12 Eylül 2016 Pazartesi

-Hz. İsmail ve Kurban -Şeytanın gözünün kör edilişi -İlimunatinin kullandığı şekil neden tek göz -Şeytan Neden Tek Gözlüdür -İlimunatinin en çok kullandığı şekildir tek göz. Neden tek gözü kullanır.

Şeytanın en büyük hilesi, insanları “olmadığına” inandırmasıymış.
Zira böyle menhus bir düşmanın var olmadığına inanmak, en baştan mağlubiyettir. İlk adımda onun galibiyetidir.

Neden mi?

Şöyle ki:

İnsan, var olmadığını düşündüğü bir tehlikeye karşı tedbir almak zorunda kalır mı? Bence kalmaz... Tedbir almak arzusunda dahi bulunmaz. Hal böyle olunca, saldırılara karşı da korunamaz. Tedbiri yoktur ki, korunsun!

Saldırılara karşı korunmamak ne demek? Bence apaçık mağlubiyet demek… Hatta daha da ötesi… Mağlubiyetin katmerlisi. Böyleleri kendileri kaybetmekle beraber, başkalarının kaybetmesine de neden olurlar. Zira bu konuda öylesine doludurlar ki, başkalarını da yanıltırlar. Cini şeytanın varlığına inanmayanlar, ister istemez insî birer şeytan olurlar. Çünkü onu şahıslarına alırlar.

Onun sözlerini kendi malları sanırlar. Ama bu konuda çok söyledik. Çok kelam ettik. Kelamlar delil ile ispatlanmazsa, sadece sloganlardır. Ben slogan atmayı sevmem. Kimse sloganlarla konuşmayı sevmez… Balonlara okurun da karnı tok! En iyisi, elimizden geldiğince dilimizdeki ispatlayalım.

Peygamber efendimizde,deccalin tek gözlü olduğuna dair bizleri uyarmıştır. sadece ilimunati değil hemen hemen bütün şeytani örgütlerde dahi bu tek göz olayı mevcuttur.


Eski mısırda dahi bu tek göz olayı mevcuttur. Demekki bu sembolik birşey değil ,bunun altında bir gerçek var ,Şeytam tek gözlümü dersiniz ? Bilmeyen varsa ben cevap vereyim ,evet şeytan tek gözlüdür. Peki Allah şeytanı tek gözlü olarakmı yarattı ? Yine cevap veriyorum, hayır şeytanın bir gözü sonradan kör oluyor. Nasılmı ? 

İbrahim aleyhisselam, Allahü teâlâ bir oğul verirse, onu Allah için kurban edeceğini söyledi. Dileği hasıl olunca, sözünü yerine getirmesi rüyada bildirildi.

Hazret-i İbrahim, sözünde durup oğlunu kurban etmek istedi. Cenab-ı Hak, (İbrahim, gerçekten rüyasına sadakat gösterdi. Elbette bu açık bir imtihandı. Oğluna karşılık ona büyük bir kurbanlık koç fidye verdik. İhsan sahiplerini böyle mükafatlandırırız) buyurdu.

Hazret-i İbrahim, Nemrud tarafından ateşe atıldığında canı ile, Hazret-i İsmaili kurban etmesi emredildiğinde evladı ile, ovaları kaplayan bütün sürülerini bağışlamakla da malı ile imtihan edildi. Üç imtihanı da kazandı. Kur'an-ı kerimde, (Sözünün eri İbrahim) diye övüldü. (Necm 37)

Böyle sözünde durmak büyük fazilettir. Kur'an-ı kerimde, sözünde duranlar övülmektedir:
(Müminler içinde Allah’a verdiği sözde duran nice erler var.)[Ahzab 23]


İbrahim aleyhisselam, oğlu Hz.İsmailin endamındaki cemal ve kemalini görünce, babalık sevgisi ile oğluna karşı muhabbet uyanır. Bu huzur ve rahatlık içinde uyur. Rüyada, oğlu Hz.İsmaili kurban ederken görür. Hanımı Hz.Hacerin yanına gider. - Ey Hacer, gözümün nuru oğlum İsmaile en iyi elbisesini giydir, saçını tara, onu bir dostun ziyaretine götüreceğim, bir bıçak ve ip de getir. - Bıçak ve iple bu nasıl misafirliğe gidiş? - Belki Allahü teâlâ bize bir koyun verir. İblis, bunu duyunca, bana iş düştü diyerek Hz. Hacerin yanına gelir. - Ey Hacer, İbrahim, İsmaili nereye götürdü? - Ziyarete. - Hayır, kurban etmeye... - Nasıl olur?


Bir baba, oğlunu kurban eder mi? - Ama (Rabbim emretti) diyor. - Eğer Allahü teâlâ emretmişse, Ona bin can feda olsun. İblis, bu sefer Hz.İbrahime gidip der ki: - Oğlunu nereye götürüyorsun? - Ziyarete. - Hayır kurban edeceksin, o rüya şeytanidir. - Hayır, gördüğüm rüya Rahmani idi. - Oğlunu kesmene gönlün razı mı? - 

Ey melun, şunu yakinen bil ki, dünyadaki herkes benim evladım olsa ve Rabbim hepsini kurban etmemi emretse, hepsini kurban ederim. Şeytan, Hz.İbrahimden ümidini kesip, Hz.İsmailin yanına gelir: - Ey İsmail, nereye böyle? - Ziyarete. - Hayır baban, seni kesecek. - Beni niçin kesecek? - (Rabbim emretti) diyor. - Eğer Allahü teâlâ emretmişse, bin canım dosta feda olsun. İblisin vesvesesi bitmeyince Hz.İsmail, babasına der ki: - Bu beni rahatsız ediyor. 

- Ona taş at, uzaklaşsın. Taş atıp şeytanın sol gözünü kör ediyor.

Minaya geldiklerinde, Hz.İbrahim oğluna der ki: - Canım yavrum, başımızda bela var. Bilemiyorum niçin had cezasına müstehak oldun? - Babacığım, bu sözden kan kokusu geliyor. - Oğlum, rüyada, seni boğazladığımı görüyorum. Ne dersin? (Saffat 102) - İnsan, sitem kamçısını yemedikçe kımıldamaz. Babacığım, sana ne emrediliyorsa yap, inşaallah beni sabredicilerden bulacaksın. Başımı vermek benim için bir an sürer. Ama kendi elinle oğlunu kurban etmek, gönlüne zor ve ağır gelebilir. Üç arzum var: Birincisi: Ellerimi ve ayaklarımı sıkı bağla! - Yavrucuğum, dosta giderken ağlayıp, feryat edilmez. - Belki hançerem [gırtlağım] hançerine dayanamaz, elimi, ayağımı oynatır da seni üzerim. İkincisi: Beni yüzü koyun yatır, yüzümü görme, ben de yüzünü görmeyeyim ki, belki coşarım da, senin babalık sevgin harekete gelir, ikimiz de, emri yerine getirmekte kusur ederiz. Üçüncüsü: Annem beni göremeyince dayanamaz, onu teselli et ve iyilikte bulun. Hz.İsmail ağlarken melekler de ağlar. Babası, bıçağı boğazı üzerine koyunca, oğlu güler. - Yavrucuğum, bu halde iken niçin gülüyorsun? - Gördüm ki bıçakta Besmele yazılı, dostun ismi yazılı olan bıçak, nasıl keser? Hz.İbrahim, olanca kuvveti ile bıçağı çakar, bıçağın ağzı döner ve kesmez. Kızıp, bıçağı yere çalar. Bıçak Allahü teâlânın emriyle dile gelip der ki:

