

 ‘’ Onlar size saldırmadan önce, siz kendiniz onlara saldırın . Canım kudret elinde olan Allah’a hamd olsun ki, her zaman şu kural geçerli olmuştur: Hangi millet, evlerine saldırılmak sureti ile tecavüz edilirse, o millet daima  rezil ve zelil olur.  Sözlerimi  dikkate alınız. Ellerinizi bağlayarak yılgınlık göstermeyiniz  ve  oturmayınız. Hz Ali

C İ H A D I N  6  Ş A R T I   VARDIR ;
1-cemaat oluşturacan        
2-cematin başı olacak                  
3-verdiği emirler harfiyen yerine gelecek
4-zamanımızı verecez         
5-malımızı verecez                  
6-gerekirse canımızı verecez





CİHAD KONUSUNDA AKLA NE GELİYORSA ORTAYA KOYAN GÜZEL BİR ESER

Allah’ın sünneti gereğince hak ile bâtıl arasında zorunlu bir mücadele sürmektedir. Fitne yok oluncaya kadar kâfirlerle cihâd etmek, Müslümanların üzerine farz kılınmıştır. Bununla beraber Müslümanın bugün içinde bulunduğu durum; iman zayıflığı,  dünyaya bağlılık, gayretlerdeki durgunluk, vücutlardaki hantallık, ümitsizlik ve başarısızlık görüldüğü zaman, ümmetin karşı karşıya olduğu tehlike de ortaya çıkar. Müslümanların ruhlarını hazırlamak, onları uykularından uyandırmak, cihâdı diriltmek ve nefse onu hatırlatmak için nazarî ve amelî programlar ortaya konması gereklidir.
 Müslüman, samimi bir kararlılık içinde olmalı; sebeplere sarılmalı ve Allah yolunda cihâd etmek için ilim, amel ve hâl olarak kapsamlı bir hazırlık içinde olmalıdır.
Bir tarafta cihâdın hazırlığını ve nefis terbiyesini ihmal eden bir grup, diğer tarafta kapsamlı hiçbir hazırlık yapmadan kâfirlerle ve münafıklarla silahlı çatışmaya girmekte acele eden başka bir grup bulunmaktadır. Bundan dolayı, davetçiler ve kafası karışık olan ve mücrimlerin yolunu bilmeyen Müslümanlar büyük tehlikelerle karşılaşırlar. Her iki grup da Allah yolunda cihâd etmek için kapsamlı bir hazırlık yapmaya muhtaçtır.


Kitapta; cihâdın genel anlamı ve mertebeleri açıklandıktan sonra, kısımları, gayesi, faziletleri, dünya ve ahiretteki semereleri açıklanmaktadır. Daha sonra cihâdı terk etmenin tehlikelerinde bahsedilip cihâd eğitimi ve çağımızın gerçekleri göz önüne alınarak cihâdın hazırlık aşamaları anlatılmaktadır. Bu sayede, ruhlarda cihâdı canlandıracak ve insanları cihâda hazırlayacak vasıtaların ve yöntemlerin ortaya çıkması ve ümmetin bundan faydalanması amaçlanmaktadır.


ALLAH YOLUNDA SAMİMİ KULUN CİHAD GÖREVİ


Gayret ve ciddiyetle, nefse ve şeytana ve şeytan komitelerine  karşı mücadele vermek, Onların gücünü , yetkisini kırmak,

Düşmanlara karşı ilmi ve fikri mücadele, ilim ve teknolojide etkinlik ve üstünlük sağlamak,

Maddeten terakki ederek ekonomi ve kültür savaşında güç ve üstünlük kurmak,

Devleti basiretle yönetmek, çıkarcılara, vurgunculara fırsat vermemek,

Başka ülkelerin siyasi, ekonomik ve askeri tahakkümleri altına girmemek için say ve gayret göstermek,

Düşmanın her türlü ihanet ve saldırılarına karşı önceden gereken her türlü tedbirleri almak,

Savaş zarureti ortaya çıktığında, düşmandan korkmamak, kaçmamak, bütün güç ve gayreti ile savaşa katılmak ve Allah’a güvenmektir.

