29 Aralık 2014 Pazartesi

BİZİ ZEHİRLEDİLER, BİZİ ÖZÜMÜZDEN, BİZİ TARİHİMİZDEN,BİZİ KARDEŞLERİMİZDEN KOPARDILAR. İşte bu zulüm ve fitne zaman da Erdoğan Aslanlar gibi KÜKRÜYOR,


İşte bu adamı bu yüzden 

SEVİYORUM,



Namussuzlara meydan okumasına anladıkları dilden onlara cevap vermesine HASTAYIM...
Bir Konuşması ÜLKEYE güven vermeye yetiyor...
Tamda Bu ülkeye lâyık biri,Bu ülkenin başında...
Ve Onunla gurur duyuyorum...



O Baronların,Masonların,Karanlık Lobilerin,Ülkenin ilğini kurutan Namussuzların değil,O halkın Cumhurbaşkanı.



Madem "Hırsızlık ve Yolsuzluk" vardı,

Neden SUÇ üstü yapmadınız?



Yoksa Şantaj için DOSYA mı biriktiriyorsunuz?
MİT Tırlarına nasıl operasyon yaparsınız?
DIŞ İşleri bakanlığının GİZLİ toplantısını nasıl dinleyip servis edersiniz?



Halkbankasına nasıl operasyon yaparsınız?
Rezza Sarraf üzerinden İRAN ticaretine nasıl DARBE indirirsiniz?





Milletin yatak odasını nasıl RÖNTGENLEYİP kayıtedersiniz?
İnsanların evine nasıl silah bomba koyup KUMPAS kurarsınız?
Sınav sorularını nasıl çalıp 70 Milyonun hakkını yersiniz? 
Binlerce insanı nasıl dinlersiniz?

Kısacası 17 ve 25 Aralıkta Bakanlar ve Çocukları sadece YEMDİ,



Hedefin tam ortasına Erdoğan'ı koymuşlardı,
Sağına Soluna ateş ediyorlardı, ama asıl hedef hep Erdoğan'dı.


12 Yıl Öveceksiniz, Son 6 ayda HIRSIZ diye söveceksiniz?
Bu ülkede 26 banka soyulurken, 
Hazine boşaltılırken, 
Enflasyon %70 ve Faizler %150 iken, 
28 Şubatta ülkeye 291 Milyar dolar zarar verilirken, 
IMF'den gelen 40 Milyar dolar hortumlanırken,
Milyar Dolarlık TANK ihaleleri ihalesiz İsrail'e veriliren,

Başörtülüler Üniversite kapılarında saçlarından tutulup yerlerde sürüklenirken, 
Hergün herşeye ZAM yapılırken, 
Şehit cenazeleri yan yana dizilirken SESİNİZ çıkmayacak, 
Tam müslümanlar rahat bir nefes almaya başlarken FERYAD edeceksiniz???
Ne diyeyim : Allah sizin hakkınızdan gelsin...




ZULÜM GÖREN DÜNYA MÜSLÜMANLARINA....
Yazan : Cengiz Numanoğlu)

Bakma sen… Yeryüzünün, fitneyle dolduğuna,
Cehâletin, bu kadar cesaret bulduğuna;
Bakma sen.. Zâlimlerin hükümrân olduğuna;
Firavunlar, Kârunlar, Berzah’ta beklemede,
Hepsi hesap verecek, o Büyük Mahkeme'de…
Bakma sen.. Dalâletin îtibâr gördüğüne,
Zilletin, zirvelerde saltanat sürdüğüne,
Bakma sen.. Adâletin, yerde süründüğüne;
Bil ki; bütün deliller, Ukbâ’da beklemede,
Terazi çok hassastır, o Büyük Mahkeme'de…
Bakma sen.. Zorbaların, heybetli durduğuna,
Fâsıkların, şeytanla ittifak kurduğuna.
Bakma sen.. Ekranların ahlâkı vurduğuna;
Gör ki; bütün kâinat, sabırla beklemede,
Susanlar konuşacak, o Büyük Mahkeme'de…
Varsın olsun.. Çatıda, münâfıklar fırkası,
Çağdaşlık maskesinde, siyonizm markası.
Varsın olsun.. Dünyada, nâmertlerin arkası;
Bütün şehit kanları, toprakta beklemede,
Boğacak gâfilleri, o Büyük Mahkeme'de…
Varsın olsun.. Fetvâda hadlerini aşanlar,
Ulema cübbesiyle cürete bulaşanlar,
Varsın olsun, ikbâle dolu dizgin koşanlar,
Her lahza, her kapıda Azrail beklemede,
Adâlet hiç gecikmez, o Büyük Mahkeme'de...
Varsın olsun.. İslamı, yobazlığa yoranlar,
Müslümana mürteci, damgasını vuranlar,
Varsın olsun.. Üzülme, Hakk’a tuzak kuranlar;
Kıyamet buyruğunu, İsrafil beklemede,
Son hüküm Allah'ındır, o Büyük Mahkeme'de…
Varsa ki; Allah için, çektiğin zerre çile,
Getiriyorsan eğer, Hakk için hakkı dile;
Ne çıkar.. Bütün dünya, seni hor görse bile;
Sana şâhitlik için, melekler beklemede;
Mazlumun âhı kalmaz, o Büyük Mahkeme'de…



 





27 Aralık 2014 Cumartesi

SOSYAL TUFANA KARŞI ADİL DÜZEN GEMİSİ İNŞA EDİLMELİ :İnsan nasıl doğar, gelişir, yaşar yaşlanırsa; İNSANLIK da bundan binlerce yıl önce doğmuş, adım adım “dönemleri/devreleri” geçirerek bugünkü duruma yükselmiştir...



İNSANLIK bundan beş bin sene önce YAZIYI BULMUŞ ve artık BEŞERİ HAFIZA doğmuştu, insanlar artık YAZILI BELGELER ile atalarının ürettiklerini çocuklarına ve torunlarına bozulmadan aktarabiliyorlardı... 

İNSANLIK “göçebe dönemi”nden “yerleşik döneme” geçti. Siteler kuruldu ve insanlık yeni hayata uyamadı. TUFAN oldu. Çevreyi denizler aldı. Gemi Cudi’ye yanaştı ve bugünkü uygarlık ortaya çıktı. 

O tarihten bugüne kadar her bin yılda bir yeni uygarlığı yaşadı. Bu devre on yaş ile onbeş yaş arası devredir. Artık insanlık akıllanmaya başladı. Bugün de bilgisayarı buldu ve baliğ oldu. Bu sebepledir ki “vahiy” sona erdi, onun yerini “ilim” aldı... 

KUR’AN değişmez kitap olarak insanlığa rehber olmaya devam edecektir. Yaşlanan her uygarlık artık kendi sorunlarını eski kurallarla çözemez, onun yerine “yeni düzen” kurmak zorunda kalınır. Böylece ileriye doğru bir adım atılmıştır. Bugün insanlık “teknikte” büyük başarı kaydetmiş, yeni bir yaşama düzeni gelmiştir. Ancak insanlık sadece “TEKNİK” ile yaşamıyor, aynı zamanda “HUKUK” ile yani şeriatla yaşar. Şeriatta bugünkü dünya bundan bin sene önceki durumdan da kötü durumdadır. TARIM DÖNEMİ HUKUKU insanlığa yetmiyor, dar geliyor, dolayısıyla çökmeye doğru gitmektedir... 

1-KÖYLER BOŞALIYOR, insanlar şehirlerde Güneş enerjisinden yararlanamamaktadır. Oysa insanların tek enerji kaynakları vardır, o da Güneş enerjisidir. Fosiller, depolanmış Güneş enerjisidir, tükeniyorlar. İnsanlar tarımı da unutuyor. Dolayısıyla büyük açlıkla, elektriksizlikle, yakıtsızlıkla karşı karşıyayız. Çözüm nedir? Çözüm olarak “YÜZ LOJMANLI İŞYERİ APARTMANLARINI” inşa ederek kentlere akışı durdurmamız gerekir. Kooperatifler bunların ürettikleri tarım ve sanayi mallarını pazarlamalıdırlar...