 - Bana niçin kızıyorsun? Sana kes diye emreden, bana da kesme diye emrediyor. O zaman şu lütuf nidası erişti: (Ey İbrahim, gerçekten rüyana sadakat gösterdin. Güzel amel işleyeni işte böyle mükafatlandırırız. Bu açık bir imtihandı. Oğluna karşılık ona büyük bir kurbanlık koç fidye verdik) Hz.İbrahim, gökten inen koçu yakalayınca, oğlunun bağlarının çözüldüğünü görür. - Yavrucuğum, bağlarını kim çözdü? - Beni ölümden kurtaran dost, bağlarımı çözdü. - Ey oğlum, şimdi dua et, ne istersen Allahü teâlâ kabul eder.

Hz.İsmail şöyle dua etti: (Ya Rabbi, Kıyamette, mümin olan herkesi mağfiret eyle!) (Bütün müminleri mağfiret ettim ve bağışladım) müjdesi geldi. (R.Nasihin)

Hem deccal ve şeytan aynı şey değildir.Bu hikayeden de şeytanın gözünün kör edildiğini anlıyoruz .




Saffat Suresi 100-113. Ayet meali

100. O: "Rabbim! Bana sâlihlerden olacak bir evlat ver" dedi.
101. İşte o zaman biz onu uslu bir oğul ile müjdeledik.
102. Babasıyla beraber yürüyüp gezecek çağa erişince: "Yavrucuğum! Rüyada seni boğazladığımı görüyorum; bir düşün, ne dersin" dedi. O da cevaben: Babacığım! Emrolunduğun şeyi yap. İnşallah beni sabredenlerden bulursun, dedi.
103. Her ikisi de teslim olup, onu alnı üzerine yatırınca:
104. Biz ona: "Ey İbrahim!" diye seslendik.
105. Rüyayı gerçekleştirdin. Biz iyileri böyle mükâfatlandırırız.
106. Bu, gerçekten, çok açık bir imtihandır.
107. Biz, oğluna bedel ona büyük bir kurban verdik.
108. Geriden gelecekler arasında ona (iyi bir nam) bıraktık:
109. İbrahim'e selam! dedik.
110. Biz iyileri böyle mükâfatlandırırız.
111. Çünkü o, bizim mümin kullarımızdandır.
112. Sâlihlerden bir peygamber olarak O'na (İbrahim'e) İshak'ı müjdeledik.
113. Kendisini ve İshak'ı mübarek (kutlu ve bereketli) eyledik. Lâkin her ikisinin neslinden iyi kimseler olacağı gibi, kendine açıktan açığa kötülük edenler de olacak.


KONUİLE İLGİLİ :Nazar boncuğu'nun tehlikeli bir tılsım Nazar boncuğu şeytanın simgesidir. Onu koruma amaçlı takan kişi de şeytan ve cinlerle anlaşma yapmıştır"


7 Ağustos 2016 Pazar

İşte asrın münafıklarının ortak özellikleri Onlar her devirde olmuşlardır. “Dış görünüşü ile mü’min gibi gözüken ancak iç aleminde küfrün içerisindeki” münafıkların ortak özelliklerini dikkatlerinize sunuyoruz...

Münafıklar her asırda boy göstermişlerdir. Ama asrımızın münafıkları daha sinsi. Kur’an-ı Kerim, itikâdî nifaktan, hadisler ise amelî nifaktan bahseder. Kur’an’da anlatılan münafık tipi itikâdî mânada “dış görünüşü ile mü’min gibi gözüken ancak iç aleminde küfrün içerisindeki”kişidir. Bakara süresinin hemen ilk başlarında insanları üç gruba ayıran Rabbimiz, mü’minleri beş ayet, kafirleri iki, münafıkları ise tam onüç ayette vasfetmiştir. Bu da bize, münafıkların çok daha tehlikeli bir grup olduğunu göstermektedir. Zirâ bunlar camideki saflarımızın arasında bizimle namaz kılıp, kendilerinin de Müslüman bir cemaat olduklarını iddia ettikten sonra, Müslümanlara her türlü ihaneti yapma veya ihaneti yapanlarla birlikte olma gibi bir duruş sergilerler. Bu yazımızdaMünafıkların Kur’an’da bahsedilen özelliklerini sadece maddeler halinde sıralamak suretiyle, günümüze yansımalarını sizlerin idrakine sunacağız.

1. Devletin Eğitim Kurumuna Alternatif Eğitim Kurumlar Açma ve İşletme: Kuba’da ev oturmaları ile başlayan nifak tohumları, Mescid-i Dırar (Münafıkların eğitim yaptığı dershane) şeklinde büyüyerek devam etmiştir.

2. Devlet başkanını ve Müslümanları küçük düşürücü faaliyetler:Sürekli peygamberi itibarsızlaştırma faaliyeti içinde olmuşlardır. Tebük seferinde devesi kaybolan peygamber için: Yedi kat göklerden haber alan bu kişi, şuracıkta kaybolan devesini dahi bulamıyor” şeklinde algı oluşturmaya çalışmışlardır. Ancak Allah Resulü olaya derhal müdahale etmek suretiye, Hz. Bilal’i çağırarak devesinin yerini söylemiş ve getirmiştir.

3. Kritik anlarda Müslümanları terk etme: Uhud savaşında ordunun 1/3’üne yakın bir kısmını geri döndürmek suretiyle İslam ordusunun cesaretini kırma eylemi.

4. İslam toplumu içinde moral bozucu haber yaymaları. Bu nifak çetesi lobi faaliyetleri ile sürekli müşrik Arap kabilelerini İslam devleti ve Müslümanlar aleyhinde kışkırtıcı eylemler içinde olmuşlardır.

5. Devlet başkanının namusuna varan şantaj hareketleri: En büyük örneği Übey b. Selül adındaki münafık başının ifk iftirası.

6.    Gayri Meşru Ekonomi Anlayışları: Bu nifak çetesi Müslüman gözükmelerine rağmen, asla utanma ve sıkılma olmadan para gelsin de nereden gelirse gelsin şeklinde bir ekonomi anlayışına sahiptiler. Çete başı Übey b. Selül, geceleri kendi cariyelerini para karşılığında zina yaptırırdı.

7. Asla Kur’an Eğitimi Yapmazlar: Nazil olan Kur’an-ı sahabe anında ezberler ve kâtipler de kayıt altına alırlardı. Ancak münafıklar bir tek ayet bilemezler ve ev oturumları ve mescid-i dırar’da asla tek harf Kur’an eğitimi yapmazlardı.

8. Liderlerinin Konuşmasının çok etkileyici olması: Kur’an bunlar hakkında: eğer konuşurlarsa onların konuşmasını etkileyicidir, buyurmuştur.

