29 Ekim 2014 Çarşamba

Allah’ın Kanunları Dışındaki Her Kanun : Allah (c.c)’ın kanunlarına ters düşen her türlü kanun tağuttur. Küfre ve beşeri kanunları uygulamaya teşvik eden düzeni özellikle öven kitaplar da




Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

“Tağuta muhakeme olmak isterler.” (Nisa: 60)
Ayette kastedilen tağut; Allah (c.c)’ın kanunları dışındaki bütün kanunlardır. Tağutun tarifinde de geçtiği üzere bazı alimler; Allah (c.c)’ın kanunları dışındaki kanunlara “tağut” ismini vermişlerdir.

Bir zamanlar İslam diyarı olan ülkelerde şu an tatbik edilen kanunların hepsi tağut hükmündedir. Çünkü bu kanunlar Allah (c.c)’ın kanunlarından alınmamış, insan aklına dayalı ve üstelik Allah (c.c)’ın kanunlarına ters olan beşeri kanunlardır. Bu beşeri kanunları koyan kanun koyucular, bu kanunları her şeyin üstünde görürler. Bu yüzden herkesin,her zaman bu kanunların yani anayasanın hükmü altında olduğunu söylerler.

Bu beşer ürünü anayasanın kulları, anayasalarından öyle çekinmektedirler ki, herşeye karşı gelirler fakat anayasaya asla karşı gelmezler. Herşeye itiraz ederler, fakat anayasaya asla itiraz etmezler. Zira değişmeyen anayasaya asla itiraz edilmez, ona asla yan gözle bakılmaz, doğruluk ve yanlışlığı asla tartışılmaz. Her kim anayasaya ihanet ederse hali fena olur...
Küfre ve beşeri kanunları uygulamaya teşvik eden, laik düzeni özellikle öven kitaplar da birer tağuttur.Zira küfür ve şirki içeren her kitap bir put gibidir.Bu sebeble bu kitaplarda yazılanlara bağlanarak hayatlarında uygulayanlar bu kitaplara ibadet etmiş olurlar.


Bu tür kitaplar, ister maddi menfaat sağlamak ister içindeki fikre hizmet etmek amacıyla olsun satılmamalıdır. Çünkü küfür,şirk ve sapıklığın yayılmasına yardımcı olunmuş olunur.(Bu göstermektedir ki; kendilerini İslam yayıncısı olarak adlandıran yayıncıların, İslam’a zıd olan, küfür ve şirk içeren, sapıklığa davet eden kitapları satmamaları gerekir. Çünkü şerrin yolunu gösteren, onu yapan hükmündedir.)


Şöyle sorulabilir: “Daha önce açıklandığı gibi tağut, Allah (c.c)’tan başka ibadet edilendir. Allah (c.c)’ın kanunlarından başka kanunlara nasıl ibadet edilir?”


Bunun cevabı şudur: “Allah (c.c)’ın kanunları dışındaki kanunlara muhakeme olmak, itaat etmek, hükümlerine boyun eğmek ve itiraz etmemek ona ibadet etmektir. Zira bu ameller, sadece ve sadece Allah (c.c)’ın kanunları için yapılmalıdır. Her kim Allah (c.c)’ın kanunlarına verilmesi gereken hak ve yetkiyi beşer ürünü kanunlara verirse, bu kanunlara ibadet etmiş ve bu kanunlar da o kimsenin tağutu olmuş olur.”

Şehid Abdullah Azzamın : Allah'ın Kanunlarının Dışındaki Kanunlar Meselesi:

Bunlar öyle gençler ki Rasulullah'ın beyan ettiği şu insanlar gibiydi; "evet sizden biriniz kendi namazınızı onların namazı karşısında, orucunuzu da onların orucu karşısında küçük görürsünüz." Bunlar, Kur'an-ı Kerim okuduklarında içlerinden gelerek okuduklarını hissedersin fakat maalesef cehalet onları helak etti, yordu ve felakete sürükledi. Evet bunlar gençlerdi gençler. Mısır'ın en seçkin gençleri idi bunlar. Fakat bu hale geldiler.


Yine gençlerden bir grup; "biz tekfir hakkında herhangi bir yargı vermiyoruz" diyorlardı.
Bunlar kendilerinden olmayan herhangi bir insanı imtihandan geçirmedikçe müslüman veya kâfir olduğuna karar vermiyorlardı.

İmtihanlarında şunları soruyorlardı:
"Yönetici hakkında görüşün nedir?
Mevcut kanunlar hakkında görüşün nedir?
Kanun koyma hakkında görüşün nedir?" vb sorular.

Şayet bu yüzde ellinin üstünde başarılı olursa (aslında bunun başarısı yüzde doksandan fazla olmalıydı. Çünkü herhangi bir soruda ufak bir yanlış yaparsa onu tamamen siliyorlardı) arkasında namaz kılarlardı. İmtihanı geçemez ise arkasında namaz kılmazlardı. Onlar camilere gitmiyorlardı. Çünkü onları cahiliye mabedleri kabul ediyorlardı. Onlar tanımadıkları imamın peşinde namaz kılmazlardı. Ayrıca devletten maaş alan hiçbir imamın arkasında da namaz kılmıyorlardı.





Türk Ceza Kanunu’ndan zina suçunu çıkardınız, Genel olarak halk arasında bilinen şudur: “Kadın ile erkeğin evlilik dışı birlikteliği zinadır. Eski TCK bunu cezalandırıyordu. Şimdi bu suç olmaktan çıkarıldı”



Cumhuriyet'in ilk yılların dan beri 
Müslüman halkı bozmak için planlı programlı olarak seks azgınlıklarını teşvik ediyorlar, toplumu seks manyağı haline getirmek istiyorlar"

Bu furya 1970’lerde başladı. O zamanların Müslümanları tepki gösterdiler. Müstehcenliğe karşı kitaplar bile yayınlandı.

Kemalist feministleri bırakalım, İslami kesimdeki feministler ülkemizdeki yasal seks köleliğini niçin protesto etmiyor?

Niye KDV’li, gelir vergili, polis korumalı seks köleliğini protesto etmiyor?

Doğrusu bir kısım Müslümanların haksızlıklar karşısında susmaları beni dehşete düşürmektedir.

Zina suçu ceza kanunundan çıkartıldı ya, tekrar suç sayılmasını sağlamak artık çok zordur. Böyle bir madde ceza kanununa eklenmek istenirse içeriden ve dışarıdan korkunç yaygaralar duyulacaktır.

Avrupa Birliği protesto edecektir.

Çağdaşlar, laikler, Kemalistler protesto edecektir.
Zina Suçu Bakalım öyle mi?



13.3.1926 tarihli ve 320 sayılı Resmi (Ceride) Gazete’de yayımlanmış olan 1.3.1926 tarihli ve 765 sayılı TCK’nun “zina suçu” ile ilgili 440 ve 441 inci maddelerini orijinal Osmanlıca’sından çevirerek aşağıya aynen alıyorum.

(Not: www.resmigazete.gov.tr adresinde bütün Resmî Gazete nüshaları ilk yayımlanmaya başladığı 1920 tarihinden bu tarafa orijinal haliyle yer almaktadır.) 

Madde 440- Zina eden zevce hakkında üç aydan otuz aya kadar hapis cezası tertib olunur. Zevcenin bu fiiline şerik olan kimse hakkında dahi aynı ceza hükmedilir.

Madde 441- Karısıyla birlikte ikamet etmekte olduğu hanede yahut herkesce bilinecek surette başka yerde karı koca gibi geçinmek için nikahsız kadın tutmakta olan koca hakkında üç aydan otuz aya kadar hapis cezası hükmolunur. 


Bir Müminin Gizli Günahları : İnsanların halktan gizleyerek özel mekanlarda işledikleri günahlar ve ayıpları görenler ne yapacaklar?
