2-İNSANLAR SANAYİ ATIKLARI İLE ÇEVREYİ KİRLETMEKTEDİRLER. İlk canlılar da böyle kirletmeye başladılar, bu sorunu bitki ve hayvan olarak ayrılmaları ile çözdüler. Bitkiler üretiyor, hayvanlar temizlik yapıyor. Çevre kirliliği dediğimiz afet insanları ölüme götürüyor. Çözümü “ADİL KUR’AN DÜZENİ”dir. Sanayi artıklarını değerlendirmek için YENİ SANAYİ geliştirilecektir. FAİZSİZ KREDİ desteği ve atık maddeleri sübvanse yoluyla değerlendirmek suretiyle çevre kirliliği önlenmelidir... 

3-İnsanlığı uçuruma doğru götüren üçüncü afet “MAFYA”dır. Devlet artık güvenliği sağlayamıyor. Silahlı mafya ortaya çıkıyor. Devlet içinde devletçikler, paralel yapılar türüyor. İnsanlık devlet aşaması öncesine sürükleniyor. Faili meçhul cinayetler alıp başını gidiyor. Çözüm “KUR’AN”dadır, “ADİL DÜZEN”dedir, “ADİL KUR’AN DÜZENİ”ndedir. “YERİNDEN YÖNETİM VE HAKEMLİK SİSTEMİ” bu sorunları çözer... 

4-İnsanlığın karşı karşıya kaldığı dördüncü felaket “BÜROKRASİ”dir. Eskiden padişah vardı, bürokrasi onun kulları idi. Onları zapt etmek için padişahın mutlak otoritesi vardı. Padişah yürüdüğü zaman cellâtlar arkasında gezerlerdi; `kaldır bunu’ dedi mi orada onun kılıçla başı uçurulurdu. 

Saraya davet edilen vezir kendisini ölü bilirdi. Bugün demokrasi gelmiş, başkanların ve vezirlerin hiçbir gücü kalmamıştır. BÜROKRASİ HALKI EZMEKTE, icat ettikleri BÜROKRATİK MUAMELELERLE halk artık devletinden nefret eder hâle gelmiştir. Bu da çalışma ve yaşama çarkını gittikçe durdurmaktadır. ÇAĞIMIZIN EN BÜYÜK SORUNU BÜROKRASİ OLMAKTADIR. Çözümü; “maaşlı memur” yerine “ÇOKLU SERBEST SİSTEMİN” getirilmesidir, 

“ADİL DÜZEN” bu sorunu böyle çözmektedir. Tapu memuruna yaptığı kayıt kadar ücret verirsin. Vatandaşa memurunu seçme yetkisini verirsiniz. Yani onlar da noter gibi çalışırlar...

Var olan veya beklenen “SOSYAL TUFAN”a karşı gelin gemimizi yapalım… AKEVLER BENZERİ KOOPERATİFLER KURALIM... Biz makroda etki yapamıyoruz ama mikroda sorunlarımızı çözdüğümüzde makroda da sorunları çözeriz; ve’s-SELÂM mea’d-DUA…

MİLLİ GAZETE / Reşat Nuri Erol


NOEL PAPA! İLE YILANBAŞI : Ey Müminler! Size ne oluyor ki; indirilen İlahi emir ve yasakların tümüne inandığınız için sizi sevmeyen o kâfir ve münafık toplulukları (Niçin) seviyorsunuz!?” ( Ali İmran S.119)

Ey iman edenler! kendilerine daha evvel kitap verilen ve bu Kutsal Kitapların içeriğini değiştirdikleri için sapıtan Hristiyan, Yahudi veya bunlara benzeyen herhangi bir gruba uyarsanız imanınızdan sonra sizi yeniden kâfir yaparlar!” (Ali İmran100) 
İlahi mesajlarına ne zaman uyacağız? Ölüp, Ahiretin gümrük kapısı kabre girince mi? 
Onlar, bizim bayramlarımızı, Hicri Yılbaşımızı, Cuma’mızı, giysilerimizi sevmezken bize ne oluyor ki onların Yılbaşılarını, bayramlarını ve tatillerini severek kutluyoruz! Modalarını severek giyiyoruz.
“Dini kumar” manasına gelen Milli Piyango’nun kumar biletini almak için severek sıraya giren milyonlarca gafil müminler topluluğu ne zaman tövbe edecek?! Devlet bu haram yolla kazancı ne zaman yasaklayacak!?
Milletimizin menfaati için yapılmakta olan Boğaz köprüsü, tren ve karayolları inşasında kesilen ağaçlar için kuduran yeşilci çevreler neredeler!! Noel Papa’ları adına katledilen milyonlarca çam ağaçları için Gezi parklarında niçin eylem yapmıyorlar!
Hristiyan Âleminin Yılbaşını halkımıza sevdirerek kutlatmak için Medyamızda ki utanç verici yüz karası Noel reklamları tam bir Hristiyanlık propagandasına dönüştü!
Haçlılar adına sinsi planlı bir Misyonerlik reklamı! Üç paralık dünya için bu ne rezalet?!
Noel Baba kim? Kimin babası? ‘’Türk’ün atası’’ gibi uydurulan bir sahte isim! Bembeyaz uzun çakma sakalıyla ve hediye dağıtan sevimli rolüyle çocuklarımıza sevdirilmek istenen ve Hz. İsa (a.s) gibi istismar edilen bir şahsiyet!! 
Tabii ki bizim İmamlarımız, bizim Müftülerimiz ve bizim âlimlerimiz hâlâ sakalsız ve bıyıksız Peygamberin mihrabında ve kürsüsünde oldukça Yılanbaşı Noel Papalar meydanlarda cirit atmağa devam edecekler!
Doğum yılımızdan ölüm yılımıza, harflerimizden tatil günlerimize kadar halkı Müslüman Ülkeler işgal altındayken Müslüman cemaat, tarikat, sivil ve siyasi toplumların hâlâ birleşme zamanı gelmedi mi?
İçki, kumar, faiz, domuz eti ve zina gibi haramları haram kılmak için gönderilen bir Peygamberin doğumunu içkiyle, zinayla yılanbaşınaçevirecek kadar saptırtılan Hristiyan Haçlı âleminin karşısında yek vücut olup güçlü bir Türkiye oluşturma zamanı gelmedi mi?
Günde 40 defa okuduğumuz Fatiha Suresindeki “Allah’ım! Bizi, Sapıtmış Hristiyan ve Lanetlenmiş Yahudiler gibi dalalete ve gazabına uğramışların yoluna değil, İslam ile nimetlendirdiğin Enbiya ve evliyanın yolunda yürüyenlerden eyle” dua ve temennilerini ne zaman doya doya yaşayacağız? 
Ahiretin büyük buluşma ve duruşma gününde mi? 
“Onların yanında olmakla izzet mi arıyorsunuz! İzzet ancak Allah’ın yanındadır.” Yani izzetli olmak İslam İlkelerine dönmekle ve yaşamakla mümkündür
Yılbaşını, yılanbaşına çevirenlerin eğlence ve kutlamalarına boykot eden izzet ve onur sahibi Müslüman kardeşlerime selam olsun!

 YENİAKİT / Şefki Yılmaz


YILBAŞI NEYİMİZ OLUR...RAMAZAN BAYRAMIMIZ MI? KANDİLİMİZ Mİ? KURBAN BAYRAMIMIZ MI?
Kutlamaların folklorik unsurlarından olan Noel Baba ve çam ağacı süslemelerinin Hıristiyanlığa sonradan girmiştir.

Bu kutlamaları dinsel ve kültürel değerlerimize aykırı birtakım adet ve geleneklerle birlikte düzenlemek, kesinlikle doğru değildir.

Noel Baba: Memleketimize, herhalde, Beyoğlu'ndan giren, Haliç'i atlayarak Fatih'lere, Aksaray'lara, sonra Rumeli'ye ve Boğaz'ı aşarak önce Kadıköy'lere, Moda'lara ve sonra Üsküdar'lara ve oradan Anadolu'ya geçen bu bunak, neyimiz olur: Babamız mı, dedemiz mi, amcamız mı, yoksa Avrupalılıktan pîrimiz mi?

İstanbul'un Tepebaşı'ndan Adana'nın Tepebağı'na kadar her yeri bilen, her yere uğrayan bu moruk kimdir,necidir?

Bir resmine bakarsanız Havarîlere, öteki resmine bakarsanız Rasputin'e benzeyen bu iskambil papazı, aramızda nenin nesidir?... Bunu merak etmediniz mi?