9.    Tele kulak/Dinleme/ Casusluk Faaliyetleri: Kur’an bu husustan çokça bahsetmiştir. Hz. Peygamberi bu konuda uyaran Allah Teâlâ, onların aslında mescide gelip dinlemeleri, casusluk faaliyeti içindir. Burada duyduklarını Yahudiler ve islam düşmanları ile paylaşır, onların yanında da “biz onlarla alay ediyoruz, aslında biz sizinleyiz” derlerdi.

10. Münafık gruplar, sürekli İslam düşmanları ile ve başta Yahudilerle İşbirliği içinde olmuşlardır. Münafık çete, dışarıda lobi faaliyetleri ile düşman ülkeleri İslam devleti aleyhinde kışkırttıkları gibi, içeride de İslam’a muhalifi gruplarla işbirliği içerisinde olmuşlardır. 

Bu on madde halinde sıraladığım hususlar daha da çoğaltılabilir. Ancak bunların en büyük özelliği, kendilerini topluma Müslüman olarak yansıtmalarıdır. Bu durum, tehlikenin daha da artmasına ve Müslüman toplum içindeki ihanetlerini rahat yapmalarına olanak sağlamaktadır.

Hz. Peygamber, Medine dönemi döneminde ortaya çıkan bu ihanet şebekesini, asla devletin stratejik konumlarına getirmemiş, onlara görev vermemiştir. Ayrıca Tebük seferi dönüşünde bunların dershaneleri olan Mescid-i Dırar’ı da yıktırmak suretiyle bir araya gelmelerini önlemiştir. 

YENİ AKİT


Kuranda münafıklar


Güzel Kurani kerimimizde geçen münafıklar ile ilgili ayetler. Kuranda geçen münafıklar ile ilgili ayetler tarafmizca seçilip otomatik listelenmekte.


Kuranda münafıklar ile alakali tahmini 111 ayet geçiyor
2:8 - İnsanlardan öyleleri de vardır ki, inanmadıkları halde, "Allah'a ve ahiret gününe inandık." derler.

2:9 - Allah'ı ve müminleri aldatmaya çalışırlar. Halbuki sırf kendilerini aldatırlar da farkına varmazlar.

2:10 - Kalplerinde hastalık vardır. Allah da onların hastalığını arttırmıştır. Yalan söylemelerine karşılık onlara elem verici bir azab vardır.

2:11 - Hem onlara: "Yeryüzünde fesat çıkarmayın." denildiğinde: "Biz ancak ıslah edicileriz." derler.

2:12 - İyi bilin ki, onlar ortalığı bozanların ta kendileridir, fakat anlamazlar.

2:13 - Onlara: "İnsanların (müslümanların) inandığı gibi inanın." denilince, "Biz de o beyinsizlerin inandığı gibi mi inanacağız?" derler. İyi bilin ki, asıl beyinsiz kendileridir fakat bilmezler.

2:14 - Onlar iman edenlere rastladıkları zaman: "İnandık" derler. Fakat şeytanlarıyle yalnız kaldıkları zaman: "Biz, sizinle beraberiz, biz sadece (onlarla) alay ediyoruz." derler.

2:15 - (Asıl) Allah onlarla alay eder ve taşkınlıkları içinde serserice dolaşmalarına mühlet verir.

2:16 - İşte onlar o kimselerdir ki, hidayet karşılığında sapıklığı satın aldılar da, ticaretleri kâr etmedi, doğru yolu da bulamadılar.

2:17 - Onların durumu, bir ateş yakanın durumu gibidir. (Ateş) çevresini aydınlatır aydınlatmaz Allah onların (gözlerinin) nurlarını giderdi ve onları karanlıklar içinde bıraktı, artık görmezler.

2:18 - (Onlar) sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Artık (hakka) dönmezler.

2:19 - Yahut (onların durumu), gökten boşanan, içinde karanlıklar, gök gürlemesi ve şimşek(ler) bulunan bir yağmur(a tutulmuşun hali) gibidir. Yıldırımlardan ölmek korkusuyla parmaklarını kulaklarına tıkarlar. Oysa Allah, inkârcıları tamamen kuşatmıştır.

2:20 - O şimşek nerdeyse gözlerini (n nûrunu) kapıverecek. Önlerini aydınlattımı ışığında yürürler, karanlık üzerlerine çöktümü de dikilip kalırlar. Allah dilemiş olsaydı işitmelerini, görmelerini de alıverirdi. Şüphesiz Allah her şeye kâdirdir.

2:27 - Onlar ki, söz verip andlaştıktan sonra Allah'a verdikleri sözü bozarlar. Allah'ın birleştirmesini emrettiği şeyi (iman ve akrabalık bağlarını) keserler ve yeryüzünde bozgunculuk yaparlar. İşte zarara uğrayanlar onlardır.

2:204 - İnsanlardan kimi de vardır ki, dünya hayatı hakkındaki sözleri senin hoşuna gider ve o kalbindekine Allah'ı şahit tutar. Halbuki O, İslâm düşmanlarının en yamanıdır.

2:206 - Ona: "Allah'tan kork!" dendiği zaman da kendisini onuru (gururu) günah işlemeye sevkeder. Cehennem de onun hakkından gelir. O ne kötü bir yataktır!

3:7 - Sana bu kitabı indiren O'dur. Bunun âyetlerinden bir kısmı muhkemdir ki, bu âyetler, kitabın anası (aslı) demektir. Diğer bir kısmı da müteşabih âyetlerdir. Kalblerinde kaypaklık olanlar, sırf fitne çıkarmak için, bir de kendi keyflerine göre te'vil yapmak için onun müteşabih olanlarının peşine düşerler. Halbuki onun te'vilini Allah'dan başka kimse bilmez. İlimde uzman olanlar, "Biz buna inandık, hepsi Rabbimiz katındandır." derler. Üstün akıllılardan başkası da derin düşünmez.

3:154 - Sonra o kederin ardından (Allah) üzerinize öyle bir eminlik, öyle bir uyku indirdi ki, o, içinizden bir zümreyi örtüp bürüyordu. Bir zümre de canları sevdasına düşmüştü. Allah'a karşı, cahiliyet zannı gibi, hakka aykırı bir zan besliyorlar ve "Bu işten bize ne?" diyorlardı. De ki: "Bütün iş Allah'ındır". Onlar sana açıklamayacaklarını içlerinde saklıyorlar (ve) diyorlar ki: "Bize bu işten bir şey olsaydı burada öldürülmezdik". Onlara şöyle söyle: "Eğer siz evlerinizde olsaydınız bile, üzerlerine öldürülmesi yazılmış olanlar yine muhakkak yatacakları (öldürülecekleri) yerlere çıkıp gidecekti. Allah (bunu) göğüslerinizin içindekini denemek ve yüreklerinizdekini temizlemek için yaptı. Allah göğüslerin içinde olanı bilir.

3:156 - Ey iman edenler! Sizler inkâr edenler ve yeryüzünde sefere veya savaşa çıkan kardeşleri için: "Eğer bizim yanımızda olsalardı ölmezlerdi ve öldürülmezlerdi." diyenler gibi olmayın. Allah bunu, onların kalplerine bir hasret (yarası) olarak koydu. Allah, diriltir ve öldürür. Allah yaptıklarınızı görmektedir.