Günah kasetleri/teşhiri
YENİŞAFAK / Hayrettin Karaman


İslam ahlakına göre "ayıp ve günahlarını gizleyenleri teşhir etmek, bunları örtmek yerine açmak ve haberini yaymak" makbul bir davranış değildir. Ama bunun manası ayıba ve günaha müdahale etmemek de değildir. Çünkü müminlerin bir de "iyiyi yayma ve yaşatma, kötüyü engelleme ve düzeltme" vazifeleri vardır.
Şöyle bir misal verilir:
Bir mümini meyhanenin sokağına girerken görürsen "orada meşru bir işi vardır" de; meyhaneye girerken görürsen "orada birini arıyordur" de, masaya oturup içmeye başladığını görürsen "eyvah, kardeşim günaha girdi, onu bundan nasıl vazgeçirebilirim" diye düşünmeye başla, ıslahı için dua et ve elinden gelen başka ıslah tedbirlerine de başvur.
Eğer ayıp ve günahını gizleyerek işleyen bir mümin kamu görevlisi veya kamu görevine talip biri ise bu takdirde "halkı onun zararından koruma" vazifesi, ayıbı örtme vazifesinin önüne geçer ve ilgililere durum açıklanır; yani bu durumda ayıp ve günah gizlenemez.
Kamu görevi dışında iki kişi arasındaki bazı ilişkiler de ayıp ve günahın açıklanmasını gerekli kılabilir. Mesela dindar bir ailenin kızına talip olan, kendini de dindar gösteren, halbuki gizli gizli günah işleyen birini düşünelim; bunu bilen kimseye sorulduğunda durumu açıklamazsa soranların güvenlerini kötüye kullanmış, onları yanlış yola sevk etmiş olur. Bu misalde günahın ve ayıbın açıklanması daha dar bir sınır içinde kalır.
Kanunların izinsiz dinleme ve görüntüleri kaydetmeyi yasaklaması durumunda -aksine bir zaruret bulunmadıkça- bu yasağa uymak gerekir. İslam ahlakına göre de insanların gizledikleri davranışlarını bilmek ve görmek için teşebbüste bulunmak (tecessüs) menedilmiştir. Ama gizlenen kusur ve günah kamuyu ilgilendiriyor ve bilinmemesi kamuya zarar veriyorsa devreye "zaruret" girer ve zaruri olarak tespit ve gerektiği kadar teşhir edilir.
Ülkemizde ve dünyada zaman zaman gizliliklerin ortaya çıkarıldığı, rezaletlerin haber veya görüntü olarak teşhir edildiği oluyor. Bu teşhirler, yukarıda açıklanan kurallara uygun -bu manada meşru- ise denecek bir şey yoktur; gereken yapılmıştır. Uygun değilse elbette yapılan da ayıptır, günahtır. Bu "ayıp ve günah" ifade edilirken yapılanın sükutla geçiştirilmesi de tasvib edilemez; şahıslar anılmasa bile yapılan ayıpların ve günahların mahkum edilmesi, ahlaksızlığa prim verilmemesi ayrı bir ahlaki ödevdir.
Dikkatimiz çeken husus şudur: Adam kamu hizmetine talip, kendini namuslu, iffetli, dürüst... gösteriyor, halbuki öyle değil ve bu da birleri tarafından tespit edilip açığa konuyor. Bu durumda insanlar ikiye ayrılıyor: Bir grup yalnızca skandalı diline dolayıp bundan faydalanmaya bakarken diğer grup da yalnızca tespit ve teşhir edenleri kınamakla meşgul oluyor.

Doğrusu olaylara daha geniş bir çerçeveden bakmak, tarafsız olmak, hakkın ve erdemin gerektirdiği gibi davranmaktır.



Resulullah’ın Bahsettiği Giyinik Çıplaklar Kimlerdir : Giyindiği halde açık olan - Erkeklere olan meyillerini yansıtan

Resulullah’ın Bahsettiği Giyinik Çıplaklar Kimlerdir?

Ebu Hureyre anlatıyor: Allah’ın Resulü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Ateş ehlinden /Cehennem halkından iki sınıf var ki henüz görmedim: Biri; yanlarında inek/sığır kuyruğuna benzeyen sopalar/joplar bulunan, onlarla insanları döven bir topluluk.Diğeri ise;


1- Giyindiği halde açık olan (teni gösteren ince elbise giyinen veya bedenlerinin bir tarafı tamamen açık olan),

2- Erkeklere olan meyillerini yansıtan /veya omuzlarını sallayarak, çalımlı (kötü kadınların yürüyüşüyle) yürüyen,

3- Başları bir tarafa meyleden develerin hörgücü gibi olan kadınlar.

Bu kadınlar cennete giremez ve –kokusu şu kadar/çok uzak mesafeden alınabilen- cennetin kokusunu dahi koklayamazlar.” (Müslim, Libas, 125)

Bu hadis metninin açıklaması şöyledir:

İmam Nevevi rahmetullahi aleyh şöyle demiştir:



Törenler Camide Yapılsın : Yeni evli çiftlerin imam nikahı ve resmi nikah törenlerinin camide yapılması için Diyanet İşleri Başkanlığı'na proje sunacaklarını açıkladı. :

Artık resmi nikah camide mi kıyılabilinecek.

Diyanet İşleri Başkanlığı'na sunmaya hazırlandığı projesinde, yeni doğan bebeklerin kulağına ezanla isim fısıldanmasının ve yeni evli çiftlerin de hem imam nikahı hem de resmi nikahlarının camide yapılmasını öngörüyor.






AK Partili Özen Kızılırmak,

AK Parti Kadın Kolları İzmir İl Başkanı Özen Kızılırmak, yeni doğan bebeklerin kulağına ezanla isimlerinin fısıldanması ile yeni evli çiftlerin imam nikahı ve resmi nikah törenlerinin camide yapılması için Diyanet İşleri Başkanlığı'na proje sunacaklarını söyledi. İzmir Büyükşehir Belediye Meclis üyesi de olan Kızılırmak, İzmir İl Müftülüğü ve ilçe müftüleri ile görüştükten sonra geliştirdikleri projenin manevi duyguları artıracağını, camilerin daha çok hayatın içinde olacağını savundu.

 Diyanet İşleri Başkanlığı'na sunmaya hazırlandığı projesinde, yeni doğan bebeklerin kulağına ezanla isim fısıldanmasının ve yeni evli çiftlerin de hem imam nikahı hem de resmi nikahlarının camide yapılmasını öngörüyor.

İzmir Büyükşehir Belediye Meclis üyesi olan Eczacı Özen Kızılırmak, yaptığı açıklamada, projenin gerekçelerini şöyle savundu:

"Hıristiyanlar yeni doğan çocuklarını kiliseye götürüyor. Orada vaftiz törenleri yapılıyor. Papaz bebeği kutsuyor, arındırıyor. İyi insan olması için dua ediliyor. Biz ise yeni doğan bebeğin kulağına, evde, dört duvar arasında üç kişinin katılımıyla ismini fısıldıyoruz.


 Bu törenin camide yapılmasını önereceğiz. Yeni doğan bebeğin kulağına ezanla ismi söylensin. Eş, dost davet edilsin, şerbetler, lokumlar dağıtılsın. Yine Hıristiyanlar kilisede evleniyor. Papaz ilahiler eşliğinde onları evlendiriyor. Bizde de isteyenler resmi nikahını da camide kıydırsın. Camide davetlilerin katılımıyla imam nikahı da kıyılsın. Yabancılar bunu yapıyor, hatta filmleriyle gözümüze bile sokuyorlar. Biz böyle bir şey önerdiğimizde hemen bir kesim 'irtica hortladı, şeriat geliyor' diye çığlıklar atar. 

Bizim amacımız şudur; Herkesin manevi dünyası var. Maneviyatımızı unutursak tutunacak başka dalımız yok. Camiler, din adamları hayatın içinde olmalı. Müftülüklere yaptığımız ziyaretlerde partili kadınlarla birlikte bu projeden söz ettik. Din adamlarımız sıcak baktı, memnun oldu. Ancak Diyanet İşleri Başkanlığı'na resmi nikah kıyma yetkisi verilmesi gerekiyor. 

Bu bir seçenek, zorunlu değil. Ben gözümün önüne getirdiğimde hoş bir manzara olacacağını düşünüyorum.