İslam’ı tebliğ, ilahi mesajı bütün insanlığa duyurma aşk ve gayreti,

Hakkın hatırını üstün tutma ve hakikati hakim kılma gayreti,

 Dini emirleri öğrenip ona göre yaşamak ve başkalarına öğretmek,

İyiliği emredip kötülükten sakındırmak,


CİHADIN SAMİMİ KULLARI

İslam Allah'ın hayata hakim olan sistemidir. Pratik hayatın bütün ihtiyaçlarını karşılar.



İslam'da cihad: İslam sistemini getirme, İslam sistemini hayata hakim kılma fiilidir. İnanç meselesi ise bütün siyasi etkiler ortadan kalktıktan sonra evrensel İslam sisteminin gölgesinde ferdi vicdanen ikna etmeye bağlıdır. Fert ikna olursa boyun eğip eğmemekte hürdür. (Seyyid Kutub, Fizilal'lil Kur'ân)

İslâm'ın yükselmesi, korunması ve yayılması için her türlü çalışmada bulunmak, uğraşmak, gayret sarfetmek ve bu yolda sıcak ve soğuk savaşa girmektir. Daha açık bir ifade ile Allah (c.c.) tarafından kullarına verilmiş olan bedenî, malî ve zihnî kuvvetleri Allah yolunda kullanmak, o yolda feda etmektir. İnsanın maddî-manevî bütün varlığını Allah yolunda ortaya koyarak Hakk'ın düşmanlarını ortadan kaldırmak için savaşması "cihad"dır.


"İman edenler Allah yolunda cihad ederler. Küfredenler de tağut yolunda savaşırlar." (Nisa Suresi, 76)


"Kendilerine kitap verilenlerden Allah'a ve ahiret gününe inanmayan, Allah'ın ve Resulünün haram kıldığını haram saymayan ve hak dini (İslam) din edinmeyen kimselerle, küçülüp boyun eğerek elleriyle cizye verecekleri zamana kadar savaşın." (Tevbe Suresi, 29)


Bu ayet-i kerimeler: İnsanları insanlara köle yapan sistemleri yıkmayı açıkça emrediyor. Bütün insanlar Allah'ın kuludur. Hiç kimse kendinden uydurduğu sistemlerle Allah'ın kullarına hükmedemez. Bununla birlikte "Dinde zorlama yoktur" prensibi de mühimdir. Kulların kulluğundan kurtulduktan sonra inanç için zorlama yoktur.


Yukarıda açıkladığımız deliller İslam erlerinin benliğinde yer etmişti. Onlara niçin cihad ediyorsun diye sorulduğunda düşmanlara karşı vatanımızı korumak, İran ve Rumların bize karşı düşmanca davranışlarını önlemek, sınırlarımızı genişletmek, ganimet elde etmek için savaşıyoruz, diyene rastlanmamıştır. Onlar Allah'ın uluhiyetini yeryüzünde açıkça ilan etmek, O'nun sistemini hayata hakim kılmaya, şeytanların sistemini yıkmaya, insanları kula kulluktan kurtarmayı gaye edindiklerini söylüyorlardı.

Onlar Rebia bin Amr, Huzeyfe bin Muhsin ve Muğire bin Şube'nin İran orduları baş komutanı Rüstem'e söylediklerinin aynısını ifade ediyorlardı. Rüstem bu İslam mücahitlerinin her birisini Kadisiye savaşından üç gün önce: "Siz buralara niçin geldiniz?" diye sorduğunda şu ölümsüz cevabı almıştı: "Allah bizi yeryüzündeki insanları kullara kul olmaktan kurtarıp tek bir olan Allah'a kul etmek için gönderdi. Allah insanlara en son elçisini ve en son hak dinini gönderdi. Kim O'nun dinini kabul ederse, ona dokunmadan tekrar yurdumuza döneriz. Kim karşı çıkarsa onunla ya şehid olup cennete gidinceye kadar savaşırız, ya da galip gelip gazi oluncaya kadar cihad ederiz."