25 Aralık 2014 Perşembe

MÜSLÜMAN VAR, MÜSLÜMAN VAR... ELHAMDÜLİLLAH : Ehl-i Tevhid ve ehl-i Kıblenin hepsi Müslümandır ama bunların hepsi olgun, uyanık, şuurlu, faziletli Müslüman değildir.


Hem ehl-i Tevhid ve ehl-i namaz ama parayı her şeyden çok seviyor, âdeta para delisi… Parayı ve benliğini ana değer haline getirmiş. Böyle bir Müslüman, Müslümanlığına Müslümandır ama kof, moloz, bozuk, işe yaramaz, hattâ hem kendine hem Ümmete zarar veren kötü bir Müslümandır.

Müslümanım diyor, namazını kılıyor ama nefs-i emmâresinin, içindeki şeytanın esiri olmuş. Yularını onların ellerine vermiş, her dediklerini yapıyor. Bu ne dengesiz, bozuk, şaşkın Müslümandır.

Müslüman rabb olarak Allahtan razı olan kimsedir. Allahın emirlerini yerine getirir, yasakladıklarından kaçınır ve O’nun öğütlerini dinler ve tutar.

Müslüman Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemden nebi, kaaid, seyyid olarak razıdır. Onun Sünnet-i seniyyesine uyar, ona ve onun yolundan giden bizden olan sâlih ulü’l-emre biat ve itaat eder.

Müslüman Allahın kadim Kelamı olan Kur’anı kitab, düstur=anayasa olarak kabul eder ve ondan razı olur.
Müslüman nizam olarak Şeriat-ı Garra-i Ahmediyyeden razıdır. 

Müslüman Ümmet ve Millet olarak Ümmet-i Muhammed’den razıdır.

Müslüman, ahlak sistemi olarak, iyiliği ve kötülüğün tarifinde ölçü ve kaynak olarak Kur’an ve Sünneti esas alan İslam ahlakından razıdır. 

Razı olmak ne demektir? İnanmak, kabul ve tasdik etmek, uymak demektir. 

Müslüman, insan olmak hasebiyle günah işleyebilir, hataya düşebilir ama asla ve asla fasık-ı mütecahir olmaz. Yâni büyük günahları açıkta, açıkça, küstahça işlemez.

Müslüman, boynunda itaat ve biat bağı olamadan yaşamaz ve dolaşmaz.

Müslümanlar gruplara, kategorilere ayrılır:
Şuurlu Müslüman, şuursuz Müslüman…
Uyanık Müslüman, uyuyan gafil Müslüman…
Bilen Müslüman, bilmeyen Müslüman…
Yüksek dereceli ve rütbeli Müslüman, alçak dereceli ve rütbeli Müslüman…

Şecaat sahibi kahraman Müslüman, korkak, pısırık cebîn Müslüman…

Cevher Müslüman, moloz Müslüman…
Firasetli ve fetanet sahibi Müslüman, basiretsiz Müslüman…
Marufla emr ve münkerden nehy eden Müslüman, böyle olmayan Müslüman…
İnce, terbiyeli, nazik, kibar, halim, mürüvvetli, cömert, kerim, görgülü Müslüman; kaba saba hoyrat yobaz Müslüman…
Medenî Müslüman, bedevî Müslüman…
Kâmil Müslüman, nâkıs Müslüman…

24 Aralık 2014 Çarşamba

BAKILMASI GÜNAH OLAN YERLER : İbni Âbidin hazretleri buyuruyor ki: İnsanların, birbirine görünmesi ve bakması dört türlüdür.




Kadının kadına, erkeğin erkeğe avret yeri neresidir?

İbni Âbidin hazretleri buyuruyor ki: İnsanların, birbirine görünmesi ve bakması dört türlüdür:

1- Erkeğin kadına,

2- Kadının erkeğe,

3- Erkeğin erkeğe,

4- Kadının kadına bakmasıdır.

Erkeğin kadına bakması da dörde ayrılır:

1- Erkeğin yabancı hür kadına,

2- Kendi hanımına,

3- Kendi cariyesine,

4- Bakması caiz olan 18 akrabasına ve başkasının cariyesine bakması.
Erkeklerin yabancı kadının yüzünden ve avuçlarının içinden ve dışından başka yerine bakmaları dört mezhepte de haramdır. Kızların yüzlerine şehvetle bakmaları da haramdır. İktidardan düşmüş yaşlı ve hadım edilmiş olan erkeklerin de, kadınlara bakması haramdır.
Kendi hanımına tepeden tırnağa kadar bakması ve hanımının ona bakması caizdir.
Erkeğin erkeğe, yalnız göbekle diz arasına bakması haramdır.

Erkeğin avret mahalli, üç mezhepte, göbekle diz arasıdır. Hanefî’de diz avrettir. Göbek avret değildir. Şâfiî’de göbek avrettir, diz avret değildir. Mâlikî’de her ikisi de avret değildir. Hanbelî ve Mâlikî’nin bir rivayetinde, erkeğin yalnız seveteyni avrettir. (Mizan-ül-kübra) [Seveteyn, ön ve arka avret yerine denir.]


Erkek, nikâhla alması ebedî, sonsuz haram olan on sekiz kadının başına, yüzüne, gerdanına, kollarına, dizden aşağı bacağına, şehvetten eminse bakabilir. Göğüslerine, koltuk ve böğürlerine, uyluk ve dizlerine ve sırtına bakamaz. 

(S. Ebediyye)



AMELLER, NİYETE BAĞLIDIR :Niyetimiz, Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiği şekilde, Allahü teâlânın dinini doğru olarak yaymak, Onun kullarına iyilik etmektir.

Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:

Dinimizde esas olan, niyettir. Güzel ve doğru niyet şarttır. Müminin niyeti, amelinden önce gelir. Peygamber efendimiz, (Allahü teâlâ, sizin şeklinize, görünüşünüze ve mallarınıza değil, kalblerinize yani amellerinizi ne niyetle yaptığınıza bakar) buyuruyor. Demek ki, Allahü teâlâ, insanın yeni, temiz elbisesine, hayrat ve hasenatına, malına, rütbesine bakarak değil, bunları ne maksatla, ne niyetle yaptığına bakarak, sevab veya azap verir.

Herkesin kalbini, niyetini Allah bilir. İcraat, niyetin ifadesidir. Bizim niyetimiz, Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiği şekilde, Allahü teâlânın dinini doğru olarak yaymak, Onun kullarına iyilik etmektir. Din büyüklerimiz, (Yâ Rabbi, bizi niyetimize ve ihlâsımıza bağışla! Amellerimize değil) diye dua ederlerdi. Amellerimiz çok bozuk ve kusurlu, ama inşallah niyetimiz ile ihlâsımız düzgündür. Allahü teâlâ, bir güzel niyet sebebiyle, kusurlu amellere rağmen başarı ihsan eder.

Peygamber efendimiz, (Bütün ameller, niyete bağlıdır) buyuruyor. Dinin aslı budur. Çünkü Allahü teâlânın âhirette soracağı şey, (Bunu niçin yaptın?) sorusudur. Gayesiz insan hiçbir yere gidemez. İnsanın gayesi evine gitmekse, rastgele köprüden geçmez, doğruca evine gitmek ister. Dolayısıyla, herkesin kalbinde bir niyet yatar. O niyet de iki türlü olur. Ya Allah için, ya nefsi için, yani dünya için… Dünya da haram ve mekruhlar demektir. Allah rızası için yaparsa mubah bile olsa her işten sevab kazanır. Nefsi için ise, ömür boyu felaketlere düçar olur.

Bir iyi niyet, bütün dünya hayatını âhiretlik yapar. Bir bozuk niyet de, bütün ibadetleri dünyalık yapar. Sonunda hepsi sıfır olur.

Niyet iyi olursa, iyilikler önümüze açılır. Eğer niyet kötü olursa, başımıza kötülük gelecektir. Bir iş ne kadar düzgün yapılırsa yapılsın, eğer niyet bozuksa, o iş bozuktur.

Büyüklerimiz, (Oğlum okula, üniversiteye giderken nasıl niyet etmeli?) diye soranlara şöyle cevap verirlerdi:


(“Yâ Rabbi, şu maksatla okuyorum: Birincisi, giyinmemizi sağlayacak, namerde muhtaç olmayacak bir şekilde helâl para kazanmak ve bu kazandığım parayla da, dinimizin emirlerine ve yasaklarına uymak. İkincisi, dinimize hizmet edip, senin kullarına iyilik etmek” diye niyet etmelidir. Böyle niyet edince, okul hayatı ve meslek hayatı boyunca, her nefesinde zikir sevabı alır.)