 İnsanlar camiye gitmeli, imam nikahı kıydırmalı, çocuğunun kulağına ezanla ismini okutmalı. Müslüman bir ülkede bunların olmaması için bir neden yok."

DİĞER BİR SEÇENEK

Hz. Ali ile Yahudi - BİR YAHUDİ GÖZÜNDEN HZ MUHAMMED SAV - Camilerdeki gizli mason ve yahudi işaretleri -TÜRKİYEDEKİ GİZLİ YAHUDİLER



Hz. Ali ile Yahudi’nin Davası / Mahkeme Önünde Eşitlik

İslam hukukunda din, dil, ırk ayrımı yapılmadan mahkeme önünde eşitlik esası vardır.

Dördüncü Halife Hazreti Ali İslam devletinin başkanı olduğu bir zamanda zırhını düşürür. Bir Yahudi o zırhı alır ve kimselere söylemez. Bir gün Hazreti Ali zırhını Yahudi’nin elinde görür ve zırhını geri ister. Ancak Yahudi zırhı sahiplenir ve zırhı zırhın asıl sahibi olan Hazreti Ali’ye geri vermez.

 Bunun üzerine Hazreti Ali Yahudi’ye mahkemeye gitmeyi teklif eder. Milletleri yöneten, kocaman topraklara sahip olan İslam devletinin başkanı ve halifesi, Hz.Peygamber’in Sav damadı, Cennet’le müjdelenen sahabilerden biri olan Hazreti Ali kendi malını alan bir Yahudi’den malını gücünü kullanarak almıyor ve onu mahkemeye çıkmaya davet ediyor.

Mahkemeye çıktıklarında Kadı Şüreyh Hazreti Ali’ye sorar: “Ya Ali, bu zırhın senin olduğuna şahidin var mıdır?” Hazreti Ali bu zırhın kendisinin olduğuna şahitlerinin olduğunu ve bunların birinin oğlu Hazreti Hasan ve diğerinin de hizmetkarı Kanber olduğunu söyler. Kadı Şüreyh cevap verir: 

“Oğlun ve hizmetçin senin yakınlarındırlar. Senin hakkında şahitlikleri geçerli değildir. Başka şahidin var mı?” Hazreti Ali başka şahidinin olmadığını söyler. Bunun üzerine Hazreti Ali zırhın kendisinin olduğunu ispat edemez ve davayı kaybeder.

Müslümanların halifesi, Müslüman diyarında, Müslüman mahkemesinde bir Yahudi’ye karşı açtığı davayı kaybeder. Bu adaleti gören Yahudi Müslüman olur ve Hazreti Ali’ye şöyle söyler: “Ey müminlerin emiri, bu zırh gerçekten de sizindir. Ben sizin arkanızdan giderken yolda rastladım. Sizin düşürdüğünüz kesin. Gördüğüm bu adalet karşısında daha fazla direnmiyor, ben de Müslüman oluyorum. Adaletin böylesi ile sadece Arabistanı değil bütün dünyayı idare etmek mümkündür.” 

Hz. Ali ile Yahudi




Birgün bir yahudi, Hz. Ali’ye gelerek demiş ki:
“Yâ Ali! Bana öyle bir sayı söyle ki bu sayı hem 2′ye, hem 3′e, hem 4′e, hem 5′e, hem 6′ya, hem 7′ye, hem 8′e, hem 9′a, hem 10′a tam olarak bölünebilsin!”

Hz. Ali, yahudiye, “Peki bu suâlini cevaplarsam, müslüman olur musun?” diye sormuş… Yahudi Hz. Ali’nin bu teklifini kabul edince, Hz. Ali ona şu cevabı vermiş:

- “Hafta’nın günlerini ay’ın günleriyle; çıkan sonucu ise sene’nin günleriyle çarp! Elde edeceğin sayı, hem 2′ye, hem 3′e, hem 4′e, hem 5′e, hem 6′ya, hem 7′ye, hem 8′e, hem 9′a, hem 10′a tam olarak bölünecektir.”

Yahudi, hafta’nın günlerini (7), ay’ın günleriyle (30); elde ettiği sayıyı (210) ise yılın günleriyle (360) çarpmış ve 75.600 sayısı elde etmiş…


 Sonra bu sayıyı sırasıyla hem 2′ye, hem 3′e, hem 4′e, hem 5′e, hem 6′ya, hem 7′ye, hem 8′e, hem 9′a, hem 10′a bölmüş (75.600: 2 = 37.800; 75.600: 3 = 25.200; 75.600: 4 = 18.900; 75.600: 5 = 15.120; 75.600: 6 = 12.600; 75.600: 7 = 10.800; 75.600: 8 = 9.450; 75.600: 9 = 8.400; 75.600: 10 = 7.560) ve ulaştığı bu netice karşısında kelime-i şehadet getirerek müslüman olmuş…

********

BİR YAHUDİ GÖZÜNDEN HZ MUHAMMED SAV





Camilerdeki gizli mason ve yahudi işaretleri :CAMİLERDEKİ GİZLİ YAHUDİ İŞARETLERİ







Uyanın! Vallahi, uyanın! Çünkü, Malcolm X'in de dediği gibi, eğer bir şey için ayak diremezseniz, her darbe sizi yere serebilir. "Ey iman edenler! Size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah'ın ve Resûlü'nün çağrısına uyun!" (Enfâl 8:24)


Esselamu aleykum ve rahmetullahi ve berakatuhu.

 Yürüyen ölüler olmayın, bu çağrıya cevap verin. Ve Bu çağrıya her zaman için geldiğinizi görmek istiyorum,

 Facebook'u ve Twitter'ı gereksiz şeyler için kullanmayı bırakın. Televizyon izlemeyi, kebap yemeyi, nargile cafelere, kahvehanelere gitmeyi bırakın; Zaman fedakârlık zamanıdır. Eğer şimdi bunu yapmazsanız, yerinize kim yapacak?


Kardeşlerim, Moazzam Begg çok kısa bir sürede aklıma Hz. Ali (r.a.)'den rivayet edilen bir sözü getirmişti: 









Beni tutuklayın, onu tutuklayın, herkesi tutuklayın. Ve ne yaparlarsa yapsınlar, Tüm âlemlerin yaratıcısı olan Allah'ın adına yemin ederim ki milyonlarca başka Moazzam Begg'ler olacak. Bizler buradayız, çünkü Allah'ın rahmeti tüm dünyayı kuşatıyor.


 Allah Rahman'dır, merhametli olandır, Ve Allah Hz. Muhammed sallallahualeyhivessellem'i tüm dünyaya bir rahmet olarak gönderdi. Bugün burada mağdurlar olarak toplanmadık, burada protestocular olarak toplanmadık, Vallahi burada öğretmenler olarak toplandık. Bu insanlara adaleti öğretmeliyiz. Allah Kur'an-ı Kerim'de der ki, "Muhakkak ki Allah (c.c.) âdil olanları sever." (Maide 5:42

Allah Kur'an-ı Kerim'de der ki:
Ey iman edenler, Allah için hakkı ayakta tutanlar ve adaletle şahitlik yapanlar olunuz. Bir kavme olan kininiz, sizi adaletsizliğe sevketmesin. Adaletli olun, çünkü o, takvaya daha yakındır...(Maide 5:8)

EY İMAN EDENLER!
ALLAH İÇİN HAKKI AYAKTA TUTANLAR VE ADALETLE ŞAHİTLİK YAPANLAR OLUNUZ.
BİR KAVME OLAN KİNİNİZ
SİZİ ADALETSİZLİĞE SEVKETMESİN.
ADALETLİ OLUN
ADALETLİ OLUN
ÇÜNKÜ O, TAKVAYA DAHA YAKINDIR (MAİDE 5:8)

Bu insanlara merhametimizden dolayı öğretmemiz gerekir,


Kardeşlerim ve arkadaşlarım, biz öğretmenler olarak buradayız. Onlara gerçek adaletin ne olduğunu öğretmeliyiz, ve onlara dünya terörünün bir hayaleti takip ettiğini hatırlatmalıyız. 