Müslüman, savaş meydanına atıyla cihada çıkmadan önce kendi içinde cihad yapar. Kendi nefsi istekleri, şehevi duyguları ve kötü istekleriyle cihad eder.. Kendi menfaatleri ve kabilesinin menfaatleri ile İslam dışı her şeyle cihada çıkar. Yalnız Allah'a kulluk fikrini gerçekleştirmek, yeryüzünde Allah'ın saltanatını gasb eden putları ve putçuları yıkmak ve Allah'ın hakimiyetini sağlamak için cihada çıkar.


İslam'ın doğrudan doğruya fertlerin vicdanına hitap edebilmesi için, maddi otorite, eski toplum düzeni gibi engelleri yıkmak ister. Önce fertleri bu maddi zincirlerden kurtarır, sonra inancı seçme hürriyeti verir. Oryantalistlerin hileli tuzaklarına kapılıp Müslümanların bu günkü halini görüp de cihad sistemini gerçek şeklinden çıkarıp onu kelime oyunlarıyla savunma savaşı şeklinde göstermeye çalışmayalım.


İslam dini kendisine hücum edenlere karşı yalnızca savunma savaşı yapmamıştır. Çünkü İslam'ın varlığı sırf "Allah'ın, alemlerin Rabbi oluşu" ilahi emrini ilan edip yeryüzünde kulları kullara kul olmaktan kurtarmak içindir. Bu varlık hiçbir insana kayıtsız şartsız hak tanımayan, bağımsız ve örnek bir topluluğun ortaya çıkışıyla kendini gösterir. Bu örnek topluma hakim olan yalnız Allah ve Allah'ın kitabıdır. İslam'ın var oluşu bu gaye için olunca tabii olarak yeryüzünde hakim olan kulların kullara kulluğu prensibine dayalı cahiliyye toplumlarını yok etmesi, onlarla mücadele etmesi, kendi varlığının bir gereğidir.


Yeryüzünde Allah'ın hükmüyle hükmeden bir topluluk oluştuğunda kendisini savunacaktır. İşte savunma ile cihad arasındaki ilgi bu durumda anlam kazanır.


İslam'ın varoluşu gereği insanları kullara kulluktan kurtarmak için her zaman önde gitmesi gerekir. Bunun neticesinde İslam'ı coğrafi sınırlar içerisine sıkıştıramayız. İslam basit ırkçılık çerçevesine de sokulamaz. İslam insanları kötülük odaklarına ve Allah'tan başkasına kulluğun pençesine terk edemez.


Eğer İslam'ı bir toplumun mezhebi, bir ırkın düzeni, bir kişinin sistemi olarak kabul etmeyip Allah'ın yeryüzüne indirdiği hayat prensibi olarak kabul edersek, neden çok çabuk bir şekilde yeryüzüne yayıldığını anlarız. Bundan başka da yayılış sebebi aramak boşunadır. İslam'ın Allah'ın uluhiyeti, kulların Allah'a kulluğu davası olduğunu unuttuğumuz zaman başka deliller aramaya ihtiyaç duyarız ki İslam'da cihadın niçin ve neden yapıldığı ortadayken hiçbir kişi başka deliller ortaya atmaya cesaret edemez.


İslam'ı, Allah'ın yeryüzünde uluhiyetini ilan ettiren, bütün varlıkları tek bir Allah'a kul edip kulları kullara kul olmaktan kurtaran ilahi bir sistem; Allah'ın hakimiyetini temsil eden bir toplum kalıbına dökülmüş sistem olarak değerlendirirsek elbette o zaman fertlerin vicdanına hitap edebilmek için siyasi, toplumsal tüm otoritelerin yıkılmasının gerekli olduğunu kabul etmek zorundayız. İslam'ı bu şekilde anlamakla, sınırlı bir toprak parçasına özgü bir sistem olarak değerlendirdiğimiz zaman tabii olarak onun cihadını kendi toprağına yapılan hücuma karşı savunma harbi şeklinde kabul etmek zorundayız.


İslam bir kavmin, bir mezhebin veya bir bölgenin sistemi olmayıp evrensel ve ilahi bir sistemdir. Bundan dolayı herkesten çok aksiyoner olacaktır. Ve insanların inanç seçme hürriyetini engelleyen tüm otoriteleri devirecektir.


İslam insanları hürriyetine kavuşturup alemlerin Rabbi olan Allah'ın uluhiyetini ilan edip kulları kullara kul olmaktan kurtarmak için harekete geçmek zorundadır. Tek bir olan Allah'a kulluk ise İslam'a göre ancak İslam düzeninin gölgesinde oluşabilir. Yalnız İslam düzeninde kanunlar Allah tarafından konulur. Yalnız İslam nizamında, kulların hakimine de, mahkumuna da, siyahına da, beyazına da, zenginine de fakirine de, haklısına da haksızına da Allah'ın hükmü uygulanır. O'nun kanunlarının huzurunda herkes eşittir. İslam'ın dışındaki sistemlerde hayata hakim olan kulların kanunlarıdır. Kanun koymak ise uluhiyetin bir özelliğidir. Her kim kafasından çıkardığı sistemleri kulların hayatına tatbik etmek isterse uluhiyet etmek istiyor demektir. İster bunu açıktan açığa söylesin ister söylemesin fark etmez. Her kim insanlara böyle sistem koyma hakkını tanırsa onların uluhiyetini kabul ediyor demektir. İster onlara ilah adını versinler, isterse vermesinler!..


İslam soyut inanç ve imandan ibaret değildir ki inançlarını yalnız açıklama yoluyla kabul ettirsin... İslam, bütün insanlığı özgürlüğe kavuşturan aksiyoner bir sistemdir. Diğer topluluklar ise sistemleri altında Müslümanları idare edebilecek kapasitede değildirler. Onun için İslam bu evrensel özgürlüğe engel olan diğer sistemleri yıkmak zorundadır. İşte "Dinin Allah için olması" budur. Onda diğer sistemlerde olduğu gibi kullara kul olmak yoktur.

Batı kültürünün baskısı altında ezilenler, oryantalistlerin oyununa gelenler İslam'ı bu şekilde anlamak istemezler. Çünkü müsteşrikler İslam'da cihadı: "Dine sokmak için fertlere zorla baskı yapmak" diye anlatırlar.


O soysuz müsteşrikler aslında bunun anlattıkları şekilde olmadığını da çok iyi bilirler. Ancak, bu yollarla İslam'ı ve İslam'da cihadın anlamını yitirmeye çalışırlar. Bizim beyinsiz papağanlar ise hemen bu suçlamayı kaldırmak için cihadı savunma harbi şeklinde göstermeye başlıyorlar. İslam'ın doğal ve asli görevlerini unutuyorlar. İslam'ın ilk hedefinin insanlığın özgürlüğü olduğunu görmek istemiyorlar. Bu bizim papağanların İslam anlayışını batılı müsteşrikler bozmuşlardır. Güya din bir vicdan meselesiymiş, İslam yalnız vicdanlara hitap edermiş, pratik hayatla ilgili değilmiş, bundan dolayı İslam için olan cihad, inançları zorla vicdanlara yerleştirmek için yapılırmış.

Sizler ibadetlerinizi Allah'a sunarken, mücahidler kanlarını ve canlarını Allah'a sunarlar.

Sahabe Cihadından Tablolar
Ey Harameyn’ de İbadet eden! Eğer bizim savaş meydanlarındaki halimizi görseydin ibadetle oynadığının muhakkak farkına varırdın. Yanağından döktüğün yer gözyaşı tanesi yerine bizler göğsümüze kanlarımızı akıtıyoruz.