DİKKAT AÇIN GÖZLERİNİZİ, YENİ BİR KİRLİ KAMPANYA BAŞLIYOR : Okullar basılıp çocuklar katlediliyor. Kafeler basılıp insanlar rehin alınıyor. Cami duvarlarına gamalı haç resimleri çiziliyor. Alman ırkçılar, devlet desteğini de arkasına alarak, 2. Dünya Savaşı sonrası en büyük kitle gösterileri düzenliyor.



Son günlerde Avustralya’dan ABD’ye, Almanya’dan Ortadoğu-İslam ülkelerine kadar yaygın bir nefret, çirkinlik dalgası güç kazanıyor.

“İslam tehdidi”ne karşı sokaklara iniyor, Alman toplumunun bir bölümü ve istihbaratı bunlara destek veriyor.  “Allah-u Ekber” diyerek insanlara saldıranlar gibi, terör ve “şiddet dini İslam” teması işleyen yaygın haberler medyaya servis ediliyor.
ABD’de ırkçı şiddet yükselirken Avrupa’da faşizmin ayak sesleri duyuluyor.
Müslümanlardan caniler üretme arayışı, bu “caniler” karşısına ırkçı canileri çıkarma girişimleri öne çıkıyor.
Yeryüzünün her köşesinde, İslam topraklarında ya da başka bölgelerde, nerede olursa olsun, hedefi Müslüman olan yaygın bir kirli kampanya yürütülüyor.
Yeniden 1995’lere döndük, sanki bir şeyler pişiriliyor..
Tıpkı 1995’lerdeki terörle mücadele kampanyaları gibi. Müslüman ülkelerde ve kritik coğrafyalarda anti terör merkezleri kurulduğu zamanlardaki gibi. Yeryüzünün “büyük bir felaket”e karşı teyakkuza geçirildiği, Müslüman ülke yönetimlerinin bile bu “tehdide” karşı sahaya sürüldüğü, birçok ülkenin bu tehdit bahane edilerek işgal edildiği, iç savaşlara sürüklendiği, onlarca cephe açıldığı dönemlerdeki gibi.
Böyle bir kampanya varsa bir şeyler pişiriliyor demektir.
Yakında ciddi bir operasyon hazırlığı var demektir. Nereden ne çıkacağını bilmiyoruz ama, olağan olmayan, zorlama bir şeyler var ve hiç de iyi haberler vermiyor.
ABD ve Avrupa ile Rusya arasındaki gerilim, Suriye ve Irak’taki çatışma hali, IŞİD üzerinden servis edilen şiddet ve terör algısı, kafa kesme görüntüleri, kıyım ve kurşuna dizme halleri, birçok ülkede idam cezalarının yeniden gündeme alınması, yüzlerce Taliban mensubunun idam sırasında beklemesi, terörle mücadele merkezlerinin ve gizli cezaevlerinin hala işletiliyor olması insanı ürkütüyor.
Bütün bunlara son dönemde özellikle Almanya’da ırkçıları sokağa salan bir siyasi iradenin öne çıkması, bunlar olurken de “çirkin İslam”, “İslam terörü” gibi on yıl önce bütün gündemimizi dolduran haberlerin yeniden öne çıkarılması şüphelerimizi, endişelerimizi artırıyor.
Hiçbir örgüt devletten bağımsız olamaz. Hiçbir örgüt, silahlı grup istihbarat teşkilatlarından bağımsız çalışamaz. Yakın çevremizde, coğrafyamızda son yirmi yıldır izlediğimiz, bir şekilde etkili olan bütün örgütler, İslamcı ya da başka bir ideolojiden olup olmadığına bakmaksızın, istihbarat teşkilatlarıyla bağlantılıdır.
İşgal sonrası Irak bu anlamda bir laboratuvardır. Onlarca örgüt Irak’a müdahil gruplar tarafından kurulmuş, eğitilmiş ve cepheye sürülmüştür. Bu örgütler büyük kıyımlara, katliamlara imza atmış, onlar üzerinden İslam imajı üzerinde büyük oyunlar oynanmıştır.
Büyük hedef hiç değişmedi
Görünüşte o ülkedeki iç savaşın ya da işgalin bir tarafında yer alan, ülke şartlarına göre pozisyon alan örgütlerin büyük çoğunluğuna o roller arkasındaki güçler tarafından öğretilmiştir. Eskiden bölgedeki devletlere verilen ihaleler örgütlere verilir olmuştur.
Bu durum sadece Irak’la veya bir başka ülkeyle sınırlı değildir. Daha ötesi, uzun soluklu bir kaos stratejisinin parçasıdır ve örgütler üzerinden asıl yıkım İslam ve Müslüman imajı üzerinde olmuştur. 
Çünkü büyük hedef hep bu oldu. Büyük hedef coğrafyanın liflerine ayrılması, onlarca yıl toparlanamayacak hale gelmesi, bu topraklardan bir siyasi iradenin ortaya çıkmasının önüne geçilmesiydi. Bu yüzden güçlü siyasi söylemleri olan meşru hareketler, güçler de öfke topladı ve onların üzerine hışımla gidildi. Türkiye’nin yüzleştiği sorunların kaynağı işte burasıdır.



Şimdi bu imaj üzerine yeni bir müdahale süreci başlattılar. Önümüzdeki dönemde benzer haberlerin yaygınlaştığını, bunun bir korku kampanyasına dönüştüğünü görebiliriz. ABD ve Avrupa’nın aşırı sağa yelken açması, ırkçılığı davet etmesi bu ülkelerin, güçlerin küresel hesaplarını gerçekleştirmek için bu öfkeyi ve enerjiyi kullanmaya ayarlıdır.
Türkiye kamuoyu ve Türk medyası Almanya’ya karşı her zaman hoşgörülü oldu. Bunun altında yatan psikolojik gerekçe Birinci Dünya Savaşı’ndaki kader ortaklığıdır. Onlarca yıl süren bu yakınlık çatlayabilir. Çatlamanın sebebi Almanya’nın Türkiye karşıtı pozisyon alması, bunu açıkça yapması, İslam düşmanlığı tezinin bayraktarlığını üstlenmesidir.
Örtülü operasyon boşa çıkarılacak
Alman şehirlerinde, kasabalarında yakılan vatandaşlarımızın acısını bile bu yüzden kalbimize gömdük. Çok ses çıkarmadık, Türkiye’de hiçbir zaman Alman aleyhtarlığı gelişmedi. Buna izin verilmedi. Ancak son zamanlarda, Türk iç politikasına da pervasızca müdahalelerde bulunulması, Almanya ve Avusturya’daki dernekler üzerinden Türkiye’ye müdahil olunması, Berlin yönetiminin ırkçı dalgaları besleyip İslam karşıtı cephenin ön sıralarına yerleşme siyaseti bir karşıtlık doğurabilir.
Yukarıda sözünü ettiğim yeni dalgada Almanya’nın fazlaca öne çıktığını Almanların bile yakından takip ettiklerini sanıyorum. Bu kendileri adına hiç de iyi bir görüntü değil. Artık dünya, özellikle de çok şey yaşayan bizim coğrafya, benzer örtülü operasyonların pekala farkında ve ne anlama geldiğini çok iyi biliyor.
Bizler, ABD ve Avrupa’nın ırkçılığı üzerinden, İsrail aşırı sağı üzerinden, coğrafyamızdaki şiddet hareketleri üzerinden servis edilenlere direnmeye, onların yıkıcı ve dağıtıcı politikalarına karşı birleştirici ve kaynaştırıcı olmaya devam edeceğiz.
Söz konusu yeni kampanya üzerinden bize dayatılacak olanlara karşı da sağlam duracağız. Çünkü bu coğrafya, yüz yıldır yapılanları gördü, gözlerini açtı, o oyunlara karşı bağışıklık kazandı. İçimizdeki ahmaklara rağmen toplumsal uyanışımızı bu uğursuz rüzgarlara karşı bir kalkana dönüştüreceğiz.
Bu yüzden düşmanlarınız sizi korkutmasın.
Etrafımızda bize karşı olanlar ürkütmesin.
İçeride bu düşmanlığı kullanıp ihanet edenler yıldırmasın.
İçeride her gün hükümete vuran, onu yıpratmak için sinsi ve sistematik yayınlar yapan bazı medya organlarının bu yeni tehlikeye özellikle de Almanya’daki ırkçı yükselişe karşı sus pus olması, haber bile vermemesi dikkatinizden kaçmasın...
Açın gözlerinizi...
YENİŞAFAK / İBRAHİM KARAGÜL



NAZİ MEDYASI : 

NEO-NAZİ GRUBU PEGIDA’NIN HIZLI İLERLEYİŞİ KARŞISINDA KAYITSIZ KALAN BERLİN YÖNETİMİNE MEDYA DA YAYINLARIYLA DESTEK VERİYOR.