Bu ülkede daha fazla insan kirayı ya da faturaları ödeyemedikleri için ölüyor. Daha fazla insan bebek ölümleri yüzünden hayatını kaybediyor, sefaletten ötürü.Amerika'da daha fazla insan köpek ısırmalarından dolayı ölüyor.

 Fakat K9'lar üzerine bir savaş görmüyorum. Kardeşlerim ve arkadaşlarım, bu insanlara gerçek teröristlerin kim olduğunu öğretmeliyiz, evet, biz terörizme karşıyız, 

 Vallahi, benim görüşümde gerçek terörizm kapitalizmdir. Adaletsizliği çok daha fazla insanı öldürür. 2013'te Afrika'da 10.6 milyon çocuk açlıktan öldü.

 Neden benim oğlum Zekeriya, Afrikalı herhangi bir çocuktan farklı olsun? Bunun sebebi temelleri zayıf bir sistemin getirisi olan, ilahi hakikatin değil de kısıtlı bir zihnin ürünü olan hukuk kurallarını kullanmamızdır.

İSLAMİ DAVET ve CIHAD CEMAATLERINE ÖĞÜTLER


Sahih bir hadiste Peygamber (s.a.v)’ e şöyle denildi: “Ey Allah’ın Resulü! İnsanların en faziletlisi kimdir?” Dedi ki: “Malı ve canı ile Allah yolunda savaşan mümin!”

“Kovulmuş şeytanın şerrinden Allah’a sığınırım.

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla… Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun. Salat ve selam din gününe kadar âlemlere Rahmet olarak gönderilen nebilerin ve gönderilmişlerin sonuncusuna, onun ailesine, ashabına ve ona tabi olanlara olsun!

Bundan sonra; bu nasihati Allah’ın yolunda olan ve her yerde savaşan bütün cemaatlere (topluluklara) yöneltiyorum.

Allah’ın selamı, rahmeti, bereketi üzerinize olsun! Allah (swt) Al-i İmran suresinde şöyle diyor:


Göz Zinasından Nasıl Kurtuluruz? Yolda, çarşıda ve başka yerlerde kadın ve erkeğin karşılaşmasında ilk bakışın bir sorumluluğu yoktur. Çünkü bundan kaçınmakta güçlük vardır Ancak gerek yokken tekrarlanan kasıtlı veısrarlı bakışlar yasaklanmıştır.



Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem):


“Ey Ali, elinde olmadan gözüne ilişen bir haram ikinci defa bakma. Zira ilk bakış lehinedir, ama ikinci bakış aleyhinedir.”

(Tirmizî, Edeb 28; Ebû Dâvud, Nikâh 44)

buyurmuştur.

Gözümüze istemeden takılan şeylerde günah yok, ancak bunun dışında bu bakışları devam ettirmemiz halinde diğer bakışlar haramdır.

Dikkat edilmesi gereken şeylerden biri de edep bilmeyen, aşkı katleden, gözü ve gönlü kirleten tahrikçi ve teşvikçi tv programları ve internette benzeri yayınlardır; müstehcen, bakılması haram olan görüntüler… Erkek veya kadının karşı cinsten yabancı bir kimsenin haram olmayan yerlerine bakması –alış-veriş gibi zaruret durumlarında- caiz ise de bu bakışınzevk almak ve cinsel istek duymak için olmaması gerekir. Aksi halde normal şartlarda sakıncalı olmayan bir bakış, kişinin kalbindeki niyetine göre helal olmaktan çıkar.

Göz hakkı güzele bakmak sevap gibi imanı zedeleyici sözlerden kaçınılmalıdır. Çıplak kadın ve erkek resim ve heykelleri dinen yasaktır. Böyle şeyleri yapmak, duvara asmak, bakmak caiz değildir.

Kadınlar ve erkekler karma bir şekilde, aynı toplulukta bir araya getirilmemeli. Düğün ve derneklerde kadın ve erkeğin beraber eğlenmesi oynaması, haramdır. Bunlara katılmak veya seyretmek de aynı şekilde haramdır.

Gözler kamera gibi baktığı her şeyi kaydeder. Hayal arşivine depolar. Nereye gitse bu depodaki bilgiler gözünün önüne gelir. İbadet ederken aklında bu tür haram şeyler istemeden de olsa belirir verir. İbadetin zevkini alır götürür. Sıkıntı yapar.

Kendini sürekli bakışıyla tahrik eden insan şehevi yönünü gitgide ateşlemektedir. Bu ateş onu günah batağının tam ortasına doğru çekmekte, günaha bir adım daha yaklaştırmaktadır. O bakımdan insan kendini, bu tür tahrik edici görüntü ve ortamlardan uzak tutmalıdır. Sonra ömür boyu pişmanlık duyacağı şeylere yeltenebilir.

Göz deyip geçmeyelim. Gözlerimizin bizde hakkı olduğu gibi, pek çok kimsenin de gözümüzde hakkı vardır. Göz üzerinde ilk ve en önemli hak, gözlerin yaratıcısına aittir. Sonra, kalbimizinhakkı, peşinden de ailemiz, sevdiklerimiz, insanlar ve kainatın hakkı gelir. Cenab-ı Hak, insanların çoğunun, varlık, kulak, göz ve gönül nimetlerine nankörlük ettiğini, çok az şükrettiğini belirtir.
De ki: “O, sizi yaratan ve size kulaklar, gözler ve kalpler verendir. Ne kadar da az şükrediyorsunuz!”
(Mülk, 23)


Şeriat Nedir? Şeriat Ne Demektir? Şeriat Kuralları Nelerdir ? Şeriatın en önemli esasları imanın şartlarıdır. İmandan sonra en büyük hakikat ise namazdır.



Şeriat iki kısımdır. Birinci kısım şeriata Allah’ın koyduğu tabiat kanunları girer.Termodinamik denge, yıldızların hareketleri, Güneş’in doğuşu ve batışı, bulutların çarpışması ile yağmurun yağması, yer çekimi, suyun kaldırma kuvveti gibi fiziki kanunlar şeriat kanunlarıdır. Bir bitkinin sulanmadığı takdirde kuruyup ölmesi, saatlerce ayakta duran bir insanın yorulması Allah’ın koyduğu şeriat kanunlarındandır.

İkinci kısım şeriat “din” kelimesi ile eş anlamdadır. Kainatı yoktan var eden, fiziki kanunları yaratan, zerrelerden yıldızlara tüm kainata hâkim olan Allah’ın gösterdiği doğru yol olan İslam dininin kanunlarına şeriat kanunları denir. Şeriat kanunları peygamberler vasıtası ile insanlara bildirilir. Hz.Adem (As), Hz.Nuh (As), Hz.İbrahim (As), Hz.Musa (As), Hz.İsa (As), Hz.Muhammed (Sav) ve diğer tüm peygamberler İslam dininin peygamberleridir. Günümüzdeki Hristiyanlık ve Yahudilik ise Hazreti Musa ve Hazreti İsa’nın yolundan uzaklaşmış, Allah’ın oğlu olduğunu iddia eden, Allah’a ortak koşan dinlerdir.


“Şüphesiz Allah katında din İslâm’dır…”

Âl-i İmrân Suresi 19. Ayeti Meali

Allah’ın varlığının ve birliğinin, peygamberliğin ve tek doğru din olan İslam’ın gerekliliğinin mantıksal ispatlarını okumak için Din Neden Gereklidir? Neden İslam Tek Doğru Dindir?

Annenin yavrusuna olan merhametini yaratan Allah, âciz varlıklara bile nimetler veriyor. Bir sineğe kartalın kanadı kadar büyük kanat vermeyen Allah, hiç kimseye gücünün yetmediği yükü yüklemiyor. Sonsuz merhamet ve sonsuz adalet sahibi olan Allah, kullarının hem bu dünyada hem de ahiret hayatında mutlu, huzurlu bir şekilde yaşamaları için şeriat hükümlerini göndermiştir.

Şeriatın en önemli esasları imanın şartlarıdır. İmandan sonra en büyük hakikat ise namazdır.


Şeriat hükümleri 


İBLİS HAKKINDA RİVAYETLER: İblisin soyunu üretmesi ve kendinden şeytan soyu Görevleri Amacı , Arkadaşları ,Sevdikleri , Sevmedikleri





İblisin soyunu üretmesi ve kendinden şeytan soyunu oluşturması hakkında 2 rivayet vardır. Birincisi kendini aşılayarak (ilkah yoluyla); diğeride cin soyundan bir eş edinerek (eşi şeytane) onun yumurtlamasından şeytan soyunu oluşturmuştur. İblisin arşı denizin üzerindedir. Şeytanları oradan gönderir ve yönetir. Onlarda insanları ALLAH yolundan çıkarmaya çalışırlar. Şeyatanın en önem verdiği şey; insanların aile düzenini bozup, eşleri birbirinden ayırmaya çalışmasıdır. ALLAH'ın C.C. En buğz ettiği, şeytanın en sevdiği şey; erkeğin erkekle, kadının kadınla ilişkiye girmesidir. şeytan yer yüzüne inince

İşim ne olacak dedi = Senin işin sihirdir.BUYRULDU
Ne okuyacağım dedi = Şiir
Yemeğim nedir dedi = Her mundar et ve ALLAH'ın ismi üzerine anılmamış herşey
Yurdum = Hamam
Meclisim = Çarşı ve pazar
Müezzinim = Zurna
Ezanım = Çalgı
Avım ve Tuzağım = Kadınlar
Peygamberim = Kahinler
Sözüm = Gıybet ve yalan
Kitabım = Vücuda yaptırılan dövme

Şeytanın kühlü ve yalayışı vardır.

 İnsana kühl sürdüğünde insanın gözleri ağırlaşır.
 İnsanı yaladığında dili kötü söyler.

 Şeytanın kaşığı ve sürmedanlığı vardır. 

Kaşığı yalan, sürmedanlığı zikir anında uykudur. şeytan insanları; cimrilik, hiddet ve sarhoşlukla sapıttırır.

 Kişi zenginde olsa şeytan ona mallarını az gösterir, başkalarının malına göz diktirir, onu cimriliğe alıştırır.

 Kişi hiddetlenip, öfkeye kapılınca, şeytan onu çocuk oynatır gibi oynatır. 

Kişi Sarhoş olunca şeytan onu kolayca isyana çeker. 

Öfke anında şeytan insanın sırtını yere getirir. İnsana sonradan pişman olacağı şeyleri yaptırır.

şeytan, İnsanı yenmek için; sakin olduğu zaman kalbine otururum. Kızdığı zaman uçup kafasına konarım der.


28 Ekim 2014 Salı

5 VAKİT , BEŞ VAKİT NAMAZ DUALARI : Farz Namazların Beş Vakit Olması ve Hikmetleri - Namazın farz olduğuna inanıp, eksiksiz kılan, Cennete gider



BEŞ VAKİT NAMAZ DUALARI


Namaz, bütün ilâhî dinlerin ortak hükümlerinden olup, peygamberler üstlendikleri ağır görevi ifa ederken namazın sağladığı sürekli manevî güçten destek almışlar, bu cümleden olmak üzere Kur’ân-ı Kerim’de bazı peygamberlerin namazın önemini vurgulayan ifadelerine atıfta bulunulmuştur. Meselâ Kur’ân’da Hz. İbrahim’in şöyle dua ettiğini okuyoruz:
‘Ya Rabbî! Beni de, neslimden çoğunu da namazı devamlı olarak ve gereğince kılan kullarından eyle! Duamı, lütfen kabul buyur Ya Rabbi!’ (İbrahim, 14/40).

Hz. Lokman’ın oğluna verdiği öğütlere değinilirken de onun şöyle dediği nakledilir: ‘Evlâdım, namazı hakkıyla ifa et, iyiliği yay, kötülüğü de önlemeye çalış ve başına gelen sıkıntılara sabret! Çünkü bunlar azim ve kararlılık gerektiren işlerdendir.’ (Lokman, 31/17).

Peygamberlerle ilgili olarak namazı vurgulayan daha pek çok âyet vardır Kur’ân-ı Kerim’de:

‘Bir vakit İsrail Oğulları’ndan söz alıp: ‘Allah’tan başkasına ibadet etmeyin. Anneye babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara güzel muamele edin, İnsanlara tatlı söz söyleyin, namazı hakkıyla eda edin, zekâtı verin’ demiştik.’ (Bakara, 2/83).


Hz. Musa’ya hitaben: ‘Muhakkak ki Ben’im gerçek İlâh. Benden başka yoktur ilâh. O halde sen de yalnız Bana ibadet et. Beni anmak için namaz eda et.’ (Tâ-Hâ, 20/14);

Hz. İsa ile ilgili olarak da: ‘Ben Allah’ın kuluyum, O bana Kitap verdi, beni peygamber olarak görevlendirdi. Nerede olursam olayım beni kutlu, mübarek kıldı. Yaşadığım müddetçe bana namazı ve zekâtı farz kıldı.’ (Meryem, 19/30-31) buyurulmaktadır.

İslâmiyet’te de namaz ibadetine hemen onun tebliğine başlandığı sıralardan itibaren rastlanır. Hadis ve Siyer kaynakları, Resûlullah Efendimizin (s.a.s.) müşriklerin baskı ve hakaretlerine rağmen zaman zaman Mescid-i Haram’da Hacer-i Esved ile Rükn-i Yemânî arasında namaz kıldığını, gerek Efendimizin (s.a.s.) gerekse mü’minlerin, vâdilerde, evlerinde, ağıllarının ve harman yerlerinin temiz bölümlerinde namaz kıldıklarını, Dâru’l- Erkam’ı mescit haline getirdiklerini kaydetmektedir. Mekke döneminde nâzil olan birçok âyet-i kerimede de namazın önemi vurgulanmakta ve namaz kılanları engellemeye çalışanlar sert bir dille kınanmaktadır (meselâ bkz. Buhari, ‘Salât,’ 49; Müsned 2:178; Müddessir Sûresi 43; Şûrâ Sûresi 38; Alâk sûresi 10; A’lâ Sûresi 15).

İslâmî tebliğin ilk gününden itibaren namaz farz olmakla birlikte, onun beş vakte tahsisi Miraç gecesi olmuştur. Hadis-i şerifte, ‘Namaz, mü’minin miracıdır.’ buyurulur. Kur’ân-ı Kerim ve Hz. Peygamber’in (s.a.s.) hadislerinde namaz ile ilgili olarak yer alan ifadeler, bu ibadetin İslâm’ın beş şartından biri olduğunu ve İslâmiyet’te çok özel bir önemi bulunduğunu açıkça göstermektedir.

Kur’ân’da Beş Vakit Namaz

Kur’ân-ı Kerim’de namaz vakitleri, genelden özele doğru gidilerek açıklanmıştır.

 Namazların belli vakitlerde olduğunu bildiren genel bir âyetten sonra, Mekke döneminde beş vakit namaz emredilmezden önce sabah, akşam ve gece namazı olmak üzere üç vakit kılınan namaza, daha sonra da beş vakit namazın vakitlerine sarahat derecesinde işaret edilmiştir. Böylece Kur’ân’da namaz vakitlerinde bir ikmâlin olduğu, yani tedrîcî olarak tamamlanmaya gidildiği söylenebilir.

Beş vakit namaza işâret eden âyetlerden bazıları şunlardır: ‘Gündüzün güneş dönüp gecenin karanlığı bastırıncaya kadar belli vakitlerde namaz kıl ve özellikle sabah namazını kıl…’ (İsrâ, 17/78), ‘…



Güneşin doğmasından ve batmasından önce Rabbinin yüceliğini ilan et, O’na hamdet. Gecenin bazı vakitlerinde, gündüzün bazı tarafında da O’na ibâdet et ki, Allah’ın rızâsına eresin.’(Tâ-Hâ, 20/130); ‘Haydi siz akşama girerken, sabaha çıkarken Allah’ı takdis ve tenzih edin, namaz kılın. Göklerde ve yerde hamd, güzel övgü O’na mahsustur. Günün sonunda (ikindi) ve öğleye girerken de O’nu takdis ve tenzih edin, namaz kılın.’ (Rûm, 30/17-18).

Kur’ân’ı tefsir eden âlimler, söz konusu âyetlerin işâreten de olsa beş vakit namaza delâlet ettiğini belirtirler. Meselâ Allâme Elmalılı’ya göre: ‘Bu ve benzeri âyetlerle sabah, öğle, ikindi, akşam ve yatsı olmak üzere beş vakit namazın vakitleri tayin edilmiştir.’ (Elmalılı, ts, 3/71). Sadece Tâ-Hâ Sûresi’ndeki yukarıda geçen âyet, tek başına beş vakit namaza işâret etmektedir: Güneşin doğmasından önce sabah namazı, batmasından önceki ikindi namazı, gecenin bir kısım saatleri akşam ile yatsı, gündüzün bazı taraflarındaki namaz ise öğle namazıdır.

Âyetlerde işâret edilen bu vakitlerin sınırlarının tam bir şekilde tespiti ve namazların nasıl kılınacağı bizzat Hz. Peygamber (s.a.s.) tarafından yapılıp izah edilmiş ve o zamandan beri de Müslümanlar tarafından ihtilâfsız uygulanmıştır

NAMAZDA YAPILAN YAĞNIŞLIKLAR











Hz. Hüseyin’in Fedaisi : Muhtar (HD) Tüm Bölümler

Hz. Hüseyin’in Fedaisi : Muhtar (HD) Tüm Bölümler
Herkesin izlemesi gereken filmlerden biri olan 40 bölümlük bu efsane filmi HD kalite ile 

İran Radyo ve Televizyon Kurumu’nun bir yapım eseri olan dizi, İmam Hz. Hüseyin’in katillerinden öç almaya çalışan Muhtar Segefi’nin hayat öyküsünü ve Emevilere karşı kıyamını işlemektedir. 40 bölümlük bu dizinin yönetmeni Davood Mirbageri’dir. Dizinin yapımı 9 yıl sürdü. Bu dizide 110 baş aktör ve 400 figüran rol almıştır. Dizi yayınlanmaya başlamasıyla birlikte Arap ülkelerinde ve ülkemizde büyük beğeni ve çok sayıda izleyici toplamayı başarmıştır.

Yapım Yılı : 2010-11
Bölüm-Süre : 40×50’
Yönetmen : Davood Mirbagheri
Görüntü Yönetmeni : Azim Javanrooh
Oyuncular : Fariborz Arabnia, Reza Ruigari, Amin Zendegani,
Hedyeh Tehrani, Jaleh Ollov

1. BÖLÜM


40 . FİNAL BÖLÜM


Hz. Hüseyin’in Fedaisi : Muhtar (HD) Tüm Bölümler : 1 ve 40.Bölüm






27 Ekim 2014 Pazartesi

KIRMIZI KİTAP : Gizli Anayasa" olarak bilinen Milli Güvenlik Siyaset Belgesi, devletin iç ve dış tehditlerle ilgili algılarını MGSB'nin içeriği devlet sırrı olduğu için açıklanmıyor.


Resmi adı; Milli Güvenlik Siyaset Belgesi.
Milli Güvenlik Kurulu tarafından hazırlanıyor.
Devletin "gizli anayasası" olarak nitelendiriliyor.



Kırmızı Kitap konusundaki en ayrıntılı bilgiyi, Turgut Özal'ın başbakanlığı döneminde Başbakanlık Müsteşarı olarak görev yapan Hasan Celal Güzel vermişti. Güzel, 2003 tarihli bir söyleşide Kırmızı Kitap’tan "devletin gizli anayasası" olarak bahsetmiş ve şunları söylemişti;

 "Bu, anayasa büyüklüğünde kabı kırmızı olan 'Milli Siyaset Belgesi'dir. Bu kitabı devlete ancak müsteşar olduktan sonra görürsünüz. Kırmızı Kitap bakanlara verilmez, müsteşarlara verilir. Çünkü devletin asıl sahibi bürokrasidir, bakanlar değildir. Bakanlar, idare edilmesi gereken çocuklardır. Ben bakan olup da kırmızı kitaptan haberdar olana pek rastlamadım. Bu kitap MGK'da son haline getirilir. Başbakanlık müsteşarı olduktan sonra bir MİT mensubu geldi bana. Evvela arkadaki odaya kozmik evrakı saklamam için koca bir kasa koydular. Sonra da ilk kozmik evrak olarak kırmızı kitabı getirdiler." 

Devletin gizli anayasası olarak nitelendirilen Kırmızı Kitap, yeniden güncelleniyor! 


"Kırmızı Kitap" ya da "Gizli Anayasa" olarak bilinen Milli Güvenlik Siyaset Belgesi, devletin iç ve dış tehditlerle ilgili algılarını ortaya koyan ve gizlilik derecesi "GİZLİ" olarak tanımlanan bir belge. MGSB'nin içeriği devlet sırrı olduğu için açıklanmıyor.

 Belgede Türkiye'nin bugün ve gelecekte karşılaşabileceği güvenlik sorunları değerlendiriliyor, milli güvenlik siyasetinin esasları ortaya konuyor. MGSB'nin oluşturulmasında MGK Genel Sekreterliği rol oynuyor. 

İlgili kurum ve kuruluşlardan görüşler alındıktan sonra oluşturulan nihai metin MGK'ya getirilerek ele alınıyor. MGK, gerekli düzeltmeleri yaptıktan sonra metni onaylıyor ve Bakanlar Kurulu'na tavsiye karar olarak iletiyor. MGSB, içeriğinde demokrasiyle bağdaşmayan bazı hususlar olduğu gerekçesiyle son olarak 2010'da değiştirilmişti. 


İLK SİNYALİ ERDOĞAN VERMİŞTİ Kırmızı Kitap'a paralel ayarını!
"Ulusal güvenliği tehdit eden unsur" sayılan paralel yapı ay sonundaki MGK'da öncelikli tehdit olarak kabul edilecek

 

De vletin zirvesi, 30 Ekim'de yapılacak MGK'da, Suriye ve Irak'ta yaşanan gelişmelerin yanı sıra paralel yapıyla mücadeleyi de masaya yatıracak. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, bunun işaretini geçtiğimiz günlerde Rize'de, "Paralel yapı ve uzantıları bundan sonra çok farklı bir yere oturtulacak ve bu ay sonundaki Milli Güvenlik Kurulumuzun yine gündeminde yer almak suretiyle onlarla ilgili çok daha farklı bir adımı atacağız. Türkiye'de devlete alternatif bir adım atılamaz. Buna müsaade etmeyeceğiz" diyerek vermişti. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bu açıklamasının ardından MGK'nın paralel yapıyla ilgili nasıl bir adım atacağı tartışma konusu yapılmıştı. Paralel yapının terör örgütleri arasına alınacağı da iddia edilmişti. Ancak kaynaklar bu iddiayı doğrulamadı. Bunun yerine MGK'nın paralel yapıyı "ulusal güvenliği tehdit eden unsurlar" arasına alacağı ve "öncelikli tehdit" olarak kabul edeceği belirtiliyor. 

GÜLEN CEMAATİ KIRMIZI KİTAP'A GİRERSE NE OLUR?

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Gülen Cemaati'nin Milli Güvenlik Kurulu'nda (MGK) ulusal güvenliği tehdit eden unsurlar arasına alınmasının uluslararası alanda da yankılanacağını söyledi.
, Afganistan'dan İstanbul'a dönüşü sırasında cilere şu açıklamayı yapmıştı:
DÜNYANIN CEMAATE BAKIŞI DEĞİŞİR

Onlarca ülkede faaliyet gösteren Gülen Cemaati'nin zor durumda kalacağını ima eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bu neyi getirir, bu yargının da uluslararası camianın da bu tür olaylara bakınışı değiştirir, önemli bir adımdır bu. Dostluk, kardeşlik bağlarıyla birbirine bağlı olduğunu söyleyen ülkeler bu tür şeylerde o ülkenin gerek Bakanlar Kurulu gerekse Milli Güvenlik Kurulu gibi önemli bir kurumunun almış olduğu kararı veya tavsiyeyi gözardı etmezler" dedi.