3:166 - İki topluluğun karşılaştığı günde başınıza gelen musibet de Allah'ın izniyledir. Bu da müminleri belirlemesi ve hem de münafıklık yapanları ayırt etmesi içindir. Ve onlara: "Geliniz, Allah yolunda savaşınız veya (hiç olmazsa) savunmaya geçiniz." denilmişti. Onlar ise: "Biz savaşmasını (veya savaş olacağını) bilseydik arkanızdan gelirdik." demişlerdi. Onlar, o gün, imandan çok küfre yakındılar. kalblerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlardı. Allah neyi gizlediklerini daha iyi bilendir.

3:167 - İki topluluğun karşılaştığı günde başınıza gelen musibet de Allah'ın izniyledir. Bu da müminleri belirlemesi ve hem de münafıklık yapanları ayırt etmesi içindir. Ve onlara: "Geliniz, Allah yolunda savaşınız veya (hiç olmazsa) savunmaya geçiniz." denilmişti. Onlar ise: "Biz savaşmasını (veya savaş olacağını) bilseydik arkanızdan gelirdik." demişlerdi. Onlar, o gün, imandan çok küfre yakındılar. kalblerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlardı. Allah neyi gizlediklerini daha iyi bilendir.

3:168 - Kendileri oturup kaldıkları halde kardeşleri için: "Eğer bize uysalardı öldürülmezlerdi" dediler. Onlara de ki: "Eğer iddianızda doğru iseniz, kendinizden ölümü uzaklaştırınız".

4:60 - Şunları görmüyor musun? Kendilerinin sana indirilene ve senden önce indirilene inandıklarını ileri sürüyorlar da tağuta inanmamaları kendilerine emrolunduğu halde, tağut önünde muhakemeleşmek istiyorlar. Şeytan da onları bir daha dönemeyecekleri kadar iyice sapıklığa düşürmek istiyor.

4:61 - Onlara: "Allah'ın indirdiğine ve Peygambere gelin!" denince, münafıkların senden büsbütün uzaklaştıklarını görürsün.

4:62 - Ya nasıl, elleriyle yaptıkları yüzünden başlarına bir felaket gelince, hemen sana geldiler de: "Biz sadece iyilik etmek ve arayı bulmak istedik." diye Allah'a yemin ediyorlar.

4:63 - Onlar, Allah'ın kalblerindekini bildiği kimselerdir; Onlara aldırma, onlara öğüt ver ve onların içlerine tesir edecek güzel söz söyle!

4:64 - Biz hangi peygamberi gönderdikse, sırf Allah'ın izni ile itaat edilmek üzere gönderdik. Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah'tan günahlarının bağışlanmasını dileselerdi ve Resul de onların bağışlanmasını dileseydi, elbette Allah'ı affedici, merhametli bulurlardı.

4:65 - Hayır! Rabbine andolsun ki iş bildikleri gibi değil, onlar aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem yapıp sonra da senin verdiğin hükme karşı içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe iman etmiş olamazlar.

4:66 - Eğer biz onlara: "Kendinizi öldürün, veya yurtlarınızdan çıkın." diye yazmış olsaydık, içlerinden pek azı hariç, bunu yapamazlardı. Fakat kendilerine verilen öğütleri tutsalardı, elbette haklarında hem daha hayırlı, hem de daha sağlam olurdu.

4:72 - Şüphesiz içinizden bir kısmı vardır ki, pek ağır davranır. Eğer başınıza bir musibet gelirse: "Allah bana lutfetti de onlarla beraber bulunmadım." der.

4:73 - Ve eğer Allah'tan size bir lütuf ve zafer erişecek olsa, sizinle kendisi arasında hiç sevgi yokmuş gibi, bu sefer de hiç şüphesiz şöyle diyecek: "Ah ne olurdu, onlarla beraber olaydım da büyük murada ereydim."

4:77 - Kendilerine, "Ellerinizi savaştan çekin, namazı kılın, zekatı verin" denilenleri görmedin mi? Üzerlerine savaş yazılınca hemen içlerinden bir kısmı insanlardan, Allah'tan korkar gibi, hatta daha çok korkarlar ve "Rabbimiz! Niçin bize savaş yazdın? Ne olurdu bize azıcık bir müddet daha tanımış olsaydın da biraz daha yaşasaydık?" derler. Onlara de ki: "Dünya zevki ne de olsa azdır, ahiret, Allah'a karşı gelmekten sakınan için daha hayırlıdır ve size kıl kadar haksızlık edilmez."

4:78 - Her nerede olursanız olun ölüm size yetişir, son derece sağlam kaleler içinde de bulunsanız yine kurtulamazsınız. Onlara bir iyilik erişirse "Bu, Allahtandır" derler, bir kötülüğe uğrarlarsa, "Bu, senin yüzündendir." derler. Ey Muhammed! De ki: "Hepsi Allah'tandır." Bu topluma ne oluyor ki, hiç söz anlamaya yanaşmıyorlar?

4:80 - Kim peygambere itaat ederse Allah'a itaat etmiş olur. Kim de yüz çevirirse, biz seni onlara bekçi olarak göndermedik.

4:81 - Sana "Peki" derler, fakat senin yanından çıktıklarında, içlerinden birtakımı, geceleyin (gündüz) söylemiş olduklarının tersini kurarlar. Allah onların geceleyin tasarladıklarını yazıyor. Sen onlara aldırma. Allah'a güven. Vekil olarak Allah yeter.

4:82 - Onlar hâlâ Kur'ân'ı gereği gibi düşünüp anlamaya çalışmazlar mı? Eğer o Allah'tan başkası tarafından indirilmiş olsaydı mutlaka onda birçok çelişkiler bulurlardı.

4:83 - Kendilerine güven veya korku hususunda bir haber geldiğinde onu hemen yayıverirler. Halbuki onu peygambere ve aralarında yetkili kimselere götürselerdi, onlardan sonuç çıkarmaya gücü yetenler, onu anlarlardı. Allah'ın üzerinizdeki lütfu ve rahmeti olmasaydı, pek azınız hariç, şeytana uyardınız.

4:88 - O halde, siz niçin münafıklar hakkında iki gruba ayrılıyorsunuz? Allah onları kazandıkları günah yüzünden terslerine döndürdüğü halde Allah'ın saptırdığını yola getirmek mi istiyorsunuz? Allah kimi saptırırsa, sen onun için bir çıkış yolu bulamazsın.

4:89 - Onlar, küfür işledikleri gibi, sizin de küfür işleyip kendileriyle bir olmanızı arzu ettiler. Onun için, onlar Allah yolunda hicret edinceye kadar içlerinden dost edinmeyin. Eğer bundan yüz çevirirlerse onları yakalayın ve bulduğunuz yerde öldürün; Onlardan ne bir dost, ne de bir yardımcı edinmeyin.

4:90 - Ancak o kimselere dokunmayın ki, sizinle aralarında anlaşma olan bir kavme sığınmış bulunurlar. Yahut ne sizinle, ne de kendi kavimleriyle savaşmayı gönüllerine sığdıramayıp tarafsız olarak size gelmişlerdir. Eğer Allah dileseydi, onları size musallat kılardı, onlar da sizinle savaşırlardı. Eğer onlar sizden uzak dururlar, sizinle savaşmayıp size barış teklif ederlerse, Allah, sizin için onlar aleyhine bir yol vermemiştir.