 



Yapılan araştırmalara göre, Alman basınında en kötü lanse edilenler Müslümanlar. İslam’la ilgili yapılan haberler, Katolik ve Protestan kiliseleri haberlerinden onlarca kat fazla.

Almanya, İslam’ın yayılmasına ve yabancılara karşı aşırı sağcı “Batı’nın İslamlaşmasına Karşı Vatansever Avrupalılar” (PEGIDA) grubunca düzenlenen gösterileri izlemekle yetiniyor. Son günlerde Dresden kentinde PEGIDA tarafından yapılan gösterilere katılanlarının sayısının artması hem siyasetçileri hem de ülkede yaşayan yaklaşık 5 milyon Müslüman’ı endişelendirirken, Müslüman karşıtlığını körükleyen Alman basını, İslamofobi’nin yaygınlaşmasında lokomotif rol oynuyor. Haberlerin analizini yapan bir araştırma sonucuna göre, önde gelen Alman medyası geçen yıl, Katolik ve Protestan Hristiyanlardan çok Müslümanlar hakkında haber yayımladı. Ancak Müslümanlar hakkında yapılan haberlerin çoğunluğu olumsuz bir yaklaşım ortaya koydu.

IRKÇILIK YILLARDIR SÜRÜYOR

Geçen hafta kamuoyuna duyurulan uluslararası Media Tenor kurumu tarafından yapılan araştırmaya ‘İtibarın en düşük noktası’ adı verildi ve Müslümanların imajının bu derece düşmesine IŞİD’in neden olduğu öne sürüldü. Yıllardan beri Alman medyasında İslam hakkında verilen haberlerde öncelikle terör, savaş, uluslararası gerginlikler ve dinin kendisi de gündeme getirildi. Media Tenor’un politik araştırmalar yöneticisi Christian Kolmer, “IŞİD’le birlikte İslam’ın imajının felaket bir duruma düştüğünü” iddia etti. Kolmer’in ifadesine göre, bu yüzden Müslümanlar, kamuoyu gözünde bankerlerden, politikacı ve gazetecilerden daha kötü olarak görülüyor. İslam’la ilgili olarak yapılan haberlerin Katolik ve Protestan kiliseleri haberlerinden onlarca kat fazla olması da dikkat çekiyor. Almanya’daki iki kilise karşılaştırıldığında Katolik kilisenin büyük bir farkla önde olduğu görülüyor. Alman medyası Katolik kilise hakkında, Protestan kiliseye karşın on kat daha fazla haber yayımlıyor.

İslamofobi tavan yaptı

Yeşiller Partisi Milletvekili Mutlu Özcan, Alman medyasının geçmişte yaptıklarıyla İslamofobi’nin yayılmasında etkili olduğunu ifade ederek, “11 Eylül’den sonra Avrupa’nın tümünde yaygınlaşan İslamofobi bugünlerde Almanya’da tavan yaptı” diye konuştu. Ekim ayında 350 kişi ile başlayan PEGIDA gösterilerine 22 Aralık’ta 17 bin 500 kişinin katılmasını değerlendiren Mutlu, “Ciddi olan rakam değil, haftalardır bu kadar insanın pek de Müslüman’ın yaşamadığı bir bölgede ve göçmenlerin çok az olduğu bir kentte sokaklara dökülmeleri” dedi. Mutlu, Almanya Cumhurbaşkanı Joachim Gauck’un Islamofobi noktasında artan gösterilere sessiz kalmasını da eleştirdi.

Müslümanlar Almanya’ya aittir

Bild gazetesine verdiği demeçte PEGIDA grubunca yapılan eylemleri eleştiren Almanya’da Göç, Mülteciler ve Uyumdan Sorumlu Devlet Bakanı Aydan Özoğuz, “Müslümanlar, Almanya’ya aittir. Bizler serap değiliz”  dedi. Hristiyan Sosyal Birlik Partisi’nin (CSU), “Göçmenler evlerinde Almanca konuşsun” talebini ise “absürt” bulan Özoğuz, ‘’CSU bu gümbürtüyle kongresine ilgi çekmek istedi. Hepimiz göçmenlerin Almanca öğrenmeleri konusunda hem fikiriz ama bunu dil polisi ile zorlayamayız’’ diye konuştu.
Yenişafak

THE CIAmaatın : AHLÂKSIZLIĞA AHLAKSIZLARA BAK YAHUDİ GELENEĞİDİR. HEM VURUP,HEM AĞLAMAK. Yolsuzluğa hayır derken Yolsuzları yolunu bulan yolsuzlar



17-25 Aralık darbe girişimleri 


Büyük resimde, hak/hukuk tanımaz sapkın bir kişinin, karanlık ilişkilerle, kendi sapkın emelleri için, içinde yetiştiği topluma ve mensubu olduğu dine yalan ve iftira ile ihanet etmesidir.



THE CIAmaatın : AHLÂKSIZLIĞA AHLAKSIZLARA BAK YAHUDİ GELENEĞİDİR.
HEM VURUP,HEM AĞLAMAK.
Yolsuzluğa hayır derken
Yolsuzları yolunu bulan yolsuzlar
Sen soruları çal
Kul hakkı ye
Yatak odalarını dinle
Şantaj  , montaj  yap
İsraile devlet bilgilerini aktar
Her haltı yap mağduru oyna

THE CIAmaatın :
Çevresi kandırmıştır

Çevresi aldatmıştır

Çevresi yanıltmıştır

Çevresi kaybetmiştir

Ama Kendisi , Lideri , Çevresi de KÖTÜ”DÜR!


O yapıya masum duygularla gönül vermiş, hizmet etmiş kardeşlerim gücenmesin ama…

Vatikan’ı ziyaret edip, “Papa cenapları tarafından başlatılan ve devam etmekte olan Dinlerarası Diyalog için Papalık Konseyi misyonunun bir parçası olmak üzere burada bulunuyoruz” diyebilen,

Dinlerarası diyalog, hoşgörü gibi süslü laflarla ehl-i sünnet yolunu bozmaya çalışan,

Orkestra eşliğinde kilisede sözde ezan okutan,
Sazlı-sözlü ilahilerin çalındığı içkili iftarlar organize eden,
Bir yandan sözde Peygamber Efendimizi anma etkinlikleri düzenlerken, öbür yandan “(La ilahe illallah) diyenin (Muhammeden resulullah demese de) cennete gideceğini söyleme cüreti gösteren,

(Bunu söyleyenin dinden çıkacağını) anlatanları çirkin operasyonlarla cezaevine tıkan,

Devlete yerleştirdiği savcı, polis ve hakimleri kullanarak, (kendisi gibi düşünmeyen) başka dini cemaatleri bitirmeye çalışan,

Kendi hocasının kitaplarını bile değiştirmeye kalkışan,
Yanlışını açık ediyor diye aynı kaynaktan geldiği yolun talebelerini hapishanelere yollayan,

Birçok insanı gizlice dinleyip şantaj yapan,
Devlet büyüklerini bile dinleyip, casusluk yapan bir yapıya ‘İslami cemaat’ denilebilir mi?

İSLAM AHLAKI KİTABININ ÖNSÖZÜNDE DENİLİYOR Kİ;

“İslamiyeti bildiren kitaplar pek çoktur.
 Bunların içinde en kıymetlisi, İmam-ı Rabbani’nin üç cilt (Mektubat) kitabıdır.

Muhammed Ma’sum hazretleri, Mektubatın üçüncü cildinin onaltıncı mektubunda buyuruyor ki, (İman, kelime-i tevhidin La ilahe illallah ve Muhammedün Resulullah iki kısmına birlikte inanmaktır).
Yani, Müslüman olmak için, Muhammed aleyhisselamın Peygamber olduğuna da inanmak lazımdır.

Muhammed aleyhisselam, Allah’ın peygamberidir.
Allahü teala, Cebrail ismindeki melek ile, kendisine (Kur’an-ı Kerimi) göndermişlerdir.
Bu Kur’an-ı Kerim, Allah kelamıdır.
Muhammed aleyhisselamın kendi düşünceleleri ve felsefecilerin, tarihçilerin sözleri değildir.
Muhammed aleyhisselam, Kur’an-ı kerimi tefsir etmiştir.
Yani açıklamıştır.
Bu açıklamalara (Hadis-i Şerif) denir.

İslamiyet, (Kur’an-ı Kerim) ve (Hadis-i Şerif)lerdir.
Dünyanın her yerindeki milyonlarca İslam kitabı, (Kur’an-ı Kerim) ile (Hadis-i Şerif)lerin açıklamalarıdır.
Muhammed aleyhisselamdan gelmeyen bir söz, İslam kitabı olamaz.
İman ve İslam demek, (Kur’an-ı Kerim) ve (Hadis-i Şerif)lere inanmak demektir.
Onun bildirdiklerine inanmayan, Allah kelamına inanmamış olur.

Muhammed Aleyhisselam Allahü tealanın bildirdiklerini Eshabına bildirdi.
Onlar da talebelerine bildirdi.
Bunlar da kitaplarına yazdılar.
Bu kitaplarını yazan alimlere (Ehl-i sünnet alimi) denir.
Ehl-i sünnet kitaplarına inanan, Allah kelamına inanmış olur, Müslüman olur.
Elhamdülillah, biz dinimizi Ehl-i sünnet alimlerinin kitaplarından öğreniyoruz.
Dinde reformcuların, masonların ve zındıkların uydurma kitaplarından öğrenmiyoruz.

Resulullah “Sallallahü aleyhi ve sellem” duyurdu ki, (Ümmetim arasında fitne, fesad yayıldığı zaman, sünnetime yapışana yüz şehid sevabı vardır.)
Sünnete yapışmak, Ehl-i sünnet alimlerinin kitaplarını öğrenmekle ve bunlara uymakla olur.
Müslümanların dört mezhebinden herhangi birisinin âlimleri (Ehl-i sünnet alimleri)dir.

Ehl-i Sünnet alimlerinin reisi, İmam-ı a’zam Ebu Hanife Nu’man bin Sabit’dir.
İngilizler, asırlar boyunca uğraşarak, bir Müslümanı Hristiyan yapamadılar.

Bunu başarabilmek için yeni bir yol aradılar.

Masonluğu kurdular.

Masonlar, İslamiyete, yani Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiği ilmlere, yani Muhammed aleyhisselamın sözlerine ve bütün dinlere, öldükten sonra tekrar dirilmek olduğuna, Cennetin, Cehennemin var olduğuna inanmıyorlardı.



YAZIKLAR olsun size!..

Bin kere yazıklar olsun… Petrodolarlar cebinizi ısıtıyor ama kalbinizi çölleştiriyor… Siz altın ve gümüş, dolar ve euro karşılığında bozuk bir bid’at mezhebinin sinsi propagandasını yapıyorsunuz.

Siz gerçek Ehl-i Sünnet değilsiniz. Olsaydınız yüz milyonlarca tarikat ve tasavvuf Müslümanını şirk ve küfürle suçlamazdınız.
Siz bu aşırılığınızla kendinizi küfür ateşine atıyorsunuz. Örnek olarak Tahşiyeciler gibi

Sizin şirkle suçladığınız o Müslümanlar ehl-i Tevhid ve ehl-i Kıbledir. Onları ne kolay tekfir ediyorsunuz. Sizde hiç adalet, insaf, iz’an, vicdan yok mudur?


Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem Şama, Yemene dua etmişti. Biri, bizim oraya da dua buyursanız dediğinde, etmemiş, “Şeytanın boynuzu (karnü’ş-Şeytan) oradan çıkacak” buyurmuştu. 

Onlar, devlet-i İslamiye-i Osmaniyeye, Hilafet-i İslamiyeye isyan etmişler, Ümmetin parçalanıp yıkılmasına yol açmışlardı.
Siz Ehl-i Sünnetin geniş caddesinden çıkıp karnüşşeytan çıkmaz sokağına girdiniz.
Siz, onları tutmakla Sevâd-ı Âzam dairesinden dışarıya çıktınız.
Petrodolarlarla dünyada bir şeyler satın alabilirsiniz ama Cenneti, ebedî Saadeti alamazsınız. Siz ne kötü bir ticaret yaptınız.
Söyleyin bana: Şu anda Ortadoğuda ABD’nin, İngilizlerin, İsrailin en büyük müttefiki kimdir? Söyleyin, söyleyin…
Şeytanın boynuzları altın yaldızlı… Altın sizi çekti… Altın sizi yaktı…
Hem kendinizi yakıyorsunuz, hem de birtakım Müslümanları aldatıp yakıyorsunuz…




ERDOĞAN: TÜBİTAK'IN İÇİNE SIZDILAR


Cumhurbaşkanı Erdoğan, TÜBİTAK bilim ödülleri töreninde TÜBİTAK konusunda yaşadığı hayal kırıklığını açıkladı. Erdoğan, 'Bir gizli yapı sinsice TÜBİTAK'ın içinde büyüdü, adeta bir ur gibi gizlice bünyeyi sardı, bünyeye hakim oldu ve başka gayelere hizmet etmeye başladı' şeklinde konuştu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, TÜBİTAK bilim ödülleri töreninde önemli açıklamalarda bulundu. "Burada yaşadığım bir hayal kırıklığını sizinle paylaşmak istiyorum" diyerek söze başlayan Erdoğan, TÜBİTAK'ı eleştirdi.

İşte Erdoğan'ın konuşmasından satırbaşları:

Bir gizli yapı sinsice TÜBİTAK'ın içinde büyüdü, adeta bir ur gibi gizlice bünyeyi sardı, bünyeye hakim oldu ve başka gayelere hizmet etmeye başladı. Bilim üretmesini, bilimi teşvik etmesini beklediğimiz TÜBİTAK, kendi ülkesinin cumhurbaşkanını, başbakanını, genelkurmay başkanını, bakanlarını dinlemek gibi uluslararası istihbarat servislerine hizmet vermek gibi haince bir planın ne yazık ki zemini oldu.

"SADECE İHANET DEĞİL, AHLAKSIZLIK VAR"

Burada sadece ihanet yok, burada aynı zamanda çok ciddi bir ahlaksızlık da var. Ayrıca burada sadece kendi vatanına ihanet, kendi milletine ahlaksızlık değil bilime ihanet, tüm bilim camiasına yönelik ahlaksızlık da var. Kendisine verilen imkanı başka amaçlar için kullanan bilim adamı bilim dünyasının yüz karasıdır.

Türkiye, paralel yapıyla olan mücadelesini kazanmıştır, Allah'ın izniyle kazanmaya devam ediyor. Bu bir özgürlük mücadelesiydi ve önümüzde önemli bir engeldi, şimdi bu açığa çıktı. Bu engelin aşılmasıyla siyasetin, ekonominin, dış politika ve toplumsal hayatın yanında eğitimin ve bilimin önü daha da açılmıştır, açılmaya devam edecektir'.

Çok Şükür
Âlemlerin Rabbi, İslam’ı bir hayat nizamı olarak gönderen, hesap gününün hâkimi, Allah (c.c)’a hamd ederiz

ve  Salât ve selâm, peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v)’ya, âline ve sahabelerine olsun. 

SİZ KİME HİZMET EDİYORSUNUZ
IRKÇI EMPERYALİZM; İNKÂRCI YAHUDİLERİN DÜNYAYA HÂKİM OLMA İDEOLOJİSİNEMİ ?


BU ZİHNİYET : İttihat ve Terakki’den başlayıp, CHP ile süregelen yapı, İngiliz zihniyetiyle kodlanmıştır.

Onlar gibi, mağrur ve kibirli, sadece kendilerini hürmete layık gören, diğer insanları aşağılayan, hatta insan olarak bile görmeyen beyin yapısıdır bu.

Ve her nasılsa, işgal ettikleri İstanbul’dan tek kurşun atmadan ayrılan İngiliz gemileri beraberinde son padişahı da götürürken, Sultan Vahidettin Han İngiliz hayranı, bunlar yurdu İngilizlerden kurtaran vatansever olmuşlardır (!)