MGSB DEĞİŞECEK 


DEVAMI

Bu çerçevede MGSB'de de değişikliğe gidilecek. MGSB'de öncelikli tehdit olarak kabul edilecek paralel yapıyla ilgili bir tanımlama yapılacak. Kamuoyunda paralel yapı olarak adlandırılan oluşum için MGSB'de farklı bir tanımlama yapılacağı ve paralel yapının "devlet içinde illegal bir şekilde örgütlenerek devleti ele geçirmeye çalışan unsurlar" tanımlamasına benzer bir çerçeve içine oturtulacağı ifade ediliyor. Tanımlamaya son şeklinse MGK toplantısında verileceği belirtildi.

"KIRMIZI KİTAP'A AYKIRI YASA ÇIKARILAMAZ"  

Turgut Özal'ın başbakanlığı döneminde Başbakanlık Müsteşarı olarak görev yapan Hasan Celal Güzel bir söyleşisinde Kırmızı Kitap ile ilgili önemli açıklamalarda bulunmuştu.

Güzel, 2003 tarihli bir söyleşide Kırmızı Kitap'tan "devletin gizli anayasası" olarak bahsetmiş ve şunları söylemişti; "Bu, anayasa büyüklüğünde kabı kırmızı olan 'Milli Siyaset Belgesi'dir. Bu kitabı devlete ancak müsteşar olduktan sonra görürsünüz. Kırmızı Kitap bakanlara verilmez, müsteşarlara verilir. Çünkü devletin asıl sahibi bürokrasidir, bakanlar değildir. Bakanlar, idare edilmesi gereken çocuklardır. Ben bakan olup da kırmızı kitaptan haberdar olana pek rastlamadım. Bu kitap MGK'da son haline getirilir. Başbakanlık müsteşarı olduktan sonra bir MİT mensubu geldi bana. Evvela arkadaki odaya kozmik evrakı saklamam için koca bir kasa koydular. Sonra da ilk kozmik evrak olarak kırmızı kitabı getirdiler."   Güzel, aynı söyleşide, Milli Siyaset Belgesi'ne aykırı yasa çıkarılamayacağını da vurgulamıştı; "Bu kitap gerektiğinde 'gizli anayasa' gibi kullanılıyor ve engelleyici oluyor. 'Milli Siyaset Belgesi'nin falanca maddesine uymuyor' denildiğinde, o kanun veya kararname çıkarılamıyor. Yani ikinci bir anayasa olarak Demokles'in kılıcı gibi üzerinizde sallanıyor."


4 ülke düşman listesinden çıkarılıyor
'Türkiye'nin gizli anayasası 'kırmızı kitap'ta Yunanistan, Rusya, İran ve Irak artık Türkiye'nin düşmanı değil.


Yunanistan'la savaş nedeni sayılan 12 mil sorunu da öncelikli tehdit listesinde yer almıyor.
'Türkiye'nin gizli anayasası' veya 'kırmızı kitap' olarak da bilinen Milli Güvenlik Siyaset Belgesi (MGSB) yeni dönemde değişiyor.

Yeni MGSB yıl sonuna doğru tamamlanacak ve Aralık ayındaki Milli Güvenlik Kurulu'nda (MGK) onaylanacak.

Geçmişte ‘tehdit’ kapsamında sıralanan 4 komşu ülke listeden çıkıyor. Yeni metinde Rusya, Yunanistan, Irak ve İran, öncelikli tehdit yerine, işbirliği ve “ortak vizyon” oluşturulan yeni müttefikler olarak tanımlanıyor.

Beş yılda bir güncellenen ve en son 2005'te yazılan belgede, Yunanistan'ın karasularını 12 mile çıkartması "casus belli-savaş nedeni" sayılıyordu. Yeni belgede Türkiye ile Yunanistan arasında yıllardır savaş nedeni olarak gösterilen 12 mil sorunu, öncelikli tehdit olarak tanımlanmayacak.

Yeni belgede en önemli ayrıntılardan birisi de İran. Taslağa göre, yeni belgede İran'dan kaynaklanacak bir rejim ihracı tehdidi de yer almıyor. İran'ın nükleer gücü ve nükleer silah kapasitesi endişe verici bir unsur olarak dile getiriliyor.

Belgede Yunanistan, İran, Irak'tan kaynaklanan tehditler yerini karşılıklı ekonomik işbirliğinin arttırıldığı vizyona bırakıyor. Irak ile oluşturulan işbirliği konseyine ve artan diyalog sürecine atıfta bulunulan Kırmızı Kitap'ta bu ülkeden kaynaklanan PKK terörü tehdit olarak sıralanıyor.

Taslakta, Rusya’yla ekonomik işbirliği, ticaret, enerji potansiyeli ve Kafkaslar'da istikrar konusunda ortak vizyon vurgulanıyor.

Yeni kırmızı kitapta Türkiye'nin AB hedefinin devlet politikası olduğu tekrarlanırken Kıbrıs'ta iki kesimli çözüm hedefi değiştirilmiyor.

Mevcut MGSB'de Türkiye'nin güvenliğini tehdit eden temel unsurlar, 'irtica, bölücülük ve aşırı sol' olarak sıralanıyordu. Ancak yeni belgede irtica iç tehdit olmaktan çıkarılıyor.




ÜÇ ADET 'İÇ TEHDİT' VAR

Mevcut belgede, Türkiye'nin güvenliğini tehdit eden temel unsurlar, irtica, bölücülük ve aşırı sol akımlar olarak sıralanıyor. 'Bunlarla mücadele ederken temel evrensel değerlerden vazgeçmemelidir' denilen belgede, 'aşırı sağ' tehdit olarak yer almıyor. İç tehditlerle ilgili izlenmesi gereken yol haritası ise belgede şöyle çiziliyor:

- Türkiye Cumhuriyeti etnik temele dayalı olarak kurulmamıştır. Kuruluş esası, tek devlet, tek ulus, tek bayrak, tek dildir. Atatürk'ün 'Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir' sözü temel bir ilkedir. Türkiye Cumhuriyeti'ne vatandaşlık bağı ile bağlı bulunan herkes ülkenin esas unsurudur.

- Atatürk'ün, 'Millet; dil, kültür ve ülkü birliğiyle birbirine bağlı vatandaşların oluşturduğu siyasi ve sosyal bir birliktir' sözü bugün de geçerli olan, çağımızın gereklerine yanıt veren bir yaklaşımdır.
Bu bağlamda mahalli dil ve kültürler bireysel özgürlük kapsamındadır. Bu özgürlüklerin kötüye kullanılmaması önem taşımaktadır. Bölücü
örgütün bu unsurları kendi amaçları
doğrultusunda kullanmamasını sağlamak gereklidir.

DİNİ DUYGULAR İNCİTİLMEMELİ

- İrticai faaliyetler içte ve dışta sürmektedir. Bunlarla mücadele ederken, toplumun dini duygularını incitmemeye özen gösterilmelidir. Bu bağlamda toplumun dini duygularını kullanmak isteyenlere izin verilmemelidir.
- Anayasa'da dikkat çekilen İnkılap Kanunları'nın ödün vermeden uygulanması gereklidir. Din eğitimi, devletin üstlenmesi gereken bir işlev olarak devam etmelidir.