Sizler ibadetinizle oynuyorsunuz.

Ey Abidler!

Sizler ibadetlerinizi Allah'a sunarken, mücahidler kanlarını ve canlarını Allah'a sunarlar.

 
 
 
 

Bugün hakikatı haykırmıyorsak,Hakikatın tarafında mücadele etmiyorsak , Gelecek güzel günler için pilan yapmaya hakkımız olmaz.



 Başına Nemrutla mücadeleye girip putları kıran İbrahim olacağız.

Firavuna karşı koyan Musa ve Harun olacağız.

Büyü ve şeytanlara tabi olanlara karşı mücadelen eden;Sultan Süleyman olacağız.

İnançsız Yahudilerin türlü türlü işkenceler ettiği İsanın Allaha karşı olan tefekkürünü itaatını örnek alacağız.

Bir karanlık devrin cahiliye devrini kapatıp,İnsanlık için aydınlık devrini  Allahın emirleri ile Kuranı bize sunan ;

Yüce Allahın ;Sen olmazsa idin kayinatı yaratmazdım dediği Hz Muhammed sav  Peygamberimizin,.Nebiler nebisi ümetine layık olamanın gereklerini yapacağız.

Atalarımıza yakışır bir millet olacağız.

**Haçlı seferlerine karşı duran İslam kahramanı Kudüsü kurtaran  Müslüman Kürt Kumandan Selhattin Eyübi ne Atalarımıza yakışır bir millet olacağız.

 


 Hadisii şerifi ile Peygamberimizin övgüsüne hitap olan Büyük Türk Kumandan Fatih Sultan Mehmet Han a ;Atalarımıza yakışır bir millet olacağız.

Kostantiniye, bir gün fetholunacaktır. Onu fetheden asker ne güzel asker, onu fetheden komutan ne güzel komutandır


Ekonomik seviye hatırına, makam, rütbe ve unvan hesabına adaletten, hak’tan ve hukuk’tan feragat  edip ayrılmak, Firavunluktan yana olmaktır.

Her devrirde olan ve olacak  Nemrutların  Firavunların ve Ebu Zır Cahillere  karşı hepimiz bir olacağız.

İbrahim gibi olacağız.

Musa ve Harun olacağız.

Sultan Süleyman gibi olacağız.

İsa gibi olacağız

 

Sultan Selhattin Eyübi gibi olacağız. 

Muhammed sav gibi olacağız.

Fatih Sultan Mehmet Han gibi olacağız.

 

Kur’ân’la hükmeden bir

Cumhurbaşkanı   DEDİĞİN

bu komutanında yemininden asla dönmemesi gereken birisi

olmAsı  gerekir.


 

Kurandaki ayetlere ve peygamberimizin hadislerine baktığımızda, İman ettiğimiz Kur’ân öğretisi  bunu yasaklıyor.

 Kur’ân’ın yasakladığı şey, Firavunlar karşısında tarafsızlıktır.

Bu Firavunların katliamlarına, idamlarına, mazlumları ve mahrumları toplu halde imha fermanlarına karşı sessiz, tepkisiz, tarafsız  kalma halidir.

Kur’ân böyle bir şeyi kabul etmiyor, aksine Kur’ân “Adaleti ayakta tutun” diyor.

 Kur’ân’ın bu emrine rağmen ülkemizde yani Türkiye’de bu asırda bu zaman diliminde politik arenada ;

Muhalefet şeytan Amerika’nın ve katil İsrail’in menfaatlerini koruyan ve kollayan Mason bir Cumhurbaşkanı bulup



Kur’ân’la hükmeden bir Cumhurbaşkanı arayışını erteleyen ve öteleyen Türkiyeli Müslümanlar, Firavunluk sevdasına katkıda bulunmaktan öteye geçemezler.

Bu durum, Firavunluğun sevdaya dönüştüğü bir memleketin sakinleri olduğumuzu bize hatırlatıyor.

Mucadelesini verip hukuk zemininde zafere ulaştırmadıkça çağdaş firavunların kahrını çekmeye devam edeceğiz.

Firavunlarla mücadele etmek, ehl-i iman için namustur. Firavunlar karşısında terk-i mücadele eyleyenlerin namusu olmaz.Haksızlık, hukuksuzluk, adaletsizlik karşısında sessiz kalıyorsanız, zalimin tarafını seçmişsiniz demektir.  

Her devrin Firavunlarına karşı hepimiz Musa -Harun ; Selehattin-Fatih Mehmetleri olacağız.

 Yaşadıkları devrin Firavunlarına karşı sessiz, tepkisiz kalarak Musa, Harun olmayanlar,Hertürlü gücünü buna karşı kullanmayanlar , kendi çağlarının Karun’u olanlardır.

Şunu bilelim ki;vefa giderse cefa gelir, iyilik sönerse kötülük sökün eder. Helal biterse haram bilenir; merhamet azalırsa zorbalık azar.Pasif iyilerin karşısına daima Aktif kötüler olur.

Sonuç olarak;  Zalimin zulmünü bildiği halde zalimden ayrılmayıp kendisiyle beraber yol yürüyenler, kendisiyle beraber iş görenler, Firavunlar karşısında mücadeleden kaçınanlar tarafsız duranlar namussuzdur.

 

Salahaddin’in bayrağını Diyarbekir’den indirmek!

 

Şüphe yok ki, bu bayrak Salahaddin’in. Mehmed Âkif’in “şarkın en sevgili sultanı” diye yücelttiği Salahaddin Eyübî’nin... Çanakkale Şehitlerine şiiri var ya hani, Âsım’ın 

“Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor

Bir hilâl uğruna yarab ne güneşler batıyor” 

diye başlayan bölümü...

Modern dönemde Kürtler ırk gayreti ile Salahadddin’in Kürt olduğunda ısrar ederler. Bir müslüman buna itiraz etmez. Çünkü Salahaddin İslâm’ın kahramanıdır, Haçlı saldırılarını bertaraf eden, Kudüs’ü kurtaran kumandandır, Hilâl’in kahramanıdır, onun etnik kökeni bu vasfına asla halel getirmez. 

Müslümanlar bayraklarına “Allah” yazmak yerine, hilâl işaretini koydular... Sembollerle konuşulan bir devirde, ebced hesabında aynı değerde olan bir kelimenin resmini..

Bu bayrağın Salahaddin’in bayrağı olduğunu bilmeyen varsa, cehl-i mürekkeptir, gafletin lağım çukuruna düşmüştür. Kim bildiği halde bu bayrağa “düşman bayrağı” muamelesi yapıyorsa, o Kürt filan değildir. Ne mal olduklarını en iyi kendileri bilirler. 

Kürtçe sözlükte (Zana Farqinî) “bayrak” karşılığı olarak “al” veya “ala” yazılı... Bu tesadüf olabilir mi? Bayrağın rengine atıf veya al bayrağın kısa söylenmesi olmasın? Ya sancak? O da aynı: Sencek! Demek ki, “Kürt dili”nde başka bir bayrak kavramı yok! 

 

Tesadüf olmayan şeylerden bahsedelim: Bayrak türkçe bir kelime. Batır-mak mastarından batır-ak!

Sancak aynı şekilde sanc-mak/sanç-mak, yani saplamak fiilinden sanc-ak!

Şu sıralar Birleşmiş Milletler’de kayıtlı 193 devlet varmış... Köklü devletlerin bayrakları tarihten geliyor. Onları görünce, neye işaret ettiklerini kolaylıkla anlıyorsunuz. Bunların dışında irili ufaklı, gerçekten olan veya icad edilen devletler, devletçikler var. (Birçok küçük devlet olsun ki, birkaç sömürgeci devlet dünyaya hükmetsin!) Bunların da bayrakları var elbette. Masa başında, desinatörlerin çizdiği bayraklar, biz yaptık oldu cinsinden!