4:91 - Diğer birtakım kimseleri de bulacaksınız ki; hem sizden emin olmak, hem de kavimlerinden emin olmak isterler. Fitne için her davet olunuşlarında onun içine başaşağı dalarlar. Eğer bunlar sizden çekinmezlerse, kendilerini bulduğunuz yerde yakalayın ve öldürün. İşte bunlar aleyhinde size açık bir ferman verdik.

4:108 - Bunlar, insanlardan (hainliklerini) gizlerler de, Allah'tan gizlemezler. Oysa O, geceleyin istemediği şeyi kurarlarken onların yanı başlarındadır. Allah, onların yaptıklarını (ilmiyle) kuşatmıştır.

4:113 - Eğer Allah'ın sana lütuf ve merhameti olmasaydı, onlardan bir güruh seni sapıtmaya çalışırdı. Halbuki onlar, ancak kendi nefislerini saptırırlar, sana hiçbir zarar veremezler. Allah, sana Kitab (Kur'an)ı ve hikmeti indirmiş ve sana bilmediğin şeyleri öğretmiştir. Allah'ın sana olan lütfu büyüktür.

4:114 - Bir sadaka vermeyi yahut iyilik yapmayı veyahut da insanlar arasını düzeltmeyi emreden(ler)inki hariç, onların aralarındaki gizli gizli konuşmalarının çoğunda hiçbir hayır yoktur. Kim bunları sırf Allah'ın rızasını kazanmak için yaparsa, yakında ona büyük bir mükafat vereceğiz.

4:115 - Kim kendisine doğru yol besbelli olduktan sonra Peygamber'e karşı çıkar, müminlerin yolundan başkasına uyup giderse onu döndüğü yolda bırakırız ve cehenneme sokarız. Orası ne kötü bir gidiş yeridir.

4:137 - İman edip sonra inkâr eden, sonra iman edip tekrar inkâr eden, sonra da inkârlarında ileri gidenleri Allah ne bağışlayacak, ne de doğru yola eriştirecektir.

4:138 - Münafıklara da haber ver ki, kendileri için çok acı bir azab vardır.

4:139 - Onlar, müminleri bırakıp kâfirleri dost ediniyorlar. Onların yanında izzet ve şeref mi arıyorlar? Halbuki bütün izzet ve şeref Allah'a aittir.

4:140 - Allah size Kitab (Kur'an)da: "Allah'ın âyetlerinin inkâr edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, başka bir söze geçmedikleri müddetçe, o kâfirlerle oturmayın. Aksi halde siz de onlar gibi olursunuz" diye hüküm indirdi. Muhakkak ki Allah, münafıkların ve kâfirlerin hepsini cehennemde toplayacaktır.

4:141 - Onlar sizi gözetleyip dururlar. Eğer Allah tarafından size bir zafer nasip olursa: "Biz sizinle beraber değil miydik?" derler. Şayet kâfirlerin zaferden bir payı olursa: (Bu defa da onlara): "Size üstünlük sağlayarak sizi müminlerden korumadık mı?" derler. Allah, kıyamet gününde aranızda hükmünü verecektir. Allah, müminlerin aleyhine kâfirlere hiçbir yol vermeyecektir.

4:142 - Münafıklar, Allah'ı aldatmaya çalışırlar. Halbuki Allah, onların oyunlarını başlarına geçirecektir. Onlar, namaza kalktıkları zaman tembel tembel kalkarlar. İnsanlara gösteriş yaparlar. Allah'ı pek az anarlar.

4:143 - Münafıklar, küfür ile iman arasında bocalamaktadırlar. Ne bu müminlere bağlanırlar, ne de şu kâfirlere. Allah kimi doğru yoldan saptırırsa, sen artık ona kurtuluş yolu bulamazsın.

4:144 - Ey iman edenler! Müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmeyin. Kendi aleyhinizde Allah'a apaçık bir delil mi vermek istiyorsunuz?

4:145 - Şüphesiz ki münafıklar, cehennem ateşinin en aşağı tabakasındadırlar. Onlara bir yardım edici de bulamazsın.

4:146 - Ancak tevbe edenler, durumlarını düzeltenler, Allah'a sarılanlar ve Allah için dinlerine samimi olarak bağlananlar müstesna. İşte bunlar müminlerle beraberdirler. Allah, müminlere büyük bir mükafat verecektir.

5:41 - Ey peygamber, ağızlarıyla "inandık" deyip, kalbleriyle inanmamış olanlardan ve yahudilerden küfürde yarış edenler seni üzmesin. Onlar yalana kulak verirler, sana gelmeyen diğer bir topluluğa kulak verirler, kelimeleri yerlerinden değiştirirler, "eğer size bu verilirse alın, bu verilmezse sakının" derler. Allah birini şaşırtmak isterse, sen onun için Allah'a karşı hiçbir şey yapamazsın. Onlar öyle kimselerdir ki, Allah, onların kalblerini temizlemek istememiştir. Onlar için dünyada rezillik var ve yine onlar için ahirette de büyük bir azab vardır.

5:50 - Yoksa cahiliyye hükmünü mü arıyorlar? kesinlikle bilen bir toplum için Allah'tan daha güzel hüküm veren kim olabilir?

5:52 - Kalblerinde hastalık bulunanların :" Bize bir felaket gelmesinden korkuyoruz" diyerek, onların arasına koşuştuklarını görürsün. Umulur ki Allah, bir fetih ihsan eder veya katından bir emir (iş) getirir de içlerinde gizlediklerine pişman olurlar.

5:53 - İman edenler: "Sizinle beraber olduklarına dair, Allah'a bütün güçleriyle yemin edenler bunlar mı?" derler. Onların bütün amelleri boşa gitmiştir ve kaybedenlerden olmuşlardır.

9:42 - Eğer o sefer, yakın bir ganimet ve kolay bir sefer olsaydı mutlaka peşine düşer gelirlerdi. Fakat o meşakkatli yolculuk kendilerine uzun bir sefer geldi. Bununla beraber, "Bizim de gücümüz yetseydi, sizinle beraber elbette sefere çıkardık." diyerek Allah'a yemin edecekler, nefislerini helake sürükleyecekler. Allah biliyor ki, onlar iyice yalancıdırlar.

9:43 - Allah seni affetsin. Doğru söyleyenler kimler, gerçekten yalancılar kimlerdir, bunların iyice belli olmasını beklemeden niçin onlara izin verdin?

9:44 - Allah'a ve ahiret gününe inananlar, mallarıyla ve canlarıyla cihad etmeyi görev bildiklerinden (zaten geri kalmak için) senden izin istemezler. Allah o muttakilerin kimler olduğunu bilir.

9:45 - Senden izin isteyenler, olsa olsa Allah'a ve ahiret gününe inanmayanlar olabilir. Onların kalbleri hep işkillidir. Bundan dolayı şüphe içinde bocalayıp dururlar.

9:46 - Eğer sizinle beraber cihada çıkmak isteselerdi, elbette onunla ilgili olarak bir takım hazırlıklar yaparlardı. Fakat Allah davranmalarını istemedi de onları yoldan alıkoydu ve (kendilerine): "oturun oturanlarla beraber" denildi.