******************

PARALEL YAPI KIRMIZI  KİTAPTA

Ersoy Dede


30 Ekim MGK’sı her bakımdan çok önemli. Bir defa Erdoğan, ‘Cumhurbaşkanı’ sıfatıyla ilk kez MGK’da olacak. Bunun da ötesinde bölge çok sıcak. Gerek içeride şiddet eylemleri gerekse bununla bağlantılı olarak Kobané meselesi şüphesiz MGK’nın ana gündem maddesi. Ancak kamuoyunun asıl önemsediği konu, paralel devlet yapılanması ile ilgili olarak MGK’nın gündemine gelecek olan maddeler.. 
Dün bir profesör, cemaatin gazetesinde, MGK’nın paralel yapıyı gündemine alacak olmasına ilişkin; “.... ‘MGK Kimin Güvenliğini Sağlıyor’ başlığı altında, Cumhurbaşkanı’nın Cemaat’e karşı kişisel husumeti olduğu ortada, bu devlet de bu devletin güvenliği de kimsenin kişisel hırsına ve hesaplarına feda edilemeyecek kadar önemli olmalı......” demiş.. Önce bu cümle nedeniyle bir teşekkür etmeliyiz. Sahiden de son derece isabetli bir tespit. Sahiden biri Fethullah Gülen’e bu tespitten söz etti mi?..Emniyet’te, yargıda, bürokraside, TRT’de, hastanelerde, okullarda böylesine aidiyet-mensubiyet saikiyle yayılıp dururken, sahiden de, devletin kimsenin şahsi hırs ve hesaplarına feda edilemeyeceğini düşündüler mi?..  Mit Başkanı’nı tutuklamaya kalkarken, Başbakan hakkında ‘dönemin Başbakanı’ diye fezlekeler yazarken, tamamen dış istihbarat bilgilerini toplayıp depolarken, Bakanından Cumhurbaşkanına,  herkesi tek tek dinlerken akıllarına geldi mi bu devletin kimsenin şahsi hesaplarına feda edilemeyecek bir devlet olduğu... Atladılar sanıyorum işin o kısmını.. 
Gelelim sözünü ettiği ‘şahsilik’ hadisesine.. Hoca biliyor elbette bilmez mi, bunun dersini verdi yıllarca üniversitede. Okurlarını yanıltmaya çalışıyor. MGK, bir tavsiye meclisidir. 
Aldığı kararlar, niteliğine göre; TBMM’ye yahut Hükümet’e yollanır. Ondan sonrası zaten anayasal prosedürdür.. Diyeceksiniz ki ‘28 Şubat Darbesini yapan bir yere tavsiye meclisi denir mi?’ Elbette denir. Zira darbeyi MGK değil, Erbakan’dan hükümeti alıp mecliste grubu dahi olmayan milletvekillerine hükümet kurma görevi veren Süleyman Demirel yaptı. Bunu hep söyledim. Ama dönemin şartları elbette MGK’yı da bugünküyle kıyaslanmayacak ölçüde kudretli kılıyordu. Onu da görmezden gelemeyiz. Ancak bugün de, o gün de işleyişin bir yasal akışı vardı. Okurlarını yanıltmak isteyen yazara hatırlatmak gerekir. Örneğin paralel yapının tir tir titrediği Milli Güvenlik Siyaset Belgesi ya da bilinen adıyla ‘Kırmızı Kitap’.. Devletin Milli Güvenlik Siyaseti… 2945 sayılı MGK yasasında tanımlanan belge, yol haritası.. MGK’da müzakere edilerek ‘Milli Güvenlik için tehdit’ yahut ‘risk’ olarak algılanabilecek başlıklar konusunda tavsiye kararı çıkarılır.. Karar hükümete yollanır. Bakanlar Kurulu’na girer. Orada da görüşüldükten sonra Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’ne geçer. Kimsenin kişisel hırs veya hesabıyla değil, güvenlik ve tehdit algılamalarıyla hareket edilir. 


Örneğin orada şu sorunun yanıtı aranır; Kim MİT Tırlarını durdurdu? Kim Suriye konulu gizlilik seviyesi en yüksek düzeyde olan toplantıyı dinleyip seslerini servis etti? Kim bu ülkenin Başbakanını, Cumhurbaşkanını, Bakanlarını, Valilerini dinledi?. Sesleri kaydetti, sakladı, ihtiyaca göre montajlarla yeni cümleler oluşturdu ve servis etti?.. Bu ve buna benzer onlarca soru var cevabı aranacak.. Bu cevaplara binaen elbet bir güvenlik ve tehdit algılaması varsa buna yönelik adım atılması istenir. Kim ister, Cumhurbaşkanı mı?.. Hayır.. Ben isterim.. Bir fert, yurttaş olarak. Cumhurbaşkanı’ndan, Başbakan’dan isterim. Kendimi güvende hissetmek isterim. 
Vatandaşın, MGSB’nin değişmesi yönündeki talebi yeni değil. Bakın AK Parti, 17 ve 25 Aralık Darbe Girişimi süreçlerinin ardından iki seçime girdi. 30 Mart ve 10 Ağustos.. Her iki seçimde de Erdoğan meydanlara çıktı ve yüksek perdeden “inlerine gireceğiz” dedi, doğru mu?.. Ve vatandaş, bu seçim vaadi karşılığında her iki seçimde de tercihini ‘paralel yapıyı yok etmek’ten yana kullandı. Herkes biliyordu ki, seçimler, paralel yapıyla mücadelenin en belirgin kırılma noktalarıydı. İşte o seçimlerden sonra bugün vatandaş soruyor; “hani inlerine giriyordunuz, ne oldu?” diye.. MGSB işte o inlerin dış kapı anahtarı. Devletimize rağmen, kendi kurallarıyla ‘devlet’ tesis etme gayretinde olanların, bulunup yok edilmesi noktasında atılacak en güçlü adım. Kalın sağlıcakla.
  

***********




Paraleli 'Kırmızı Kitap' telaşı sardı

Son MGK toplantısında, Paralel Yapı ile mücadele konusunun “Kırmızı Kitap” olarak bilinen siyaset belgesine gireceğinin açıklanması paralel tetikçileri kudurttu. Zaman’ın İsrail aşığı yazarı Kerim Balcı, MGK’da alınan karar sonrası, Türkiye’nin Cumhurbaşkanı’na hakaretler yağdırdı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’a “Evliya olabilecekken eşkıya defterine yazdırmışsın adını, ah biçare!” diye saldıran biçarenin yanı sıra Paralel Yapı’nın “Korucu”su ve Ankara Mümessili’nin de ‘Kırmızı Kitap’tan dem vurması, Paralel Yapı’nın iyice zıvanadan çıktığının göstergesi oldu.


Zaman senin hakkındaki hükmünü değiştirmiş, ne çare! Evliya olabilecekken eşkıya defterine yazdırmışsın adını, ah biçare!Kazanma kuşağında kaybettin, kaybettirdin şu mazlum millete... Bilmem ki cibilli mi halin, yoksa sonradan mı kapıldın bu illete...
(...) Dönüp örgüt desen, güvenlik tehdidi desen, terörist desen inanan olmaz? Biz, kırmızı kaplı kitaplardan okumuşuz, Kırmızı Kitap’ta işimiz olmaz.
Uğraş, daha gücün kaldıysa, uğraş bizimle, tâ esbâb bi-külliye sükût edene kadar... Şartlar dayanılmaz olsa, ıztırar hali yaşansa, kaçacak köşe kalmasa ne yazar! (...)
Bu defa Mevla’nın başımıza sardığı imtihan belası sensin... Kartalı kırlangıca musallat eder ki Mevla, kanatları güçlensin... Hakk’ın rızasına giden bu Hizmet yolu uzundur, çilelidir, hedefe kolay varılmaz... Biliyoruz, arkamızdan Firavun’un ordusu yetmedikçe, önümüzde denizler yarılmaz...
(...) Mağduruz, mazlumuz, binler elhamdülillah! Susarak dahi zalimlerden olmaktan korusun Allah... Zinhar! Mazlumiyetimizi mahcubiyete tahvil etmeyeceğiz... Sokakları sen ve büyülenmiş takipçilerine terk etmeyeceğiz... Şimdi Zaman Hervelesi mevsimindeyiz, başımız dik, bakışlarımız vakur... Kapı kapı dolaşacağız memleketi, sen istediğin planı yap, istediğin tuzağı kur! Biz, herkesin müdafaadan ümidi kestiği yerde taarruzu başlayan bir milletin ahfadıyız; bütün âlem düşman kesilse bize, bu yoldan dönmeyeceğiz, kararlıyız...
Anlamıyorsun değil mi, yok olmaktan korkmuyor bu cemaat, yokluğumuzda biliyoruz şart-ı izhar-ı vücudunu Rabb’in! (...) Çarpıyorsun, bölüyorsun hâlâ kafanda bizi; boşa gayret! Sıfıra çarpan çarpılır, olur sıfır... Sıfırı bölmeye uğraşıyorsun ya, hayret!
Kerim Balcı / ZAMAN