26 Kasım 2014 Çarşamba

HZ ALİ den : Adalet kuvvetli, kuvvetliler de adil olmalı


Bir gayr-i müslimdir. Dönemin halifesi Hz. Ali ile bir mesele hakkında mahkemeleşirler. Davacı Hz. Ali’dir. İddiasını ispatlama adına şahit getiremeyince kadı, gayr-i müslim lehinde karar verir. Bunun üzerine gayr-i müslim bakın ne yapar?

Hz. Ali (r.a.) ile bir gayri müslim arasında mahkemelik bir hâdise cereyan eder. İkisi birlikte mahkeme reisi Kadı Şüreyh’in huzuruna çıkarlar. Hz. Ali, dâvâcı olarak şikâyetini şu şekilde yapar:

“Bu adamın sırtındaki şu kürk, benim kürkümdür. Onu bir süre önce kaybetmiştim. Bu kürkün, benim kaybettiğim o kürk olduğuna hiç şüphem yok. Kürkümü geri istiyorum.”
Bu iddiayı gayri müslim kesinlikle reddeder:

“Hayır bu kürk, benim kendi malımdır. Onu hiçbir yerden çalmadım.” der.
Kadı Şüreyh, Hz. Ali’nin bir kürk için yalan söylemeyeceğini kesinlikle bilmesine rağmen, ondan bu iddiasına şahit getirmesini, delille ispatlamasını ister. Çünkü muhâkeme usûlüne göre, dâvacının dâvasını şahit ve delille ispatlaması gerekmekte; inkârcıya ise, sadece yemin etmesi yeterli olmaktadır.

Şahitler kabul edilmiyor

Hz. Ali, mahkemeye şahit olarak oğlu Hasan ile Hüseyin’i gösterir. Fakat Kadı Şüreyh, onların şehâdetini kabul etmez. Çünkü ikisi de Hz. Ali’nin birinci dereceden yakınlarıdır. Yakın akrabanın şehâdeti ise yargıda geçerli olmamaktadır. Hz. Ali’nin başka bir şahidi de yoktur. Bu sebeple dâvasını ispat edemez.

Bunun üzerine Kadı Şüreyh, davalı gayri müslime yemin teklif eder. Adam, derhal kürkün kendine ait olduğuna dair yemin eder. Böylece dâvâ bitmiş ve Hz. Ali’nin aleyhine neticelenmiş olur.

Hz. Ali ve gayri müslim mahkemeden ayrıldıktan sonra adamı bir düşüncedir alır. Müslümanların halifesi olan Hz. Ali ile birlikte mahkeme huzuruna çıkıp neticenin Hz. Ali’nin aleyhine, kendi gibi sıradan bir vatandaşın lehine neticelenmesi, hakikaten görülmüş, duyulmuş bir şey değildir.


Bu hususu düşündükçe, Müslümanların hakperestliğine ve adâlet anlayışlarına karşı hayranlığı artar. Kalbinde, gözleriyle gördüğü bu adâlet örneğinin asıl kaynağı olan İslâm dinine karşı bir meyil ve sevgi duymaya başlar.
Nihayet iç âleminde yaptığı uzun hesaplaşmalar sonunda, İslâm’ın hak din olduğuna kanaat getirerek Müslüman olmaya ve işin hakikatini kadıya anlatmaya karar verir. Beklemeden Kadı Şüreyh’in huzuruna koşar.

Adam gerçeği itiraf ediyor

Kürkün Hz. Ali’ye ait olduğunu, Sıffin Savaşı sırasında düşürdüğünü, kendisinin de alarak kimseye göstermeden sakladığını bildirir. Daha sonra da mahkemenin gösterdiği tarafsızlık ve adâlete hayran kaldığını ve bu sebeple Müslüman olmaya karar verdiğini söyler.
Meselenin bu şekilde açıklığa kavuşması ve Hz. Ali’nin haklılığının ortaya çıkması, hem Kadı Şüreyh’i hem de Hz. Ali’nin kendisini son derece memnun etmiştir. Üstelik bu iş neticesinde, dâvâlı olan gayri müslimin Müslüman olması da bu sevinci kat kat artırmıştır.

Peki sizce Hz. Ali bundan sonra, gerçeği itiraf ederek İslâm’a giren gayri müslimden kürkünü geri almış mıdır? Hayır almaz, ona bu kürkle beraber bir de at hediye eder.

Son sözü isterseniz yine Hz. Ali’ye bırakalım: 

“Adalet, halkın huzuru ve düzeni, idarecilerin süsü ve güzelliğidir.” Adaletin kuvvetli, kuvvetlilerin de adil olması gerekir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder