26 Aralık 2015 Cumartesi

Müslüman Erkeklerin, Müslüman Hanımlarda Çekici Bulduğu 10 Şey




Takva sahibi Müslüman bir erkek, dünya hayatının yalnızca

1. Allah´a Olan İtaati

Takva sahibi Müslüman bir erkek, dünya hayatının yalnızca bir imtihan olduğunu anlayan ve Allah azze ve celle´yi memnun etmek için bol bol salih amel işleyip, nefsinin Allah´a karşı isyan niteliğindeki arzularından kendini koruyarak, bu imtihanı bir fırsata dönüştüren, takva sahibi Müslüman bir eşe sahip olmayı içtenlikle ister.


Kim de, Rabbinin huzurunda duracağından korkar ve nefsini arzularından alıkoyarsa, şüphesiz, cennet onun sığınağıdır. (Naziat, 40-41)


2. Hayası

Haya bir kadının karakterinin en önemli unsurlarından biridir. Mü´min doğasında haya: bir kimsenin, değersiz ya da çirkin bir davranıştan ötürü ifşa olma veya kınanma korkusuyla ortaya çıkan, beraberinden utanç getiren kötü ve kaygı dolu bir hissiyattır.

Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Haya imandandır. İmanı olan Cennet´tedir. Fuhuş kötülüktür. Kötüler Cehennnem´dedir.” (Sahih-i Buhari)

Müslüman bir kadın, herhangi bir şekilde Rabbini gücendirecek bir iş yapmaktan haya eder. Konuşmasında, bakışında, giyiminde, yürüyüşünde haya vardır. Konuşurken yumuşak bir ses tonu değil, onurlu bir üslup kullanmasındadır hayası. Allah subhanehu ve Teala şöyle buyuruyor:

Ey Peygamber´in hanımları! Siz, kadınlardan herhangi biri gibi değilsiniz. Eğer Allah´a karşı gelmekten sakınıyorsanız (erkeklerle konuşurken) sözü yumuşak bir eda ile söylemeyin ki kalbinde hastalık (kötü niyet) olan kimse ümide kapılmasın. Güzel (ve doğru) söz söyleyin. (Ahzab, 32)

Bakışlarındaki haya, Allah subhanehu ve teala´nın kendisine bakmayı yasak ettiği şeylerden gözlerini sakındırmasındadır. Allah subhanehu ve Teala şöyle buyuruyor:

Mü´min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsalar, ırzlarını korusunlar… (Nur, 31)

Giyimindeki hayası, Allah´ın göstermesini yasak ettiği şeyleri saklamasındadır. Allah subhanehu ve Teala şöyle buyuruyor:

(Yüz ve el gibi) görünen kısımlar müstesna, zinet (yer) lerini göstermesinler. Başörtülerini ta yakalarının üzerine kadar salsınlar. Zinetlerini, kocalarından, yahut babalarından, yahut kocalarının babalarından yahut oğullarından, yahut üvey oğullarından, yahut erkek kardeşlerinden, yahut erkek kardeşlerinin oğullarından, yahut kız kardeşlerinin oğullarından, yahut Müslüman kadınlardan, yahut sahip oldukları kölelerden, yahut erkekliği kalmamış hizmetçilerden, yahut da henüz kadınların mahrem yerlerine vakıf olmayan erkek çocuklardan başkalarına göstermesinler…(Nur, 31)

Yürüyüşündeki hayası, başkalarının dikkatini çekmeden tevazu ile yürümesindedir. Allah subhanehu ve Teala şöyle buyuruyor:

Gizledikleri zinetler bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey mü´minler, hep birlikte tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz! (Nur, 31)

Ebu Üseyd (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalatu vesselâm), mescidden çıkıyordu. Yolda kadınlarla erkeklerin karışmış vaziyette olduklarını görünce, kadınlara: ‘Sizler geride kalın. Yolun ortasından gitmeyin, kenarlarından gidin!´ ferman buyurdu. Bundan sonra, kadınlar neredeyse duvara değecek şekilde yürürdü. Bazan bu değmeler sebebiyle, elbisesinin duvara takıldığı olurdu.” [Ebu Davud, Edeb 180, (5272)]

Allah´ın namusunu koruması için koyduğu emirlerden haberdar, güzelliğinden ötürü övülme arzusuna rağmen, Yaratıcısının isteğine teslim olan bir kadın, hiç şüphesiz Allah subhanehu ve teala ve tüm imanlı erkekler için kıymetlidir.


3. Güzelliği

Allah subhanehu ve teala kadınları erkeklerin gözünde güzel kıldı. Bazı insanlar, bazıları için diğerlerinden daha çekicidir sadece.

Ebû Hüreyre radıyallahu anh´den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Ruhlar, askerî birlikler gibidir. Birbirleriyle tanışan ruhlar, birbirleriyle kaynaşırlar, tanışmayanlar da ayrılığa düşerler. ”
(Buhârî, Enbiyâ 2)

Kurtubi şöyle söyler: Ruhlar, ruh olması itibariyle bir iseler de, birçok sebeplerle birbirlerinden ayrılırlar ve çeşit çeşittirler. Buna göre, bir kimse aynı türden olduğu ruhlara yakınlık duyacaktır ve sahip oldukları ortak bir özellikten ötürü onlarla iyi geçinecektir. Buradan da anlıyoruz ki, her türden insan yakınlık duyduğu insanlarla iyi geçinecek, farklı türden olanlarda da uzak duracaktır. (Tıpkı eski atasözünde denildiği gibi ‘Benzeşenler, buluşurlar.´)

İmanlı bir erkek için kadının güzelliği yalnızca, burnunun nasıl göründüğü, gözlerinin büyüklüğü değil, iffeti, kalbinin temizliği ve masumluğudur da aynı zamanda. Ve tabii Allah Teala sevdiği kullarını, diğer insanlara da sevimli kılar.

“Allah kulunu sevdiği zaman, Cibril´e seslenir:

“Al­lah filanca kulunu seviyor sende onu sev” diye buyurur. Bu­nun üzerine Cibril de onu sever ve sema ehline:

“Şüphesiz Allah filanca kulunu seviyor, sizde onu sevin” diye seslenir. Onlarda bu sefer o kulu severler. Sonra onun için yeryüzü ehlinin (kalbine) bir saygı ifadesi konulur.” (Sahih-i Buhari ve Müslim)
4. Zekası/Şakacılığı

Kadının zekası ve şakacılığı, erkekler tarafından ziyadesiyle beğenilen iki özelliktir. Her erkek, günlük meselelerde kendisine akıl verebilecek ve destekleyecek bir eşe sahip olmak ister. Hatice binti Huveylid radiyallahu anha, Peygamber aleyhisselamın en değerli eşlerinden biri idi. Peygamberliğinin en başında, Cebrail aleyhisselam kendisine ilk vahyi getirdiği zaman O, Allah Rasulünü destekledi. Peygamber aleyhisselam daima Ona hayranlık duyardı ve ölümünden çok sonraları bile Onu anardı.

Şakacı bir eş, erkeğin kalbine neşe ve keyiftir. Peygamber aleyhisselam, Cabir b. Abdullah´a birbirleriyle oynayıp, birbirlerini eğlendirebilsinler diye bakire biri ile evlenmesini tavsiye etti.

Cabir b. Abdullah şöyle rivayet eder: Babam vefat etti ve arkasında yedi -veya doku- kız bıraktı. Bunun üzerine dul bir kadınla evlendim. Rasulullah: ‘Evlendin mi ey Cabir?´ dedi. Evet, dedim. Rasulullah: ‘Kız mı aldın, dul mu?´ dedi. Hayır, dul aldım, dedim. ‘Kız bulamadın mı; onunla oynaşırdın, o da seninle oynaşırdı, onunla gülüşürdün, o da seninle gülüşürdü´ dedi (…) (Sahih-i Buhari)


5. Açıksözlülüğü

Açıksözlülük ve dürüstlük, inanan bir kimsenin temel özelliklerinden biridir.

Abdullah b. Mes´ud şöyle rivayet etti: Allah Rasulü sallallahu aleyhi ve selem şöyle buyurdu:Hiç şüphe yok ki doğruluk iyiliğe götürür. İyilik de cennete götürür. Kişi doğru söyleye söyleye ,Allah katında sıddık (doğru sözlü) diye yazılır. Yalancılık, kötüye götürür. Kötülük de cehenneme götürür. Kişi yalan söyleye söyleye, Allah katında kezzâb (çok yalancı) diye yazılır. (Sahih-i Buhari ve Müslim)

Devamlı yalan söylediği bilinen bir kimse, kendisine duyulan güveni kaybeder. Böyle bir durum evlilik içerisinde gerçekleşirse, o evlilik tamamıyla çöker. ‘Sıddıka´ olarak bilinen bir kadın, kuşkusuz Müslüman erkeğin kalbinde, daha âli bir dereceye sahiptir.
6. İtaati

Allah subhanehu ve Teala, erkeği kadının koruyucusu ve sorumlusu kıldı, kadına da Kur´an ve Sünnet´e aykırı olmayan her konuda eşine itaat etmesini emretti.

Allah subhanehu ve Teala şöyle buyuruyor:

Erkekler, kadınların koruyup kollayıcılarıdırlar. Çünkü Allah insanların kimini kiminden üstün kılmıştır. Bir de erkekler kendi mallarından harcamakta (ve ailenin geçimini sağlamakta)dırlar. (Nur, 34)

Rasulullah sallallahu aleyhi ve selem şöyle buyurdular: “Kadınların en hayırlısı, baktığında seni mutlu eden, emrettiğinde itaat eden ve olmadığın zaman namusunu ve malını gözetendir.” (Taberani, İbn-i Mace)


7. Sabrı

Sabır, asla yeterince şükredilemeyecek bir vasıftır. Sıkıntı zamanında sabırlı olup, Allah´ın yardım ve merhametine güvenen bir kadın, hiç şüphesiz Allah subhanehu ve telala´nın sevgili bir kuludur. Allah şöyle buyuruyor: ‘Allah sabredenleri sever.´ (Al-i İmran, 146)
8. Aşçılığı

Lezzetli yemekler, kuşkusuz erkeklerin zayıf noktasıdır.´Erkeğin kalbine giden yol, midesinden geçer´ diye bir de atasözü vardır. Peygamber aleyhisselamın eşlerinden birinin çok iyi yemek yaptığı ve Aişe radıyallahu anha´nın bu yüzden onu kıskandığını da biliyoruz.


9. Rızık Konusundaki Kanaatkarlığı

Hiçbir erkek, kocasının ne kadar az bir geliri olduğundan ya da arkadaşlarının ne kadar zengin olduğundan yakınan bir eşi olsun istemez. İyi bir mü´mine, kendisine bahşettiği nimetlerden ötürü Allah´a şükreden ve eşine kendisine sunduğu imkanlardan ötürü minnettar olan bir kadındır.

Ebu Hureyre radıyallahu anh´den rivayet edildiğine göre, Nebi sallallahu aleyhi ve selem şöyle buyurmuştur:

“Gerçek zenginlik; mal çokluğu değil, gönül tokluğudur.” (Sahih-i Buhari ve Müslim)


10. Görgüsü/Edebi

Görgülü bir kadın, Allah subhanehu ve teala´nın bir nimetidir. Konuşması erdemlidir, insanlara nazikçe muamelede bulunur. Büyüklerine karşı terbiyeli, küçüklerine karşı şefkatli ve yaşıtlarına karşı iyi bir tutum içerisindedir.

Abdullah b. Amr´dan rivayet edildiğine göre Rasulullah sallahu aleyhi ve selem şöyle buyurdu:

“Sizin en hayırlı olanlarınız, ahlak bakımından en güzel olanlarınızdır.” (Sahih-i Buhari ve Müslim)

suffagah

22 Eylül 2015 Salı

“Değerlerimizi kurban ettik, kurban edildik!”

Hz. Âdem (a.s) Efendimizle başlayan, Hz. İbrahim (a.s) Efendimizin sadakati ve Hz. İsmail (a.s) Efendimizin teslimiyetiyle kıyamete kadar devam edecek bu çetin kurban (kurbiyyet ve kulluk) imtihanında en büyük kılavuzumuz; “Ana Hayat Yasamız Kur’an-ı Kerim ve O’nu bizlere tanıtan Ehli Sünnet yoludur.

Son yüz yıldır Allah’ın İslam Nizamı yolundan ve Ahlaki değerlerimizden uzaklaşalı şeytan ve yandaşlarına kurban olduk!
Önce Dinimiz İslam Düzenini, kapitalizm, sosyalizm ve faşizm gibi şeytan ideolojilere kurban ettik. İslam Hukukunu ve kanunlarını laisizm gibi beşeri Roma saçmalıklarına kurban ettik.
İstanbul merkezli Halifeliğimizi Roma merkezli Papalığa kurban ettik. 
Cuma günümüzü Pazar’a, İslami Harflerimizi Latince’ye, örf ve adetlerimizi modaya ve medeniyetimizi batıya ve batıllara kurban ettik.
Ve Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a) Efendimiz’in izini, Eşsiz ve Yüce Önderliğini cüce önderler Mao, Marks, Lenin gibi Deccalların izine ve izmlerine ve Bel’am gibi âlim bozuntularına kurban ettik.
Kitapsız ve Öndersiz kalan nesillerimizi sigara, alkol, esrar, eroin, faiz, kumar, fuhşa ve modalara kurban ettik!
Kardeşliğimiz, birliğimizi ve gücümüzü cemaatçiliğe, mezhepçiliğe ve ırkçılığa kurban ettik!
Sahipsiz ve başsız (Halifesiz) kalan Ahıska, Çeçenistan, Özbekistan, Azerbaycan, Kırım, Doğu Türkistan, Arakan, (Myanmar) Somali gibi ezilen sömürülen mazlum Müslüman kardeşlerimizi de çakallara, kuşa ve kurda kurban ettik. Ve etmeğe devam ediyoruz!..
Sevgiyi, merhameti ve hoşgörüyü, vefa ve sadakati, Dünyevi ve şehevi arzulara, mal ve makamlara kurban ettik!
Bu sebeple Hz. Habil’in niyetiyle kesemediğimiz kurbanlar kadar her sene can, mal ve namus terörüne insanımızı kurban ettik ve etmeğe devam ediyoruz.
Şehid Habil’i katleden kardeşi katil Kabil’in izinden gidenler kardeş kavgalarına devam ederek başta Filistin, Irak, Mısır, Afganistan ve Suriye gibi ülkeleri mazlum kurbanlar mezbahanesine dönüştürdüler.
İşte İslam’a isyan âleminde bir Kabilli Kurbanlıklar matemini daha geride bıraktık!
Bu matemli bayramlar yeni mi? Hayır! Tam yüz yıldır devam ediyor!
Tam yüzyıldır İslam medeniyetini ve değerlerimizi terk edip kışladan, okuldan, sokaktan ve hayattan kovan biz kulların kurbanlıklarını Allah yakmaya devam ediyor! Tıpkı Peygamberin oğlu Kabil’in çıkara dayanan kurbanını yakıp kül ettiği gibi!
Allah’ın sevgisinden, korumasından, rahmetinden ve yardımından uzak olmak kadar büyük bir yangın olabilir mi?
Bu yangınların sönmesi için; Allah (c.c), bizim kurbanlarımızı Şehid Habil’in kurbanı gibi ne zaman kabul edecek?
Her türlü işgal, terör, açlık ve sefalet belalarından uzak adalet ve hukuk özgürlüğü içinde barış sevgi ve neşe dolu gerçek bayramları ne zaman kutlayacağız?
Ve ne zaman bu küfür, şirk, kin, haset, hırs, düşmanlık ve cehalet yangınları sönecek?
Terk ettiğimiz değerlere ve medeniyetimiz İslam’a toptan dönmeğe başladığımız gün!
Birbirimizi sevdiğimiz gün. Sadece iman kardeşi olduğumuz gün!
Hepimiz; Hz. İbrahim’in Kulluk sadakatına ve oğlu Hz. İsmail’in Allah’a itirazsız teslimiyet şuuruna ve ruhuna döndüğümüz gün!
Ve müjdeler olsun ki o gün başlamıştır. Belki de  kurbanlarımızın artık yakılıp kül edilmediği bir döneme girdik Elhamdülillah! 
Çünkü İslami hayatı yaşamanın suç olduğu kapkara dönemlerden, yaşayanlara yasak koyanların suçlu olduğu “AK Döneme” girdik Elhamdülillah!
Okullarımıza Ana Hayat Yasamız Kur’an-ı Kerim, Siyer-i Nebi ve Ahlak derslerinin konması, kurbanlarımızı Habil’in kurbanına çeviriyor elhamdülillah!
Kamusal alandan kovulan kızlarımızın imanlarının gereği severek örttükleri İslam’ın simgesi  başörtülerinin tüm alanlarda özgürlüğe kavuşması kurbanlarımızın kabulünün müjdesidir, elhamdülillah!
Bayramımız mübarek olsun. Sadece Kurban ve Ramazan’da senede 7 gün değil tüm günlerimiz, her yer, her mekan ve her anımız İslami hayatla gerçek bayrama dönüşsün İnşallah!
Allah’ın selamı, selameti, bereketi ve yardımı daim üzerimize olsun.
“Varlığım İslam’ın Varlığına Armağan Olsun!” inancıyla ve ilacıyla Kurban Bayramımız Mübarek olsun!
Selam, sevgi ve duayla…
YENİAKİT / Şevki Yılmaz


Müslümanların Gerilemesiyle Dünya Neler Kaybetti

Bu haftaki eserimiz; üzerinde dura dura, demlene demlene okunması gereken, okunduktan sonra da “Müslümanın” kendisine dair yeni bir sayfa açması lazım gelen bir kitap.

Kayıhan Yayınları’ndan çıkan eserin müellifi, Ebû’l-Hasen Ali en-Nedvi.Tercüme edenler isimler ise; Yrd. Doç. Dr. Abdullah Tırabzon ve Mustafa Acıoğlu.
“Bugün dünyanın neresinde huzurlu bir belde var” diye sorulsa, sanırım alınacak cevap tekrar şöyle bir soruya olurdu; “Dünyanın neresinde huzur bir belde mi”?
Çünkü cevabı sor sorular, tekrar sorularla daha iyi anlaşılmak istenir. Hakikaten yerkürenin herhangi bir yerinde, “huzurlu bir belde var mıdır”?
Dünyanın bir yerlerinde huzur belde olabilmesi için orada yaşayan insanların; kalbinde, yüreğinde, gönlünde, dilinde, ürettiklerinde, tükettiklerinde, inançlarında, inançlarının insan ilişkilerinde; “kardeşlik, hak, hukuk, paylaşma, dayanışma, karşılıklı güven ve istikrar” gibi unsurların tam olması gerekir.
İslam’ın en parlak dönemi olan “Asr-ı Saadette” böyleydi ve İslam, dünya coğrafyasına bu özelliği ile yayıldı.
Osmanlı devletinin kuruluşu ve sonrasında gördüğümüz benzeri bir dönem, yine İslam’ın dünya insanlığına sunduğu medeniyetle yayıldı.
Osmanlı topraklarının önemli bir kısmı savaşla elde edilmedi. İslam medeniyetinin diğer inançlara mensup topluluklarına götürülmesi ve“İslam’ın yaşanmasıyla” kazanıldı.
Osmanlı’dan örnek verdim ama kitap tüm İslam dünyasını anlatıyor ve Müslümanların gerilemeye başlamasıyla, dünyanın neler kaybettiğini gözler önüne seriyor.
“Peki, Müslümanlar neden gerilemeye başladı”? Cevabını kitabın değişik sayfalarından vermeye çalışalım.
Üstad Nedvi, şöyle diyor:
“Bu eserde Müslümanların gerilemesi ve peşinden Avrupalıların istila hareketlerine girişmesiyle dünyanın neler kaybettiğinden bahsedeceğiz.
İnsanlığın uğradığı felaketler; beşer toplumunun ruh, ahlak ve iman yönünden düştüğü bataklık sebebiyledir.
Avrupa’nın en debdebeli devrinde maddenin öne çıkıp, daha yüce manaların heder edilmesi ve bunların kopardığı azgın medeniyet seline insanlığın kapılmasıdır.
İşte bütün bunlar, tahammül edilmez felaketler ve tamiri imkânsız musibetlerdir. Ne var ki, bunu anlayanlar azdır. Bundan bahsedenler ise daha azdır.
İslam’ın hayat nizamıyla cahiliye nizamı birbiriyle mücadele halinde olunca, Müslümanların cahiliye nizamının hâkimiyet devrindeki kayıpları, elbette büyük olacak ve hatta dünyayı saran bu korkunç musibetteki payları daha çok olacaktır.
Çünkü İslam’la cahiliyet tıpkı terazinin iki kefesi gibidir. Kefenin biri ağır bastığı zaman diğeri boşlukta kalır.
Bu manevi felaketleri teker teker ele alarak incelemek gerekir”.
Evet, eserde Hıristiyan ve İslam dünyasının geçmişiyle bugünü, elek gibi elden geçirilmiş ve iki tarafın da detay şekilde fotoğrafları çekilerek okuyucuya sunulmuş.
Kitabı burada bırakmayarak yarın da bazı alıntıları paylaşmak istiyorum. Eser hakkında bilgi için Kayıhan Yayınları
0212- 513 51 90

YENİ AKİT / Hüseyin Öztürk

Dünyanın Çılgınlığı Kendi İmalatıdır


-“Ey insanlar! Allah’ın verdiği söz (vaadi) gerçektir. O halde dünya hayatı sizi aldatmasın (ibadet ve taatten alıkoymasın). Çok aldatıcı şeytan, sizi Allah’ın affına güvendirmekle aldatmasın”. Fatır Suresi 5.
-“Kesin inananlar için yeryüzünde nice deliller vardır”. Zâriyat Suresi 20.
…………..
Sadece şu iki ayeti kerime bile tüm dünya Müslümanlarını yerimizden hoplatması lazım ama gelin görün ki, “kabuğumuz Müslim, içimiz …….”olunca ortaya böyle bir İslam âlemi çıkıyor.
Üstad Nedvi, dün tanıtmaya çalıştığım eserinin bir yerinde şöyle diyor:
“Müslümanların hayat sahnesinden çekilmeleri, milletlerin ve dünyanın kumanda mevkiinden ayrılmaları, din ve dünya işlerindeki aşırılıkları, kendilerine ve hemcinslerine karşı giriştikleri cinayetleri neticesinde Avrupa, milletlerin liderlik sandalyesine oturdu.
Ve böylece personeli dağılan hayat ve medeniyet gemisinin yürütülmesinde ve dünya liderliğinde Müslümanların yerini aldı.
Neticede milletlerin, cemiyetleri ve medeniyetleriyle bütün dünya,maddeci cahiliye lokomotifinin çektiği hedefe doğru hızla ilerleyen bir vagon haline geldi.
Müslümanlar da diğer milletler gibi ellerinden hiçbir şey gelmeyen yolcular durumuna düştüler. Avrupa kuvvet ve sür’at yönünden ilerleme kaydedip, maddi araç ve vasıtaları çoğaldıkça, bu beşeri vagonlar da cehaletin hedefine doğru ilerledi.
Evet, ateşe, yokluğa, ızdırap ve intihara, içtimai taşkınlığa, ahlaki geriliğe, iktisadi buhrana, ruhi iflasa doğru…
İşte bugün Avrupa en süratli treni bile geride bırakmaktadır. O, uçak hızıyla ve hatta atom enerjisiyle gayesine varmak emelindedir”.
………….
Varlıklarını yalnızca İslam ve Müslüman düşmanlığı üzerine bina eden Yahudilerin, kapital ve medya ile abluka altına aldığı ve kendilerine esir ettiği Hıristiyan Avrupa, ahlaki terbiyeyi, ruhi gıdayı devamlı küçümsemiştir.
İslam’ın insanlığa sunduğu esasları inkâr ederek icad ve keşiflerini hızlandırması, ahlaki engelleri ve dini maniaları ortadan kaldırıp, maddi imkana kavuşmasıyla; zayıfları ezen, nesilleri ve milletleri mahveden hale gelmişlerdir.
Özellikle son iki yüz yıldır daha doğrusu Osmanlı Devleti’nin içeriden ve dışarıdan zayıflatılmasıyla, pek çok İslam ülkesi ve milletlerinin, Avrupa cehaletinin gönüllü elemanları olmaları, İslam’dan uzaklaşmaları sebebiyledir.
Osmanlı Devleti’nin çekildiği topraklar üzerinde bugün 76 ayrı devlet vardır. Ve bu ülkelerin hiçbirisinde; “huzur, güven, istikrar” yoktur.
Hıristiyanların gaspından kurtulmak isteyen bu devletler ile Osmanlı coğrafyasının dışındaki İslam ülkelerinin gözü Türkiye’dedir.
İşte bu yüzdendir ki, ülkemize ve milletimize karşı düşmanlıkta ittifak eden iç ve dış çevrelerin amacı; bu umudu yok edip, lime lime dökülen Avrupa’ya yeniden can suyu olmaktır.
…………….
“Önce insan” diyerek, insani değerleri gayen edinmeyen tüm sistemler çökmeye mecburdur. Helak olan toplumlar buna örnektir.
İster inanılsın ister inanılmasın, insanlığın son sığınağı İslam’dır. Yarına tek sığınağımız İslam.
Hüseyin Öztürk

EFENDİMİZ(S.A.V)’İN KRONOLOJİK HAYATI





M.S. 571 – Fil Olayı. Habeşistan’ın Yemen Valisi Ebrehe, Kâbe’ye saldırdı.

20 Nisan 571 – İnsanlığın en büyük önderi Hz Muhammed (s.a.v.) doğdu.
575 –   Süt annesi Halime’nin yanında dört sene kaldıktan sonra ailesine geri döndü 

576 – Annesi Amine ve hizmetçileri Ümmü Eymen ile birlikte Medine’ye gidip babasının mezarını ziyaret etmesi ve dönüşte Ebvâ’da annesinin vefâtı.

578 – Peygamber Efensimiz’in Dedesi Abdulmuttalib’in vefatı ve amcası Ebû Talib’in himâyesine girmesi.

583 – Amcası Ebû Talib ile Suriye’ye ticaret kervanıyla gitmesi ve Busra’da Bahîra’nın, bu genç çocuğun beklenen son peygamber olabileceğini sezmesi.

588 – Diğer amcası Zübeyr ile Yemen seyahati.

591 – Kureyş-Hevâzîn arasında dört yıl süren Ficar harbinde tarafsız kalması ve Hılf’ûl Fudûl Cemiyeti‘ne girmesi, bununla hep iftihar etmesi.

595 – Hz. Hatice’nin kervanını Şam’a götürmesi, Meysere’nin Hz. Muzammed (asv)’e hayranlığı.

596 – Hz. Hatice ile evlenmesi, Ebû Talib’in nikâh töreninde konuşması.

598 – Oğlu Kasım’ın doğması. (Kendisine Ebul Kasım denilmesi).

599 – Hz. Ali’nin doğması.

600 – Kızı Zeyneb doğdu,

604 – Kızı Rukiye doğdu,

608 – Kızı Ümmügülsüm doğdu.

608 – Muhammed’ül Emîn denilen Hz. Muhammed’in Kâbe hakemliği.

610 – Hira mağarasında (Ramazan ayında Kadir Gecesi’nde) ilk vahyin gelişi, peygamber oluşu. En yakınlarını İslâm’a davet etmesi. Hz. Hatice, Hz. Ebubekir, Hz. Ali ve Hz. Zeyd’in Müslüman olmaları. 
        – Kızı Hz. Fatma’nın doğumu.

613 – Üç yıl gizli davetten sonra Safâ Tepesi’ne çıkıp açıktan davete başlaması.

615 – Müşriklerin ağır baskıları üzerine Hz. Osman liderliğindeki 14 Müslümanın Habeşistan’a hicreti. Putperest müşriklerin zulüm ve işkencelerini iyice artırmaları üzerine Müslümanların Dâr’ul Erkam’a sığınmaları.

616 – Hz. Hamza ve Hz. Ömer’in Müslüman olmaları.
        – İran Hükümdârı Perviz’in, Suriye ve Mısır’ı zabtetmesi.

617 – Hz. Ali’nin ağabeyi Cafer- i Tayyar liderliğindeki (13 kadın, 77 erkek) 90 Müslümanın ikinci Habeşistan hicreti. Müşriklerin muhacirleri geri istemesi.
        – Habeş Necâşî’sinin, Hz. Câfer’in okuduğu ayetlerden etkilenerek, bunu reddetmesi.
        – Kureyş kabilesinin Haşimoğulları’yla münâsebeti keserek boykot ilanı.

619 – Kureyş’in üç senelik ablukayı kaldırması. Hz. Hatice ve hemen peşinden Ebû Talib’in vefatı. Müslümanların sevinçle üzüntüyü bir arada tatması (Hüzün Yılı).

620 – Peygamberimiz (asv)’in İslâm’a davet için Taif’e gitmesi. Ağır hakaretlere uğrayarak Mut’im bin Adiy himâyesinde geri Mekke’ye dönmesi.
        – İsrâ ve Mi’rac Olayı. Allâhu Zülcelâl’in Peygamberimizi onurlandırması.
        – Peygamberimiz (asv)’in hac münâsebetiyle dışarıdan gelen yabancılarla görüşmesi.
        – I. Akabe Biatı. Medineli (Yesribli)12 kişinin müslüman olması. Beş vakit namaz farz kılındı.

621 – II. Akabe Biatı. Peygamberimiz (asv) geçen yıl Medinelilere İslâm’ı ve Kur’an’ı öğretmek için Mus’ab b. Umeyr’i göndermişti. Mus’ab’ın gayretiyle 75 kişilik Evs ve Hazreçli, Peygamberimizle gizlice buluştu, O’nu Medineye davet etti.

622 – Hz. Muhammed (asv)’in, dostu Hz. Ebû Bekir’le Mekke’den Medine’ye hicreti.  Hicrî takvimin başlangıcı.
       – Rasûlullah (asv)’ın Kuba Mescidi’ni yaptırması. Ranuna vadisinde ilk Cuma namazını kıldırması ve ilk hutbeyi okuması. Neccâr oğullarının Rasûlullah (asv)’ı Medineye götürmesi.

       – Ebû Eyyûb el Ensârî’nin evinde yedi ay misafir kalması.
       – Muhacirlerle Ensar arasında kardeşliğin kurulması.
       – Mekke’de nişanlandığı, Hz. Ebubekir’in kızı Hz. Aişe ile evlenmesi.
       – Bizanslıların Suriye ve Mısır’ı İran’dan (Sâsânîler’den) geri alması.

623 – Medine’de Mescid-i Nebevî’nin ve Hâne-i Saâdet’in yedi ayda inşâsı.
       – Ezanın meşrû kılınması. İlk nüfus sayımı.
       – Mescidin önünde fakirleri barındırmak için Suffa yapılması.
       – Kıblenin Kudüs’teki Mescid-i Aksâ’dan, Mekke-i Mükerreme’deki Kâbe-i Muazzama’ya çevrilmesi.
       – Müslümanlarla Yahudiler arasında vatandaşlık antlaşması.
       – Medine İslam Şehir Devleti’ nin ilk anayasasının hazırlanması.
– Medine Şehir (site) Devleti’nin kurulması. Yönetimin başına Allah Rasûlünün geçmesi. (Müslümanlar hicretle; ezilen horlanan bir cemaatten devlete geçmişlerdi. Hz. Muhammed (s.a.v.) Mekke’de yalnızca bir peygamberdi. Şimdi ise hem peygamber, hem de bir devlet başkanı idi).
       – Cihada izin verilmesi.

624 – İslam’da ilk harb olan şanlı Bedir zaferi ve küfrün elebaşısı Ebû Cehil’in öldürülüşü (Yerine Ebû Süfyan’ın geçmesi).
       – Ramazan orucunun ve zekâtın farz kılınışı. İlk bayram namazı.
       – Peygamberimiz (asv)’in kızı ve Hz Osman’ın hanımı Rukiye’nin vefatı.
       – Peygamberimiz (asv)’in kızı Hz. Fatma ile Ebû Talib’in oğlu Hz. Ali’nin evlenmesi.
       – Yahudilerin Müslümanlara karşı düşmanca harekete başlamaları, münâfıkların türemesi.

625 – Uhud harbi, Hz. Hamza’nın şehid olması.
        – Hz. Hasan’ın doğumu (Ramazan ayında)
        – Peygamber Efendimiz (asv)’in Hz. Ömer’in kızı Hafsa ile evlenmesi.
        – Reci’ vak’ası: İslâm’a davet için çevre kabilelere gönderilen muallimlerden dördünün şehid edilmesi, Zeyd ve Hubeyb’in Mekkeliler’e satılması ve şehid edilmesi.
        – Bi’r-i Maûne faciası: Necid’e gönderilen yetmiş muallimin şehâdeti.
        – Benî Nâdir Gazvesi: Şımaran Yahudilerin sürgün edilmesi.
        – Hz. Hüseyin’in doğumu. (Şaban ayında)
        – Tercüme işlerinde Yahudilere güven kalmadığından Hz. Peygamber (asv)’in Zeyd b. Sabit’e İbrânice öğrenmeyi emretmesi.

626 – Dûmetü’l Cendel Gazvesi. Suriye’de toplanan eşkıyalar dağıtıldı.
        – Peygamberimiz (asv)’in Ümmü Seleme ile evlenmesi.
        – İçki ve kumarın haram kılınması.

627 – Hendek (Ahzab) Harbi: Medine’yi kuşatan müşriklerin perişan olmaları.
        – Hendek harbinde hainlik eden Benî Kureyza Yahudilerin cezalandırılmaları.
        – Peygamberimiz (asv)’in, halasının kızı Zeyneb ile evlenmesi.
        -Müreysî (Benî Mustalık) Gazâsı: Bu kabile Medine’ye saldırmak istediğinden susturuldu. Dönüşte ifk (Hz. Aişe’ye iftira) dedikodusu yayıldı.
        – Teyemmüm meşrû kılındı.

628 – Hudeybiye Antlaşması. Bazı şartları ağır görülen bu antlaşma Müslümanlar için siyâsî bir zaferdi. Çünkü, bu antlaşma ile Mekke müşrikleri İslam Devleti’ni resmen tanımış oluyorlardı. 10 yıllık ateşkes süresi içinde Peygamberimiz (s.a.v.) Kureyş tarafından emîn olarak tebliğ faaliyetlerini rahatça sürdürebilecekti. Bu sayede zamanın hükümdarlarını İslâma davet fırsatını buldu. Mektuplar göndererek onları İslâm’a çağırdı. (Bizans İmparatoru Heraklius’a, İran Kisrâsı Perviz’e, Mısır Azîzi Mukavkıs’a, Habeşistan Necâşîsi’ne, Yemen Vâlisi Bâzân’a, Bahreyn, Umman, Dımeşk (Şam) ve Yemâme emirlerine elçiler ve mektuplar gönderdi. Yemen Vâlisi, Bahreyn ve Umman emîri, Habeş Necâşîsi (gizli) Müslüman oldu. Heraklius ile Mukavkıs elçilere iyi davrandı.)
        – Hayber’in Fethedilmesi. Hz. Ali’nin dillere destan kahramanlıklar göstermesi, Yahudilerin baş cengâveri (savaşçısı) Merhab’ı bir hamlede yere sermesi.
        – Fedek Yahudileri’nin vergiye bağlanması.
        – Bir Yahudi kadının Hz. Muhammed (asv)’i (zehirli etle) zehirleme girişimi.
        – Peygamberimiz (asv)’in Hz. Safiyye ile evlenmesi.
        – Mut’a nikâhının yasaklanması.
        – Mekke’den Habeşistan’a göçmüş olan Müslümanların Câfer-i Tayyar başkanlığında Medine’ye dönmeleri. Necâşi tarafından Peygamberimize gıyaben nikâhlanan Ümmü Habibe vâlidemiz de bu kafiledeydi.
         – Bizans-İran savaşı. İran’da müthiş veba salgını.

629 – Hudeybiye Antlaşması hükümlerine göre Müslümanların Kâbe’yi ziyaret etmeleri (Umret’ül Kazâ).
        – Halid bin Velid ve Amr İbnü’l As’ın Müslüman olup Medine’de Müslümanlara katılması.
        – İran’ın Yemen Vâlisi Bazan’ın Müslüman oluşu.
        – Mu’te Harbi. İslam sancaktarı Zeyd bin Hârise, Cafer-i Tayyar ve Abdullah bin Revâha’nın peşi peşine şehit olmaları. Halid bin Velid’in askerî dirâyeti sayesinde üç bin kişilik İslam ordusunun, yüz bin kişilik Bizans ordusuna zor anlar yaşatması ve ordunun fazla zâyiat vermeden geri çekilmesi. Mu’te Savaşı, Suriye’de Müslümanların Bizans’la ilk karşılaşması idi.
         – Zâtu’s-Selâsil Olayı’nda Amr İbnü’l As’ın kumandanlık etmesi.

630 – Mekke’nin Fethi, Kâbenin putlardan temizlenmesi. Gâlibin, mağlupları toptan affederek dünyada eşine rastlanmayan bir büyüklük göstermesi. İşte İslâm İnkılâbı!..
        – Ebû Süfyan ve oğlu Muaviye’nin Müslüman oluşu.
       – Huneyn Gazâsı ve Evtas Savaşı.
       – Taif’in muhasarası, putlarının Ebû Süfyan ve Mugîre’nin eliyle yıkılması.
       – Savaş esirleri arasında (Halime’nin kızı) süt kardeşi Şeymâ’yı görünce serbest bırakması ve Hevâzîn heyetine bütün esirlerin serbest bırakıldığını bildirmesi.
       – Savaş ganimetlerinden müellefe-i kulûba (kalpleri İslâm’a ısındırılacak olanlara) hisse verilmesi.
       – Çevredeki bazı Arap emirliklerine elçiler göndermesi.
       – Kasîde-i Bürde şairi Kâ’b bin Züheyr’in Peygamberimiz (asv)’in huzuruna gelerek “Bânet Suâdü” diye başlayan meşhur kasîdesini okuması ve “Peygamber etrafı aydınlatan bir meşaledir, her fenâlığı kökünden kazıyan Allah’ın kılıçlarından biridir” beytini söyleyince Efendimiz (asv)’in çok memnun olması ve Hırka-i Şerîf’ini hediye etmesi.
       – Kızı Hz. Zeyneb’in vefatı. Eşi Mâriye’den oğlu İbrahim’in doğumu.
       – Mescid-i Nebevî’de üç basamaklı bir minber yapılması.
       – Tebük Seferi. Peygamberimiz (asv)’in son gazâsı. Bir çatışma olmadı ama çok zor şartlar altında dünyanın en büyük devleti olan Bizans’a karşı 30 bin kişilik bir ordunun gönderilebilmesi askerî ve siyâsî bir zaferdir.
       – Münafıkların Tebük Seferi’ne katılmaktan kaçınmaları ve toplandıkları fesat yuvası Mescid-i Dırar’ın yıktırılması.
       – Sulh ve sükûn devresi. Elçiler yılı (Senetü’l Vüfûd). Yetmiş kadar kabileye heyetler ve muallimler gönderilmesi, bütün kabilelerden gelen heyetlerin Müslüman olduklarını arz etmeleri.
       – Sevgili oğlu İbrahim’in vefatı. Necâşî için gâib namazı kılması.

631 – Hz. Ebubekir’in hac emirliği.

632 – Peygamberimiz (asv)’in (ilk ve son) Vedâ Haccı ve yüz bini aşkın hacıya yaptığı Vedâ Hutbesi. İnsan Hakları Evrensel Beyannâmesi’nden asırlarca önce insan haklarının ilânı.
       – Müslümanlığın hemen hemen bütün Arabistan’a yayılması. (M. Hamîdullah’ın tahminine göre Müslümanların sayısı bu sırada 400. 000 idi.)
       – Peygamberimiz (asv)’in Bakî Mezarlığı’na esrârengiz bir ziyaret yaparak âhirete göçmüş mü’minleri selamlaması ve şehidlere duası.
       – Vefâtından üç gün önce Hz. Ali ile Fahd’a dayanarak mescide gelip cemaata namaz kıldırması, ashâbına hayır temennîlerde ve son tavsiyelerde bulunması.

Fazîlet dolu nurlu bir hayattan sonra bu fânî âlemden ebedî âleme göç etmeleri ve ruhunun Refîk-i A’lâ’ya (Yüce Dost’a) yükselişi.

Salâtımız O’nadır, selâmımız O’na… Rabbim bizi şefaatından ayırmasın. (Amin)
Kaynak:Sorularlaİslamiyet

İYİ BİR MÜMÜN OLMA KRİTERLERİ: 50 ayete dayalı 50 özellik.. Bunlar Kopenhag kriterleri değil, Yaratan’ın yaratılara vahyettiği, elest bezminde kabul ettiğimiz kriterler. Her biri iki puandan 100 puan eder. İsterseniz siz bu konularda kendinize not verin ve bakın bakalım ne çıkacak..


Bir dostumuz paylaşmış, istifade edilmesi umudu ile ben de sizinle paylaşıyorum.



Aslında bazı özellikler, mesela şirk gibi, imani konular, bazıları ameli, onları kategorik olarak ayırmak mümkün ama, siz genel olarak, ortalama bir sonuç için değerlendirin.. Evet, mü’min’lerin Kur’an da geçen 50 özelliği:

1. Allah’ın adı anıldığında kalpleri ürperirler. / Enfal-2

2. Allah’a asla şirk koşmazlar. / Furkan-68

3. Namuslarını (ırzlarını) korurlar. / Furkan-68

4. (Hiçbir türlü) zinaya asla yaklaşmazlar. / Mü’minun -5

5. Namazlarını huşu içinde ve doğru olarak kılarlar. / Mü’minun 2,9

6. Anne ve babalarına “öf” bile demezler. / İsra-23

7. Boş şeylerden tümüyle yüz çevirirler. / Mü’minun -3

8. Mallarıyla ve canlarıyla cihad ederler. / Tevbe-5

9. Asla zanda bulunmazlar. / Casiye -24

10. Cahillerle asla tartışmazlar. / Furkan-63

11. Kınayıcının kınamasından korkmazlar. / Maide-54

12. Asla yalan söylemezler. / Mü’minun-8

13. Emanetlerine ihanet etmezler. / Bakara-177

14. Söz verdiklerinde sözünde dururlar. / Bakara-177

15. Zekâtlarını hakkıyla verirler. / Bakara-177

16. Yetimin hakkını asla yemezler. / Nisa-2

17. Yolda kalmışlara yardım ederler. Bakara-177

18. Kafirlere karşı sert, birbirlerine karşı merhametlidir. / Fetih-29

19. İnsanların kusurlarını affederler. / Al-i İmran-135

20. Yalnızca Allah’a dayanıp güvenirler. / Tevbe-20

21. Kâfirler ile Allah yolunda savaşırlar. A.imran-28

22. Darlıkta da bollukta da infak ederler. A.İmran-133

23. Kızdıkları zaman öfkelerini yenerler. A.İmran-133

24. Başkalarının ilahlarına sövmezler. En’am-108

25. Haksız yere bir cana kıymazlar. / En’am-151

26. Allah’ın ayetlerini az bir pahaya satmazlar. / Al-i İmran-199

27. Hakkı bile bile gizlemezler. / Bakara-44

28. İnananlara ‘sen mü’min değilsin’ demezler. / Nisa-94

29. Rasullerden hiçbirini birinden ayırt etmezler. / Bakara-136

30. Yeryüzünde alçak gönüllü olarak yürürler. / Furkan-63

31. Ölçüyü ve tartıyı doğru olarak yaparlar. / En’am-52

32. Helal ve temiz olan şeylerden yerler. / Bakara-168

33. Asla yalan şahitlik yapmazlar. / Furkan-72

34. Dillerini eğip bükerek (geveliyerek) konuşmazlar. / Nisa-135

35. İnsanlar arasında adaletle hükmederler. / En’am-151

36. Yoksulluk yüzünden evlatlarını öldürmezler. / En’am-151

37. Yeminlerini hiçbir zaman bozmazlar. / Nahl-91

38. Adaklarını yerine getirirler. / İnsan-7

39. Allah’ın ahdini yerine getirirler, anlaşmayı bozmazlar. / Ra’d-20

40. Yakınlarına (akrabalarına) yardım ederler. / Bakara-177

41. Yolda kalmışlara ve hastalara yardım ederler. / Bakara-177

42. Yoksullara ve esir düşenlere yardım ederler. / Bakara-177

43. Zorda, darda ve savaş anlarında sabrederler. / Bakara-177

44. Verilen rızıktan yerli yerince harcarlar. / Enfal-3

45. Geceleri az uyurlar. / Zariyat-17

46. O gün yüzlerindeki secde izi ile tanınırlar. / Fetih-29

47. İnsanlara iyiyi emreder, kötülükten de alıkorlar. / Enfal-71

48. Açıklanınca hoşlarına gitmeyecek şeyleri sormazlar. / Maide-101

49. Yapacakları işlerde kendi aralarında danışırlar. / Şûra-38

50. Gerçekten felaha kavuşanlardır. / Mü’minun-1

Rabbim bizleri bu özellikler ile mücehhez kılsın. Ahirette felaha erenlerden eylesin... Âmin...

Hani iş yaparken, birilerini bir yerlere getirirken, seçimlerde, kongrelerde, meslek odalarında filan oy verirken bu kriterler aklınızda bulunsun..

Hani Kurban Bayramı’na gidiyoruz. Belki kim kimdir bilmek istersiniz. Bir de bu gözle bakın çevrenize..

Selâm ve dua ile..

Abdurrahman Dilipak

26 Ağustos 2015 Çarşamba

Şeytan Amerika, Allah’ın Diniyle İdare Olunmak İsteyen Müslümanlara Düşmandır


İslâm topraklarında İslâm’ı İslâm ile vurma projesiyle yola çıkanlar, İslâm adına yanlış yapanları hem organize ediyorlar ve hem de onların yanlışlarını dosyalayıp İslâm’a fatura etmeye çalışıyorlar. Şunu herkes bilsin ki; Müslümanlar yanlış yapabilirler ama İslâm’da yanlış olmaz. Müslümanların yanlışlarını İslâm’ın yanlışları diye insanlığa takdim edenler, İslâm’a ve Müslümanlara düşman olanlardır. Bunların başında da Şeytan Amerika gelmektedir.

“Şeytan Amerika” tabirini kullanıyoruz. Çünkü Amerika’nın insanlığa ve Müslümanlığa olan zararı, şeytanın zararından daha az değildir. Şeytan Amerika kendisine bağlı ve bağımlı terör örgütleriyle Müslümanları hizaya getirmeye çalışıyor.