Din adamları ipe çekilmiş, çok övündükleri harf devrimiyle hafızalar sıfırlanmış, ilimle-irfanla bağlar koparılmış, cahil bırakılan halk koyun gibi güdülecek kıvama getirilmiştir.

Olmadı süngüyle gereği yapılmıştır.
İşte CHP’nin övündüğü rejim budur.
Kendileri çocuklarını Batılı okullarında okutup, Batı hayranı, Türk ve Müslüman düşmanı nesiller yetiştirirken…

Uydurdukları tarih kitaplarıyla Osmanlı’ya etmedikleri hakareti bırakmamış, “Biz şöyle kahramanız, böyle çağdaşız” laflarıyla yeni rejimi yere göğe sığdıramamışlardır.

“Hadi oradan!” diyecek biri olursa da icabına bakılmıştır.

(-ki bugün, bu yapının Mustafa Kemal Atatürk’ü bile tasfiye ettiği, hatta öldürttüğü tarihçilerimiz tarafından daha güçlü şekilde dillendirilmektedir.)

ABD ve İngiltere’nin bölgedeki en büyük müttefiki Suudi Arabistan, İngilizlerin kurduğu Vehhabi rejiminin yönettiği bir ülke.
Tıpkı IŞİD gibi türbeye düşman.

Yine bu terör örgütünün hedefindeki gibi, elinden gelse Kabe’yi bile yıkacak ama, İslam dünyasından alacağı tepkiden çekindiği için küçük adımlarla ilerliyor.

Kutsal topraklarda İslam’ın izleri, mabedleri sinsice yok ediliyor.

İçinden doğduğu Suudi merkezli El-Kaide gibi, IŞİD terör örgütünün amacı da aynı.

Girdikleri yerlerde önce İslam eserlerini, İslam büyüklerinin türbelerini yok ediyor.

Sünni’ye de, Şii’ye de düşman.

Kendisinden başka herkese kafir gözüyle bakıyor.
Şimdi, yine El-Kaide’den türeyen ve Horasan denen bir örgütten bahsediliyor ki, onlar IŞİD’den de betermiş.

Ortadoğu’yu kana bulayan en azılı örgütlerin aynı zihniyetten gelmesi ne ilginç değil mi?

BUNLAR İSLÂMÎ KİSVE ALTINDA İSLÂM’IN ALTINI OYAN ÖRGÜTLER.

Hemen aklınıza gelen değil, yerel düşünmeyin, siyasete fena halde bulaşmış yerli-yabancı karışımı olan var ya, o apayrı başlı başına bir mesele, o da değil.
Bu örgütlerin haritasını şöyle çıkarmış uzmanlar, nerede petrol orda İslâm adına bir örgüt. Bir taşla iki kuş, hem yerel kaynakları sömür, hem İslâm’ı karala. İslâm düşmanlarının vazgeçilmez İngiliz anahtarı. Ya da maymuncuk mu demeli.

Kendileri hariç bütün mezhepleri kâfir sayan bu örgütlerin katliam haberlerini duydukça içimiz kıyılıyor.
 Hayır, olamaz, İslâmiyet bu değil diye yerimizde çırpınıyoruz.-

Çözüm 1:Bütün Müslümanlar birleşsin, bu örgütlerin İslâm ile alâkası olmadığını haykırsın.

Müslümanların en tanınmış birliği olan İslâm İşbirliği Teşkilâtı bu konuda sesimizi duyursun isterdik ama ne mümkün, tüm imkânlara sahip ama dünya çapında etkili bir faaliyeti yok.

Çözüm 2: Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan tek başına bu teşkilattan daha etkili ve daha tanınmış durumda .

Hem Müslümanların çoğu tanıyor, hem de Müslüman olmayanların aklına Müslüman lider denince o geliyor.

Yaptığı sayısız hizmetlerin karşılığını Cenâb-ı Hak bol bol versin ama yapacağı belki de daha büyük bir hizmet var.

O da İslâm’ın kirletilmeye çalışılan mübarek ismini tertemiz olarak duyurmak.

Çözüm 3 : Bizde Cumhurbaşkanımızın  her hamlesine sonuna kadar destek vermeliyiz .

Çözüm 4 : Dünya çapında bir algı operasyonu
Propaganda çağındayız, algı yönetimi dedikleri de zaten bu. En çok kimin sesi çıkıyorsa en çok o hatırlanır.

Çözüm 45: Artık bizim de sesimiz çıkmalı, gür çıkmalı. İslâmî kılıklı terör örgütlerinden daha fazla çıkmalı. Bunun için para harcanmalı, her eylemin ardından uluslararası medyaya ilânlar verilmeli, kulis faaliyeti yapılmalı, sinema filmleri çekilmeli. 

Yapılabilecekler listesi çok geniş olabilir. Allah rızası ile yola çıkıldıktan sonra gerisi kolay.

TİKA nasıl muhteşem işlere imza atıyorsa uluslararası arenada, benzer bir teşkilât kurulup daha büyük başarı yakalanabilir. 

Başka hiçbir Müslüman ülke destek vermese bile biz bu işi yaparız, hem de iyi yaparız...

Bu ideolojinin dayandığı şey, üstün ırk inanışıdır.



Bunlar, Yahudi ırkından olmayan insanları, kendileri için yaratılmış köleler olarak görürler.

 Onlarla birlikte barış içerisinde yaşamak istemezler. Onları daima ezmek ve sömürmek isterler. İlahi takdirin bir neticesi olarak bu inanışın mensupları günümüz dünya düzenine hâkim durumdalar. Kurdukları hile rejimi ve köle düzeniyle bütün insanlığı açlığa, sefalete, manevi yozlaşmaya mahkûm etmişlerdir. Bozguncu olduklarından dolayı, Yahudi ırkından olmayanları da kendileri için düşman saymışlardır. Müslümanlara olan düşmanlıkları ise daha da şiddetlidir. 

Üzülerek ifade edelim ki bu düşmanlığın tedavisi de yoktur.
Müslümanlık akidesine bağlı bir kimsenin ırkından dolayı bir kimseye düşmanlık beslemesi düşünülemez.

Bunun için Siyonist emeller taşımayan, ülkemiz aleyhindeki faaliyetlere karışmayan, başkalarını ezmeyi ve sömürmeyi amaçlamayan, dürüst ve sade Yahudilere karşı hiçbir düşmanlığımız söz konusu değildir. 

Biz, temel insan haklarına saygı çerçevesinde, herkesle birlikte ve barış içerisinde yaşamaya hazırız ve razıyız.

Bu gerçeğin altını önemle çiziyoruz. Tarih bunun en canlı örnekleriyle doludur. Bizim karşı olduğumuz şey, Irkçı Emperyalizmin: “Ya bizim namaz kılan, oruç tutan, hacca giden kölemiz olursunuz, ya da ölürsünüz” dayatmasıdır.

Irkçı Emperyalizm bütün insanlığa bu dayatmayı yapmaktadır.
İnsanların mallarını haksız yollarla yiyorlar ve İslam’dan uzaklaştırmak için her yolu mubah sayıyorlar. 

Irkçı Emperyalizmi bir timsaha benzetirsek, bu timsahın üst çenesi ABD, alt çenesi AB’dir. Gövdesi ise İslam ülkelerinin yöneticileri de dâhil olmak üzere bütün işbirlikçi yönetimlerdir. 

Çok zehirli olduğu için kuyruğu ise İsrail’dir. NATO, bir haçlı ordusu olarak, BÜYÜK İSRAİLİ kurmak için İslam’a karşı savaş açmıştır.

Dünyayı ezen sömürü canavarının beyni İngilizin ve Yahudinin emrinde Siyonizm, kalbi haçlı Avrupa, sağ kolu Amerika, sol kolu

70 yıl boyunca laik yönetim egemen oldu.
Devlet işlerinde biraz daha fazla din unsuru olmasını isteyen ılımlı dindarlardan tutun da amansız yobazlara, Batı düşmanlarından mutlak köktendincilere, nostaljik gelenekçilerden iflah olmaz gericilere kadar, türlü türlü Partiler , Siyasiler  F TİPİ GLADYO ya destek verdiler.

EKONOMİK TETİKÇİNİN İTİRAFLARI
Olan biteni bu kadar anlattıktan sonra, asıl mevzuya gelelim…

Neden üst üste operasyona maruz kaldık, bir Amerikalının itirafları ile pekiştirelim...