Birçoğunu yabancı desinatörlerin çizdiği âşikâr! Renklerin şöyle veya böyle düzenlenmesinden ibaret. Devletlere bayrak çizmekte İngilizler ve Fransızlar mahirdir.

Hain Hüseyin’in bayrağı için sözü David Fromkin’e bırakalım: Hüseyin’in Arap krallığı bayrağını bile İngilizler hazırlamıştı. Hüseyin’in siyah, yeşil, kırmızı ve beyaz renkli bayrakta yaptığı tek değişiklik kırmızının tonundadır... 

Bu Arap bayrağı ise, Irak’ın, Mısır’ın, Libya’nın vs. bayrakları neyin bayrağı? Irak bayrağı kırmızı, beyaz, siyah... Saddam İran savaşında “Allahu ekber”i ilave etti. Suriye bayrağı kırmızı beyaz siyah, ortasında iki yıldız...

 

Ürdün bayrağı: Siyah beyaz, yeşil. Kırmızı bir üçgen içinde yedi köşeli yıldız. Filistin bayrağı aynısı, üçgenin içinde yıldız yok.

Güya, “Osmanlıya karşı isyan”ın bayrağı imiş! Yukarıda Fromkin’in sözünü ettiği bayrak bu. Filistinliler Osmanlıya isyanla kimliklerini ifade edebilirler mi? Filistinliler bunu biliyorsa, her halde bu bayrağın üzerine bir çarpı işareti koymalılar! 

Mısır bayrağı kırmızı, beyaz, siyah. Beyaz şeridin ortasına Mısır arması diye bir kartal figürü konulmuş... Nâsır darbesine kadar Mısır bayrağı hilâlin içinde üç yıldızlı yeşil bayrak. 

Libya bayrağı kırmızı, beyaz, siyah şeritlerden ibaretti. Önceleri bu bayrağı ihdas eden Kaddafi daha sonra yeşil bayrak icat etmişti. Libya devriminden sonra eski Libya bayrağına dönüldü. Yani İtalyanlara karşı istiklâl mücadelesi veren Libyalıların bayrağı. O da kırmızı, siyah ve yeşil şeritli, ortasında hilâl ve yıldız var. 

Ne tesadüf, Tunus bayrağı bayrağımıza çok benziyor! Cezayir’in bayrağı da öyle... Yeşil beyaz ve kırmızı ayyıldız... Bunlar Osmanlı bâkıyesi devletler. Her iki devlet de Fransızlara karşı bağımsızlık mücadelesi vardiler. Modern dönemde kurulan Pakistan devletinin bayrağı da beyaz yeşil ayyıldız...

 

 

Azerbaycan bayrağında, Türkmenistan bayrağında, Özbekistan bayrağında ay yıldız/lar var. Bazı başka İslâm ülkelerinin bayraklarında da hilâl ve yıldız var...

Sembollerle arası iyi olmayan Suudiler bayraklarına apaçık “kelime-i tevhid” yazdılar...

İran, devrimden sonra, Şahın aslanlı güneşli bayrağını bıraktı, Türkiye’ye benzer bir bayrak yaptı: Bayrağına hilâllerden Allah yazdı. Lâmın şeddesi de yıldız addedilebilir...

Diyarbekir’deki bayrak, Salahaddin’in bayrağı, Osmanlının bayrağı,

Türk’ün-Kürd’ün kaffe müslümanların bayrağı; başımızın tacı.

O bu toprakların bin yıllık sembolü. Dışarıdan gelmedi, Bizans bayrağını sildi, dayatmayla çizilmedi, yüzde yüz bu halkın bayrağı...

Bu bayrağa saygısızlık edenleri en önce Diyarbekirliler aralarında barındırmamalı!