Şeytan Amerika; zürriyet ve hürriyet düşmanı bir devlettir. İnsanların zürriyet ve hürriyetlerini teminat altına alan İslâm diniyle genelde insanların, özelde ise Müslümanların idare olunmalarına Şeytan Amerika asla ve kat’a müsaade etmez.

Amerika’nın yolu, sömürgeciliktir; talan ve yalandır. Çünkü Amerika, çapulcu bir devlettir. İslâm ise her türlü sömürgeciliğin yolunu kesen bir inkılâb-ı kebirdir. İslâm devlet olursa, İslâm’ın devleti olursa, Şeytan Amerika’nın sömürgeciliğine yol bulunmaz. Bunu bilen ve hesaba katan Amerika sadece ve sadece İslâm diniyle idare olunma talebi olan bütün Müslümanları imha etmeyi hedefine yerleştirmiş bulunmaktadır. Bunun için de İslâm topraklarını kullanıyor. Müslümanları Müslümanlara kırdırıyor. Müslüman kavim ve kabileleri birbirine düşman ediyor.

Müslümanların gafleti ve dalaleti yüzünden İslâm Coğrafyası Şeytan Amerika’nın Askeri Havaalanı’na dönüşmüş bulunmaktadır. Amerikan uçaklarının biri iniyor biri kalkıyor. Müslümanların coğrafyasında Müslümanların duyarsızlığı, mihmandarlığı sayesinde Amerikan conileri Müslümanları bombalıyorlar. “İslâm’a karşı İslâm” projesi, Şeytan Amerika’nın tuzağıdır. Bu tuzağa düşenler, kansız ve katilsiz çıkamazlar. Bu coğrafyada yaşayan Müslümanlar olarak düşünüyor ve soruyoruz: Suriye’de Firavunî bir düzen var mı? Şüphesiz var ve yürürlüktedir. Suriye’de bir Firavun var mı? Beşşar Esed denilen bir Firavun var ve her gün varil bombalarıyla Müslümanları öldürüyor. Amerika ve a’vaneleri neden ve niçin Milyonlarca insanı öldürmüş olan ve halen öldürmeye devam eden Beşşar Esed adındaki bu Firavun’a dokunmuyorlar? Şunu bilelim ki; Beşşar Esed, Batı’nın ortaya çıkardığı bir Firavun’dur. Şu anda Şeytan Amerika uçaklarıyla Beşşar Esed denilen Firavun’u koruyor ve kolluyor. Bunu görmemek ve duymamak için kör ve sağır olmak gerekir. Firavunlar, Firavunları vurmazlar. Firavunlar, Firavunların zulümlerini durdurmazlar. Hakiki küresel bir Firavun olan Amerika’ya umud bağlayanlar, bir ömür boyu ağlayacak olanlardır. Çünkü Amerika’ya umud bağlamak, hayatı zulümle dağlamaktır.

İslâm coğrafyası küresel katil şeytan Amerika ile imtihan olunuyor. Şeytan Amerika karşısında Müslümanca bir duruş ortaya koyamayanlar, kendilerine ve gelecek nesillerine ihanet edenlerdir. Şeytan Amerika İslâm coğrafyasında çok şey değiştirdi ve birçok kimse de Amerika ile değişti. Mesela 36 yıl boyunca “Kahrolsun Şeytan Amerika” diyerek halkını ayakta tutan İran devletinin yetkilileri, sonunda İmam Humeyni’nin kabrinde kemiklerini sızlatırcasına “Yaşasın Amerika” dönemini televizyon ekranlarında ilan etmekten çekinmemişlerdir.

“Devir tilkiyle plan yapan, kurtla avlanan, sonra da oturup koyunla ağıt yakanların devri olmuş.”

Bilindiği gibi, İran İmam Humeyni ölünceye kadar; “Amerika bir Şeytan-ı Ekber’dir. Amerika’yla uzlaşan, Şeytanla uzlaşmış olur” diyordu. Peki İran nasıl bu duruma geldi? Önce Afganistanlı Müslümanların Şeytan Amerika’ya karşı ortaya koydukları direniş ve daha sonra da Suriye’deki Müslümanların Firavunî düzene ve Suriyeli Firavun Beşşar Esed’e karşı başlatmış oldukları kıyam, İran Devleti’ni dünya Müslümanlarına tefsir etti. İran bir İslâm devleti değil, bir mezhep/şia devletidir. Amerika’nın İran’la uzlaşması da İran’ın bir İslâm devleti değil, bir mezhep devleti olduğunu tescil etmesinden sonraya tekabül etmektedir. İran Cumhurbaşkanı Ahmedi Nejat, “Eğer Afganistan’da biz Amerikalılara yardım etmeseydik, onlar Afganistan’a bile giremezlerdi” itirafını alenen açıkça söylemekten bile çekinmedi. ABD’nin eski Dışişleri Bakanı, Bilderberg’in daimî üyesi Henry Kissinger’ de; “İran bize destek vermese, biz iki hafta bile Irak ve Afganistan’da kalamayız” diyordu. Hakeza İran Cumhurbaşkanı Yardımcısı Seyit Muhammed Ali Abtahi şöyle diyordu: “İran desteği olmasaydı, ABD Irak veya Afganistan savaşını hayal dahi edemezdi.” Bizim buradaki konumuz İran’ın devlet yapısının tahlili değil, Şeytan Amerika’nın İslâm coğrafyasını nasıl değiştirdiği ve dönüştürdüğüdür. Dileğimiz; İran’ın bir mezhep devleti olmaktan vazgeçip bir İslâm devletine dönmesi ve dönüşmesidir.

YENİ AKİT / Mustafa Çelik


21 Ağustos 2015 Cuma

Nihat Hatipoğlu PKK'lılara seslendi Nihat Hatipoğlu, terör eylemleri düzenleyen PKK'lıları İslam'a sarılmaya çağırdı.



Nihat Hatipoğlu PKK ya , "Hz. Yusuf gibi olmak varken, Nemrut gibi olmak niye?" diye sordu.


Artan terör olayları, şehit cenazeleri. PKK terörü yine ülke gündemine oturdu. Seçimleri bile geride bırakan can yakıcı sorun ekranların reyting rekortmeni hocası Nihat Hatipoğlu'nun da gündeminde. "Bu topraklarda yaşayan genç kardeşlerime" başlıklı yazısında genç yaşta terör örgütüne katılarak askerlerimizi şehit edenlere çağrı yaptı.

İşte Nihat Hatipoğlu'nun o yazısı;

"SEVGİLİ GENÇLER SİZİ TANIYORUM"

Biliyorum. Sizinle benzeşen ortamlarda büyüdük. İyi niyetli, alın terine değer veren, mert, cesur, dindar, sevgi gösterene sevgi gösteren, vicdanlı, aileye, Rabbine, namusuna, camiye, Kuran'a, peygamberine, değer veren insanlar olduğunuzu biliyorum.

Böyle olmanız gerekmiyor mu?

"KÜÇÜKKEN NAMAZ İÇİN CAMİYE GİDERDİNİZ"

Küçükken; Kuran kursuna, camiye, medreseye gider. Kuran öğrenirdiniz.

Ufak tefek günahlar dışında günahtan kaçınırdınız. Haram paraya tenezzül etmez, dostluğa, bir kahveye, bir selama çok değer verirdiniz.

Sizin için Peygamberimiz Hz.

Muhammed (s.a.v.) ebedi önderdi, özlenecek insandı.

Namaz için camiye giderdiniz.

Tam olmasa da namazınızı kılardınız.

Tasavvufa ilgi duyardınız. Kuran'ı Kerim sizin için hayat iksiri idi. Şu anda da biliyorum böylesiniz. Büyük çoğunluğunuz böyle. Yoldan savrulmuşlar hariç.

Ama sonra ne oldu ki; birdenbire, dini değerler yerine size yabancı olan bazı düşüncelerin aranızda yayılması için ortam oluşturuldu.

Benim bildiğim, sizin için din; dilden, mezhepten, meşrepten, ekmekten, tuzdan önce geliyordu. Çoğunuz için hâlâ öyle.