9:47 - Eğer içinizde sizinle beraber cihada çıkmış olsalardı, bozgunculuk etmekten başka şeye yaramayacaklardı ve aranıza fitne sokmak için uğraşacaklardı. İçinizde onların laflarına kanacaklar da vardı. Allah, o zalimleri iyi bilir.

9:48 - Şurası kesindir ki, bunlar daha önce de fitne çıkarmak istediler ve sana türlü işler çevirdiler. Nihayet hak yerini buldu ve Allah'ın emri onların zoruna gitmesine rağmen açığa çıktı.

9:49 - İçlerinden "Aman bana izin ver, başımı derde sokma" diyen de var. Dikkat et, başlarını asıl kendileri derde soktular. Hiç şüphesiz cehennem, kâfirleri elbette kuşatacaktır.

9:50 - Eğer sana bir iyilik dokunursa fenalarına gider. Eğer sana bir musibet gelirse "Biz zaten tedbirimizi önceden almıştık." derler ve sevine sevine dönüp giderler.

9:51 - De ki: "Hiçbir zaman bize Allah'ın bizim için takdir ettiğinden başkası dokunmaz. O bizim mevlamızdır. Müminler yalnızca Allah'a tevekkül etsinler."

9:52 - De ki: "Siz bizde iki güzelliğin (Zafer veya şehitliğin) birinden başkasını mı gözetirsiniz? Biz ise size Allah'ın kendi katından veya bizim elimizle bir azap indirmesini gözetiyoruz. Haydi siz gözetedurun, biz de sizinle beraber gözetmekteyiz."

9:53 - O münafıklara şunu da de ki; gerek isteyerek, gerek istemeyerek infak edip durun. O infak ettikleriniz sizden hiçbir zaman kabul edilmeyecektir. Çünkü siz fasık bir kavimsiniz.

9:54 - İnfakların onlardan kabul olunmamasına sebep, gerçekte Allah'a ve Resulüne inanmamaları, namaza ancak üşene üşene gelmeleri, verdiklerini de ancak istemeye istemeye vermeleridir.

9:55 - Onların malları da, evlatları da sakın seni imrendirmesin. Bu olsa olsa, Allah'ın onları dünya hayatında bu gibi şeylerle azaba uğratmasından ve canlarının kâfir olarak çıkmasını murat etmiş olmasından başka birşey değildir.

9:56 - Hiç şüphesiz onlar, sizden olduklarına dair yemin de ederler. Halbuki sizden değildirler. Fakat onlar öyle bir kavimdirler ki, korkudan ödleri patlıyor.

9:57 - Eğer sığınacak bir yer veya barınacak mağaralar veyahut girilecek bir delik bulsalardı başlarını diker o tarafa doğru koşarlardı.

9:58 - İçlerinde (topladığın) sadakalar hakkında sana tariz eden (dil uzatan) ler de var. Eğer o sadakalardan kendilerine verilmişse hoşnut olurlar, verilmemişse hemen kızarlar.

9:59 - Ne olurdu bunlar, Allah ve Resulünün kendilerine verdiğine razı olsalar da "Bize Allah yeter. Allah bize lütuf ve ihsanından yine lutfeder, verir. Bizim bütün rağbetimiz Allah'adır" deselerdi.

9:61 - Yine onların içinde öyleleri vardır ki, Peygamber'i incitiyorlar ve "O her söyleneni dinleyen bir kulaktır." diyorlar. De ki; "Sizin için bir hayır kulağıdır. Allah'a inanır, müminlere inanır, ayrıca sizden iman edenlere de bir rahmettir". Allah'ın Resulünü incitenlere acıklı bir azap vardır.

9:63 - Bilmiyorlar mı ki, kim Allah'a ve Resulüne karşı gelirse, ona muhakkak ki içinde ebedi kalınacak cehennem ateşi vardır. İşte rüsvaylığın büyüğü de budur.

9:64 - Münafıklar, kalblerindekileri bütünüyle haber verecek bir sûrenin tepelerine inmesinden çekinirler. De ki, alay edip durun bakalım, Allah o sizin çekindiğiniz şeyi kesinlikle ortaya çıkaracaktır.

9:65 - Eğer kendilerine sorarsan, "Biz sırf lafa dalmış, şakalaşıyorduk." derler. De ki: "Allah ile, âyetleri ile ve peygamberi ile mi alay ediyorsunuz?"

9:66 - Boşuna özür dilemeyin, iman ettik dedikten sonra küfrünüzü açığa vurdunuz. İçinizden bir kısmını affetsek bile bir kısmını suçlarında ısrar ettikleri için azabımıza uğratacağız.

9:67 - Münafıkların erkekleri de kadınları da birbirlerine benzerler. Kötülüğü emreder, iyilikten sakındırırlar ve Allah yolunda harcamaktan ellerini sıkı tutarlar. Allah'ı unuttular da, Allah da onları unuttu. Gerçekten de münafıklar hep fâsık kimselerdir.

9:68 - Allah, erkek kadın bütün münafıklara ve bütün kâfirlere cehennem ateşini ebedî olarak vaad buyurdu. O ateş onlara yeter. Allah onlara lânet etmiştir. Onlara bitmez tükenmez bir azap vardır.

9:69 - (Ey münafıklar!) siz de tıpkı kendinizden öncekiler gibisiniz. Oysa onlar sizden daha güçlü, kuvvetli, mal ve evlatça sizden daha varlıklı idiler. Dünya nimetlerinden paylarına düşen kadar zevk sürdüler. Sizden öncekiler kısmetlerine düşen kadarıyla nasıl zevk sürmek istedilerse siz de onlar gibi kısmetinize düşen kadarıyla zevk sürmeye baktınız, siz de sizden önce batağa dalanlar gibi batağa daldınız. İşte bunların dünyada ve ahirette bütün amelleri heder olup gitti ve işte bunlar hep hüsran içinde kalanlardır.

9:73 - Ey Peygamber, kâfirlerle ve münafıklarla savaş. Onlara karşı katı ol. Onların varacakları yer cehennemdir ve orası ne kötü bir yerdir.

9:74 - Onlar, kötü bir şey söylemedik, diyerek Allah'a yemin ederler. Onlar o küfür kelimesini kesinlikle söylediler. İslâm'a girdikten sonra yine kâfirlik ettiler. Ve o başaramadıkları cinayeti tasarladılar. Halbuki intikam almaları için Allah'ın, Resulü ile onları lütfundan zenginleştirmiş olmasından başka bir sebep yoktu. Eğer tevbe ederlerse haklarında hayırlı olur. Yok yanaşmazlarsa Allah onları dünyada da, ahirette de acıklı bir azaba uğratır. Yeryüzünde onları koruyacak veya onlara yardım edecek bir kimse de bulunmaz.

9:75 - Yine onlardan kimi de Allah'a şöyle ahdetmişlerdi: "Eğer bize lütuf ve kereminden ihsan ederse biz de elbette zekâtı veririz ve kesinlikle salihlerden oluruz." diye söz vermişlerdi.

9:76 - Ne zaman ki, Allah lutfedip onlara ihsanda bulundu, onlar da cimrilik edip yüz çevirdiler ve zaten yan çizip duruyorlardı.

9:77 - Allah'a verdikleri sözü tutmadıkları ve yalan söyledikleri için, O da bu yaptıklarının sonucunu kıyamet gününe kadar yüreklerinde sürüp gidecek bir münafıklığa çevirdi.

9:78 - Allah'ın, onların sırlarını da, fısıltılarını da bilip durduğunu ve Allah'ın bütün bilinmeyenleri bildiğini hâlâ öğrenemediler mi?

9:79 - Müminlerden zekâttan fazla olarak kendi gönülleriyle bağışta bulunanlara, bir de güçlerinin yettiğinden fazlasını bulamayanlara bakıp da onlarla alay edenleri Allah, maskaraya çevirmiştir. Onlara pek acıklı bir azap vardır.

9:80 - Onlar için Allah'dan ister mağfiret dile, ister dileme. Onlar için yetmiş kere mağfiret dilesen de yine Allah onları affetmeyecektir. Bu, onların Allah'ı ve Resulünü inkâr etmelerinden dolayı böyledir. Allah, böylesine baştan çıkmış fasıklar güruhuna hidayet etmez.

9:81 - Savaştan geri kalan münafıklar, Resulullah'ın hilafına, onun savaşa gitmesine karşılık, oturup kalmalarıyla ferahladılar ve mallarıyla, canlarıyla Allah yolunda cihad etmekten hoşlanmadılar, üstelik "Bu sıcakta savaşa gitmeyin." dediler. De ki: "Cehennem ateşi daha sıcaktır." Keşke anlayabilselerdi.

9:82 - Kazandıkları günahın cezası olarak, artık az gülsünler, çok ağlasınlar.

9:83 - Eğer Allah, seni onlardan bir kısmının yanına döndürür de onlar başka bir cihada seninle birlikte çıkmak için senden izin isterlerse, de ki; "Artık siz hiçbir zaman benimle çıkamayacaksınız. Daha önce oturup kalmaktan hoşlanıyordunuz. Bundan böyle artık geride kalanlarla beraber oturup kalın."

9:84 - Ve onlardan biri ölürse asla namazını kılma ve kabirinin başına gidip durma. Çünkü onlar Allah'ı ve Resulünü tanımadılar. Ve fasık olarak can verdiler.

9:85 - Onların ne malları, ne de evlatları seni imrendirmesin. Allah, onları dünyada bunlarla cezalandırmayı ve canlarının kâfir olarak çıkmasını murad ediyor, başka değil.

9:86 - "Allah'a iman edin ve Resulü ile birlikte cihada gidin." diye bir sûre indirildiği zaman, içlerinden mal mülk sahibi olanlar senden izin istediler ve "Bırak bizi oturanlarla beraber oturalım." dediler.

9:87 - Onlar, oturanlarla beraber oturmaktan hoşlandılar. Kalblerine mühür vuruldu. Bundan dolayı onlar anlayışsızdırlar.

9:90 - Bedevilerden özür bahane edenler, kendilerine izin verilsin diye geldiler. Allah'a ve Resulüne yalan söyleyenler de oturdular kaldılar. Bunlardan kâfir olanlara acıklı bir azap isabet edecektir.

9:93 - Kınamaya yol, ancak zengin oldukları halde geri kalmak için senden izin isteyenleredir. Bunlar geri kalanlarla beraber olmayı tercih ettiler. Allah da kalblerini mühürledi. Onlar, artık başlarına geleceği bilmezler.

9:94 - Savaştan dönüp yanlarına geldiğinizde size özür beyan edecekler. De ki: "Özür beyan etmeyin. Size kesinlikle inanmayız. Allah bize, sizin durumunuzdan haberler verdi". Bundan sonra da Allah ve Resulü yaptıklarınızı görecektir. Daha sonra da gizliyi ve âşikârı bilen Allah'a döndürüleceksiniz. O vakit O, size neler yapmış olduğunuzu tek tek haber verecektir.

9:95 - Dönüp de yanlarına geldiğinizde kendilerinden yüz çeviresiniz (hesaba çekmekten vazgeçesiniz) diye Allah'a yemin edecekler. Siz de onlardan yüz çevirin. Çünkü onlar gerçekten murdar kimselerdir. Yaptıklarının cezası olarak nihayet varacakları yer cehennemdir.

9:96 - Kendilerinden razı olasınız diye size yemin ederler. Eğer siz onlardan razı olursanız, şunu bilin ki Allah, o fasıklar güruhundan kesinlikle razı olmaz.

9:97 - Bedeviler inkâr ve münafıklık bakımından daha beterdirler. Bununla beraber Allah'ın, Resulüne indirdiği (hükümlerin) sınırlarını bilmemeye daha yatkındırlar. Allah alîmdir, hakîmdir,

9:98 - Bedevilerden kimi de var ki, verdiğini angarya sayar ve sizin üzerinize belalar gelmesini bekler. O çirkin belalar kendi başlarına olsun! Allah herşeyi işitendir, bilendir.

9:99 - Yine bedevilerden kimi de vardır ki, Allah'a ve ahiret gününe inanır ve harcadığını Allah katında yakınlıklara ve Peygamber'in dualarını almaya vesile sayar. Gerçekten de bu, onlar için bir yakınlıktır. Allah onları rahmeti içine koyacaktır. Şüphesiz ki, Allah bağışlayıcıdır ve rahmet edicidir.

9:101 - Hem çevrenizdeki bedevilerden münafıklar var, hem de Medine halkından münafıklıkta ısrar edenler var. Sen onları bilmezsin. Onları biz biliriz. Biz onları iki kere azaba uğratacağız. Daha sonra da büyük bir azaba itilecekler.

9:102 - Onlardan bir kısmı günahlarını itiraf ettiler. Ve iyi bir amelle kötü bir ameli karıştırdılar. Ola ki, Allah tevbelerini kabul eder. Çünkü Allah gafurdur, rahîmdir.

9:103 - Onların mallarından sadaka al ki, onunla kendilerini temizlersin, tertemiz edersin. Bir de haklarında hayır dua et. Çünkü senin duan kalblerini yatıştırır. Allah işitendir, bilendir.