Bu itirafın sahibi, John Perkins…

Chas. T. Main şirketinin eski şef ekonomisti…

“BİR EKONOMİK TETİKÇİNİN İTİRAFLARI” kitabının yazarı…

Aslında yeni değil…

2007’de piyasaya çıkmıştı kitabı…

Geçtiğimiz Şubat ayında bir konferans için İstanbul’a da geldi.

Kitabında özetle şöyle diyor John Perkins;

“Ekonomi tetikçisi olarak bizlerin amacı küresel imparatorluk kurmaktır.

Bizler, diğer ülkeleri; şirketlerimizin, hükümetimizin, bankalarımızın, kısacası benim şirketokrasi diye adlandırdığım kurumsal yapının kölesi haline getirmek için uluslararası finans kuruluşlarını kullanan elit bir grubuz.

Ve işimizi pek çok değişik şekilde yaparız.

Fakat, belki de en çok kullandığımız yöntem şudur;

Şirketlerimizin göz diktiği petrol gibi kaynakları olan bir ülkeyi belirleriz.

Daha sonra, Dünya Bankası ya da onun kardeş kurumlarından biri (IMF gibi) kanalıyla o ülke için çok büyük krediler ayarlarız.

Ancak, PARA ASLA O ÜLKEYE GİTMEZ.

Orada büyük altyapılar kuracak olan, bize ait büyük şirketlerin kasasına girer.

Eğer Ekonomi Tetikçisi çok başarılı ise borç tutarı o kadar büyük olur ki birkaç yıl sonra borçlu ülke ödemeleri aksatır.

Bu olduğunda biz de mafya gibi diyetini isteriz.

Enerji santralleri, sanayi bölgeleri, limanlar, bizim şirketlerimizin yanı sıra o ülkedeki birkaç zenginin yararlanacağı şeyler aslında…

Bu yapılanlar, çoğunluğun faydalanacağı şeyler değildir ama, tüm ülke halkı bu borcun altına girer.

Bu öylesine büyük bir borçtur ki, geri ödeyemezler.

İşte büyük planın bir parçası da budur…

Ardından biz Ekonomik Tetikçiler gidip, onlara, 'Dinleyin, bir sürü borcunuz var ve ödeyemiyorsunuz. O zaman petrolünüzü, petrol şirketlerimiz için oldukça ucuza satın veya askerlerimizi desteklemek için dünyanın bir yerine asker gönderin veya bir dahaki Birleşmiş Milletler seçiminde bizimle oy verin' deriz ki, sularını, altyapı sistemlerini ABD’li veya diğer çok uluslu şirketlere satabilelim.

Böylece, IMF ve Dünya Bankası’nın son derece tipik çalışma sistemine uygun olarak mantar gibi çoğalalım.

Mafyanın yaptığı iyilikler gibi, Ekonomi Tetikçiler de görünüşte bazı iyilikler yapar.

Örneğin; elektrik santralleri, otoyollar, limanlar, havaalanları, teknoparklar gibi altyapı hizmetleri için borç temin ederler.

Bu borçların ön şartı, bütün bu projelerin Amerikan inşaat ve mühendislik firmaları tarafından gerçekleştirilmesidir.

Aslında paranın çoğu Amerika’yı hiç terk etmez; yalnızca Washington’daki bankalardan New York, Houston veya San Francisco’daki mühendislik firmalarına transfer edilir.

Para hiç vakit geçirmeden şirketokrasi üyesi şirketlere (kreditörlere) döndüğü halde borçlu ülkenin anapara artı faizin tamamını ödemesini isteriz.

Buna rağmen, borçlunun borcu devam eder. Böylece küresel imparatorluğumuza bir ülke daha eklenmiş olur.

2004 itibariyle 3. Dünya ülkelerinin borç toplamı 2.5 trilyon dolara, yıllık faiz ödemeleri de 3.75 milyar dolara yükselmiştir.

Bu tutar, tüm 3. Dünya ülkelerinin sağlık ve eğitim harcamaları toplamından fazla, aldıkları dış yardımın da 20 katıdır.

Yine bu ülkelerde nüfusun en üst yüzde biri, ülkelerinin mali kaynaklarının ve gayrimenkullerinin %70 ila %90’ına sahiptir.

Bu çağdaş imparatorluğun sinsiliği, Romalı askerleri, İspanyol fatihlerini (konkistador), 18-19'uncu yy. Avrupalı sömürgecilerini fersah fersah geride bırakır.

Biz Ekonomi Tetikçileri kurnazızdır.

Bizler tarihten ders aldık.

Kılıç taşımayız, zırh-üniforma giymeyiz.

Ekvador, Nijerya, Endonezya gibi ülkelerde yerli öğretmenler veya esnaf gibi giyiniriz.

Washington ve Paris’te bürokratlara ve bankerlere benzeriz.

Proje mahallerini gezer, yoksul köyleri dolaşırız.

Yerel basında ne kadar hayırlı işler yaptığımızdan söz ederiz.

Yasa dışı bir şeye tevessül ettiğimiz pek nadirdir.

Zira sistem aldatmacaya dayansa da tanım olarak yasaldır.

Ancaaak…..

Eğer biz başarısız olursak, devreye çakallar (İstihbarat-NSA ve CIA elemanları) girer.
Çakallar hazır ve nazır bekler.
Ortaya çıktıklarında devlet başkanları devrilir veya feci 'kaza'larda ölürler.

ALLAH DİLEDİĞİNİ HİDAYETE KAVUŞTURUR YADA KAVUŞTURMAZ

(Zerre kadar hayır işleyen ve zerre kadar şer işleyen, karşılığını görür.) [Zilzal 7, 8]

(İsteyen iman etsin, dileyen inkâr etsin!) [Kehf 29]



Allahü teâlâ, hangi işleri yapanların Cennete veya Cehenneme gideceğini açıkça bildirmiş, hiç kimseye özür, bahane kalmamıştır.

(Dünden devam)
(Allah, dilediğini hidayete kavuşturur, dilediğini sapıklıkta bırakır) mealindeki âyeti kerime, bütün işleri yapanın Allahü teâlâ olduğunu bildiriyor. Buradaki sapıklığını dilemek; o kişinin sapıklığına razı olmak, onu beğenmek değildir. Herkes sevabı da, günahı da, kendi iradesiyle işliyor. Ama ona bu kuvveti veren Allahü teâlâdır.

Bunu bir örnekle açıklayalım:
Herkes âhiret yolcusudur. Allahü teâlâ, dünyada herkesin gördüğü yerlere, Cennete ve Cehenneme giden iki uçak koymuştur. Birinin üstünde, (Bu uçak Cennete gider), diğerinde ise, (Bu uçak Cehenneme gider) yazılıdır. Bu uçakları Cennete ve Cehenneme götüren Allahü teâlâdır, ama insanlar, kendi iradeleriyle bu uçaklara biniyorlar. Hiç kimse zorla bindirilmiyor. Üstelik, (Bu uçak Cehenneme gidiyor, buna binmeyin) diye devamlı ikâz ediliyor. Dolayısıyla, hiç kimsenin, Allahü teâlâya, (Cehenneme uçak kaldırmasaydın, biz de binmezdik) demeye hakkı olmadığı gibi, (Biz kâfirleri Cehenneme sokarken, sâlih Müslümanları niye Cennete soktun?) demeye hakkı olmaz.

(Zerre kadar hayır ve şer işleyen karşılığını görür) mealindeki âyeti kerime, (İman edip, hayır işleyeni Cennete, inanmayıp kötülük işleyeni de Cehenneme koyarım) demektir.



Kişi kendi iradesiyle iman edip çeşitli hayırlar işliyor, ama bu kuvveti veren Allahü teâlâdır. Onun imanını ve ibadetini kabul ediyor. Kendi iradesiyle inkâr edene de, çeşitli haramları işleyene de, inkâr ve haram işleme kuvvetini veren, yine Allahü teâlâdır. Allahü teâlâ, hangi işleri yapanların Cennete veya Cehenneme gideceğini açıkça bildirmiş, hiç kimseye özür, bahane kalmamıştır. İnkâr eden kimse, (Ben bilseydim, Allah'ı, Cenneti, Cehennemi inkâr etmezdim, haramlardan kaçıp hep iyilik işlerdim) diyemeyecektir.