"KUCAKLAŞARAK, KONUŞARAK DERTLERİNİZİ ANLATMANIZI İSTERDİK"
Sizin; mühendis, mimar, vali, devlet başkanı, doktor, işadamı, bilim adamı, belediye başkanı, milletvekili, din alimi olmanızı isterdik. Kavgasız, kansız, gürültüsüz, kucaklaşarak, konuşarak dertlerinizi anlatmanızı isterdik.

Beraberce, birbirinize yumruk sıkmadan, ayrı-gayriye, farklılığa alışarak, vicdan besleyerek beraber yaşamanıza ne engeldir.

Gençler! Sizler ihanetten, gadirden, zulümden, zalimden, haksızdan yana olmazsınız. Olmamalısınız. Arkadan vurmazsınız. Kutsala düşman olmazsınız.

Din adına insan öldürmezsiniz.

Irk adına insan öldürmezsiniz. Dininizi terk etmezsiniz.

Gelin beraberce hassasiyetlerinize bakalım. Hatırlayalım beraberce.

"BU YAPTIĞINIZ ALLAH'A ŞİRKTİR"

1 - Siz Müslümansınız. Sizin bir dininiz var. Laf olsun diye değil, yaşansın diye bu dine girdiniz. Rabbiniz sizin sahibinizdir. Yaratıcınızdır. O ne istiyorsa onu yapmalısınız. Neden sakındırıyorsa sakınmalısınız. Dinin eveti evetiniz olmalı. Dinin hayırı hayırınız olmalı. İman bu. Allah'a inanacağım, ama kendime göre bir helal- haram kuracağım diyemezsiniz. Bu Allah'a din öğretmektir. Bu şirktir.

"ETRAFINIZDA DİNDEN VAZGEÇMİŞ İNSANLAR VAR"

2 - Yarın herkes yok olduğunda, Rabbinizle baş başa kalacaksınız.

3 - Hz. Muhammed (s.a.v.) sizin yol göstericinizdir. Siz veya biz veya başkası Hz. Muhammed'in (s.a.v.) yerine başkasını koymaya çalışırsa ebediyen İslam'la ilişkisini keser.

Mürted olur. Yani dinden çıkar.

4 - Kur'an-ı Kerim sizin baş tacınızdır.

Öyle olmalıdır. Dininiz İslam ise, bu böyle.

5 - Sevgiden, birlik ve beraberlikten, kardeşlikten yana olmalısınız.

6 - Selahaddin-i Eyyubi, Fatih Sultan Mehmet, Mevlana, Said Nursi ve benzer binlerce önderiniz var. Sizin hayalinizi bu insanlar süslemeli.

7 - Etrafınızda irtidat etmiş, dinden vazgeçmiş insanlar olabilir. Sizin onlarla ne işiniz olabilir.

"KENDİNİZİ İLİMİNİZLE İSPAT EDİN"

8 - Kendinizi; ilminiz, çalışkanlığınız, bilginiz, başarınız ile ispat ediniz. Siz bunları becerecek haldesiniz.

9 - Bilin ki öldüğünüz gün; dünyadaki sloganlar, arzular, düşünceler, davalar, kahramanlıklar, dostlar, düşmanlar hepsi yok olacak. Siz orada ALLAH ile baş başa olacaksınız. Orada çetin hesaba çekileceksiniz. Derdiniz Allah ise kurtaracaksınız. Derdiniz başka bir şey ise kaybedeceksiniz. Ne ırkınız, ne diliniz, ne mezhebiniz, ne babanız, ne anneniz, ne alkışlar, ne övgüler, ne yergiler, hiçbirinin size faydasız olmayacak... Hiçbirinin. Mezarlar açılsaydı ve ölenler konuşabilseydi, bugün buraya ne yazdımsa, ölüleriniz de size aynen onu diyeceklerdi.

"BABANIZ DEDENİZ BU ÜLKEDE BÜYÜDÜ"

10 - Bu ülke azizdir. Babalarınız, dedeleriniz burada büyüdü.

Yaşadı. Bu ülke, dünyadaki bütün mazlumların limanıdır. Bakın Suriyelilere, buraya sığındılar.

Iraklılar, Kürtler, Ezidiler, Yahudiler, Türkmenler... Hepsi baskıya uğradıklarında buraya sığındılar. Ve biz onlara; dillerine, dinlerine, ırklarına bakmadan gönlümüzü açtık. Bu ülke kaybederse hepiniz kaybedersiniz. Hepimiz kaybederiz.

Var olamazsınız. Var olsanız da payanda olursunuz.

11 - Suriye'yi, Irak'ı, Yemen'i, Afganistan'ı, üzüntü ve dehşetle görüyoruz. Gençler: Bu ülkelerin de sizin gibi gençleri vardı. İdealleri vardı.

Aileleri vardı... Endişeleri... Şimdi çoğu toprakta. Çoğunun mezarı bile yok.

Kefeni bile! Gençler; ülkemizin böyle olmasından ürkmüyor musunuz?

"ANNELERİ AĞLATMAYIN"

12 - Anneleri ağlatmayın.

Öldürdüğünüzde de: öldüğünüzde de anneler ağlıyor. Ya sizin anneniz, veya başka anneler..

13 - Sosyal medyadaki bu düşmanlık, üslup, nefret, kin nedendir? Nefret ettiğinizin cesedi önünüze konsa, içiniz rahatlayacak mı? Diyelim ki rahatladı.

Siz dünyada ebedi mi kalacaksınız.

Kazık mı çakacaksınız dünyaya. Yarın da siz onun gittiği yere gideceksiniz.

"HZ. YUSUF GİBİ OLMAK VARKEN NEMRUT OLMAK NİYE?"

14 - Hz. Yusuf gibi olmak varken, Nemrut gibi olmak niye?

15 - Kimden etkileniyorsunuz? Kim sizin akıl önderiniz. Sizin önderleriniz ahiretinizde sizden neyi sakındıracak.

Hiç bu hesabı yapıyor musunuz?

Bırakın sizi, kendilerine faydaları olacak mı?

16 - Hiç mi Allah'ın hesabını yapmıyorsunuz?

"SİZİN ELİNİZE BOMBA DEĞİL STETESKOP YAKIŞIR"

17 - Yüce Allah, Hz. Peygamber, Kuran, ezan, bayrak, ülke, insan, özgürlük hepimizin, hepinizin ortak değerleri değil mi? Bunlardan hangisinden rahatsızsınız.

Şehit cenazeleri, annelerin feryatları, genç insanların ölümü kime yarıyor.

Bu ülkede artık doğu- batı, kuzeygüney var mı? Bütün diller, ırklar, meşrepler, aileler birbirleriyle sarmaş dolaş olmuş değiller mi?

Dünya kan gölü halinde. Ülkeler yıkılıyor. Haritalar değişiyor. Bütün bunları görmüyor musunuz gençler!

Sizin ellerinize kalem, dosya, defter, cetvel , steteskop yakışır. Silah, tetik, el bombası değil.

"GELİN ALLAH'A YAR OLUN"

Gençler! Gelin. Allah'la yar olun.

Hz. Muhammed (s.a.v.) ile yoldaş olun. İslam'a, sevgiye, kardeşliğe çağıran birer dil olun. Gözyaşını silen birer el olun. Bu yolun dışındaki bütün yollar hüsrandır.

Sevgi, dostluk, barış, kardeşlik, tevazu, merhamet kasırgası estirmek zorundayız. Bu günlerdeyiz. Zor günlerdeyiz .Birbirimize muhtaç olduğumuz günlerdeyiz. Sizi birbirinize düşman edenler, bilin ki sizin de ecdadınızın da, geleceğinizin de düşmanlarıdır.

Gençler. Lütfen; Bu yazdıklarımı, politikadan, siyasetten, önyargılardan, düşmanlıklardan, kinden ve nefretten uzak durarak değerlendirin. Birer insan olarak, vicdan sahibi olarak, ülkeyi sevenler olarak, geleceğinizi sevenler olarak değerlendirin.

SABAH / Nihat Hatipoğlu