Fetullah Gülen’e Açık Mektup

Pensilvanya papazına,
CIA, MOSSAD, MI6, sen ve cemaatin organize çalışarak tüm ülkeyi kandırdı. ABD kontrolünde, Avrupa’nın alkışları arasında sen ve senin cinnet topluluğun bu vatana ihanet ettiniz. 
Ülkemizi parçalamaya, milletimizi yok etmeye, sokakları iç savaşla kan gölüne döndürmeye,  halkı birbirine düşman etmeye, Türkiye’yi örgüt devletine dönüştürmeye dönük bir planla vatan hainliğinin en iğrenç halini sergilediniz.
Türkiye’nin dünyadaki imajını sarsmak için planlar kurdunuz. Mazlum coğrafyalara giden yardımları DAİŞ’e gidiyor diye Batı’ya şikâyet ettiniz. Emrindeki kurşun askerlere Tayyip Erdoğan düşmanlığı aşılamayı başardın. 
Bütün bunları yaparken, hep İslam’ı kullandın. Sana gönlünü kaptırmış insanları Allah’ın ayetleriyle, Peygamberin hadisleriyle, ashabın menkıbeleriyle kandırdın.
Fakat kinini, nefretini, öfkeni etrafındakilere bulaştırmak için sarf ettiğiniz gayretler boşa çıktı. Manevi önderliğin hikâyesi sona erdi.
 Bazı şeyleri gönül gözüyle değil de CIA gözüyle gördüğün artık çok belirginleşti. İslam tarihinin en büyük kalleşi olarak tarihe geçtin.
Batı dünyasını yanına, İslâm âlemini karşısına alarak yeryüzündeki Haçlı/Siyonist ortaklığının yaptığı zulümlere ses çıkarmayan, zalimlere bile şefaat edecek kadar ince düşünen(!) adam olarak biraz da kendine acı ve gözlerini gerçeklere aç.
Yalnız ve yanlış adam olarak fakirhanende(!) ölüme mahkûm edildin. Beddua seanslarına son verip acı gerçekleri artık gör.
Siyonist’ten, zalimden, katilden esirgeyip de kıblesi bir, vatanı bir, samimiyeti ortada olan kardeşim dediğiniz insanlardan esirgemediğin o bedduaların sinerjik ateşleri suratına çarptı. Nursuz yüzün bu yüzden halden hale girer oldu.  
Toplum mühendisliği yapıp Sarıkız, Balyoz, Ay Işığı davalarında yüzlerce şerefli subayı zan altında bıraktın. Senin yüzünden insanlar canına kıydı. Yaptığın sinsi planlarla ülkeyi birbirine kattın, hükümeti de milyonlarca insanı da aldattın. 
Senin talimatların ve dini tevillerinle esir alınmış beyinler tarafından ordudan, yargıdan, iş hayatından, sahte delillerle, dijital hokus-pokuslarla, sahte ihbar mektuplarıyla uzaklaştırılan binlerce insanın ahı ayaklarına dolaştı.
Erdoğan’ı devirmek için akıl almaz çirkinlikte dümenler çeviren ve emelleri uğruna memleketi mahvetmeyi göze alarak şeytanları sevindirenabiler… 
Banka elden gidiyor diye sokaklarda Cevşen okuyan fakat devlet elden giderken ortalarda görünmeyen ablalar… 
Özgür basın diye CIA bülteni gibi çalışan basın ve kiralık kalemşorlar… 
CD’ler oluşturan, chiplere şeytani yalanlar yükleyen, seçilmiş insanların haysiyet, şeref, namus ve iffetiyle alakalı şeyleri teşhir etmek suretiyle onları yıkmaya ve devirmeye çalışan sivil bürokratlar…
Kulağına sessiz ve derinden ilerleyin talimatı vererek, birer kurşun askere dönüştürdüğün,  kurulu saat gibiruhsuzizansızsana körü körüne itaat eden askeri bürokratlar…
Bunca yıllık hayatını güya sevgi ve hoşgörü yalanlarıyla bezemiş sen… 
Takıyye, maske, düzen, kumpas, hesap, şantaj, ayar, sihir, büyü derkensoruları çaldınızhayatları ve hayalleri çaldınız, son olarak damemleketimizi çalmak istediniz.
Akıl kirlenmesi, vicdan tutulması, kalbin durmasıyla atılmadık yalan, kandırılmadık insan bırakmadınız memlekette. Dini inancı dünyevileştirip, hatta araçsallaştırarak vatana, millete en önemlisi de dine ihanet ettiniz. 
Milletine, ülkesine ihanet ederken bile ülke hasreti edebiyatını gözyaşı ile yapabildin. Kâfirden taraf olup İstikbal’imize kast ettin. Sızıntı yapıpAksiyon aradın. Zaman kollayıp Sürat’le hareket ettin. Ama son Nokta’yı millet sana koydu.
Bu ülkeye farkında olmadan ve istemeden yaptığın bir iyilik de oldu. Kanlı darbe teşebbüsünle devlet ve millet bir araya geldi. Siyasiler barışıp, kutuplaşmayı unuttu. Meydanlarda esen vatan sevgisi, düşmana korku salarken, devlet yöneticilerine öz güven geldi. Sayende dokunulmaz denilen kurumlara dokunuldu. Ülke yönetimindeki askeri ağırlık azaltıldı. İlk kez sivil iradenin gücü askeri iradenin gücünü aştı.
Ey asrın Belam’ı,
İnsanları fısıltılar, mübalağalı ve müphem ifadeler, gizemli haller, vesveselerle büyüledin.
İslam dünyasının ve mazlum coğrafyaların umudu olan Tayyip Erdoğan’dan, karanlığa sürüklediğin insanlardan, seni her şeyden çok inanarak seven, ömrünü, malını, canını inandığı bu dava uğruna feda edenlerden, senin fetvanla başını açan kadınlardan, soru servisi yaparak hayallerini yok ettiğin gençlerden, bütün Türkiye’den ve İslam âleminden özür, Cenab-ı Hak’tan af ve mağfiret dile.
Hayatının bu son demlerinde her şey ortadayken yalanı ve yüzsüzlüğü bırak, hakka tutun. Bu kararınla etrafını saran cinnet topluluğunu, tapınak şövalyelerini ateşe attın, ceremesini de birlikte çekelim diyecek kadar adam ol.
Ülkene, milletine, Müslümanlara ihanet ettin; yetiştirdiğin hainlere bari ihanet etme.
Ülkesine ihanet edenleri ABD’nin koruduğunu ve baş tacı ettiğini bütün dünya bilir. Seni de Pensilvanya’da zavallı bir piyon olarak esir tutup beslemeye, korumaya, kollamaya devam ediyor.
Ya zilletle yaşamaktansa izzetle yargılanmayı tercih etmek ya da tövbe edip Allah için hayatına son vermek doğru olan değil mi? 
Yüzyıl köle olarak yaşamaktansa, bir gün şerefli ve başı dik yaşamayı ölmeye tercih ederim diyor Şeyh Şamil. Sen ne dersin?
YENİ AKİT / Burak Keren

DEAŞ neyse, FETO odur. FETO neyse PKK odur.

Sapkın bir din anlayışı öne süreceksiniz, size bağlıları, size inananları sizin mehdi olduğuna inandıracaksınız, ‘haşa’, sizin her gece efendimizle, peygamberimizle konuştuğunuzu insanlara ‘şah’ damarından daha yakın olduğunuzu söyleyeceksiniz, sonra bunu İslam adına yapacaksınız. Ben ibadet aşkıyla, vatanına akıllı terbiyeli eğitimde öğrenciler yetişsin diye bu yapıyı destek veren kardeşlerimize şunu söylüyorum.

Bu FETO, ben asla Feytullah demiyorum. 

Yüce Rabbim’in en kıymetli adını Allahın adını o sapkın ile yan yana getirmemek için demiyorum. Bu sapkın FETO mehdiyle değil, Mehdi resul ile değil, olsa olsa Deccal’e benzetilebilir. 

Neden Deccal’e benzetilebilir, biliyoruz ya Deccal da yer yüzüne bozgunluk çıkarmak için fesat çıkarmak için yer yüzüne gelmiştir. Bunlar sadece Türkiye’de değil, yakında göreceğiz.