İslam neden erkeğe dört kadınla evlilik hakkı verdi? İslam’da dört kadına kadar çok eşlilikneden var? Gibi sorular mantıksal açıklamalar ile cevaplanıyor. Ayrıca İslamiyet’in tek doğru din olduğunu aklî deliller ile ispat eden yazımız da okunabilir:
Erkeğe Dört Kadınla Evli Olma Hakkı Verilmesinin Açıklamaları ve Sebepleri
1. Erkek aynı anda dilediği kadar kadın ile evli olamaz. İslamiyet bu konuda erkeğe bir sınır koymuştur.
2. Dört kadınla evlilik emredilmemiştir. Dört kadınla evlenme farz veya vacip değildir.
3. Nikah akdi yapılırken kadın evleneceği erkeğin başka bir kadınla evlenmemesi şartını koşma hakkına sahiptir.
4. Birden fazla kadınla evli olmak erkek için sorumluluğun ve yükün artması demektir. Eşler arasında gücü yettiği halde adaleti sağlayamayanlar kul hakkına girerler.
“Yetimlere mallarını verin, temizi pis olanla değişmeyin, onların mallarını kendi mallarınıza katarak yemeyin; çünkü bu büyük bir günahtır. Yetimlerin hakkına riâyet edememekten korkarsanız (bunların yakasını bırakın da) beğendiğiniz kadınlardan ikişer, üçer, dörder nikahlayın; haksızlık etmekten korkarsanız bir tane kadın veya mülkiyetinizde bulunan cariye (ile yetinin); bu, adaletten ayrılmamanız için en uygun olandır.” (Nisa: 4/2-3)
Bu ayette Müslüman erkeklere bir kadınla evlenme tavsiye edilmiştir. Adil davranmak önceliklidir. Eğer erkek birden fazla kadın ile evlendiğinde adil davranamayacağından korkarsa bir kadınla evli olmayı tercih etmelidir. Yoksa kul hakkı yeme tehlikesi ile karşı karşıyadır. Günahlar ve kul hakları ise kişiyi cehenneme yaklaştırır.
İki türlü adalet vardır: Birincisi mutlak adalettir. Mutlak adalet sahibi olan sadece Allah’tır. Diğeri ise kulların gücü yettiği kadarıyla adil davranmasıdır. Peygamber Efendimiz (Sav) gücü yettiği kadarıyla adil davranmış ve yapmaması gereken davranışlarda bulunmamıştır. Yani Peygamber Efendimiz (Sav) kendine düşen vazifeyi en güzel şekilde yerine getirmiştir. Peygamber Efendimizden ve Müslüman erkeklerden mutlak adalet istenmemiştir çünkü mutlak olarak adil olan Allah’tır. Bu hususta Peygamber Efendimiz şöyle dua etmiştir:
“Allah’ım, bu benim elimden gelen adalettir. Senin sahip olduğun fakat benim malik olmadığım adaletten beni mes’ul tutma.”
Peygamber Efendimiz (Sav) kendine düşen vazifeleri yaptığı için mesul olmamıştır ancak o bir peygamberdir. Peygamber Efendimiz’in (Sav) yolunda olan Müslüman erkeklerin kendilerine düşen vazifeleri tam olarak yerine getirmeleri zordur.
Peygamber Efendimiz konunun önemine değinmiştir: “İki karısı olup, birini diğerine tercih ederek, birini bırakıp diğerine büsbütün meyleden kimse kıyamet günü vücudunun düşük bir tarafını çekerek veya bir tarafı felçli olarak mahşere gelir.” Ahmed bin Hanbel
Görüldüğü gibi bir Müslüman erkek için emniyetli yol tek kadınla evli olmaktır.
5. İslamiyet tek bir topluma, tek bir zamana hitap etmez. İslam evrensel bir dindir. Savaş durumlarında ülkelerde kadınların sayısı erkeklerin sayısından çok yüksek olabilmektedir. Kadınların muhafaza edilmesi, tecavüze uğramalarının önlenmesi, geçimlerinin sağlanması ve zinadan kaçınılması için erkeğin birden fazla kadınla evlenmesi bir zaruret haline gelebilir. Zaten tarihte bu gibi durumlarda kadınların ülke yöneticilerinden erkeklerin birden fazla kadınla evlenmesini talep ettikleri görülmüştür.
6. İslamiyet’in dört kadınla evliliğe izin vermesi insan fıtratına uygundur. Konuya sadece duygusal açıdan yaklaşmak yanlış neticelere yol açar. İslam insan mantığının kavrayabileceği ve kolaylıkla kabul edebileceği bir dindir. Evlilikteki en önemli maksatlardan biri neslin devamının sağlanmasıdır. Kadınların hamilelik dönemi belli bir müddet sonra sona erer. Erkek yaşlandığı zaman çocuk sahibi olmak istediğinde karısı bunu yapamayacağı için erkek gayrimeşru yolları denemeye çalışabilir. Bu tehlikenin önüne geçmek için de birden fazla kadınla evliliğe izin verilmiştir.
7. Erkekler altmış, yetmiş yaşlarında bile cinsel olarak tahrik olabilirler. Kadınların ise bir müddet sonra cinsel kudreti zayıflar. Bu durum kadının fıtratı ile erkeğin fıtratının aynı olmadığının göstergelerinden biridir. Bu sebeple bazı erkeklerin zinaya düşme tehlikesi olabilir.
DEVAMI :
Ayrıca kadınlar erkekler kadar kolay tahrik olmadıkları için cinsel ilişkiye erkeklerden daha az ihtiyaç duyarlar. Yani bir sene içerisinde erkekler kadınlardan daha çok cinsel ilişki ihtiyacı hissederler. Kadınların adet günleri vardır ve bu zamanlarda karı koca cinsel ilişkiye giremez. Kocanın bu durumda zinaya düşme tehlikesi olabileceği için de erkeğe birden fazla kadınla evli olma hakkı verilmiştir.
8. Kadın kısır olabilir, cinsel ilişkiye girmesini engelleyecek bir hastalığa yakalanmış olabilir veya cinsel ilişkiye giremeyecek derecede engelli olabilir ancak karı koca birbirlerinden ayrılmayı da istemeyebilir. Kocanın birden fazla kadınla evli olması ile hem kısır, hasta veya engelli olan karısı ile evliliği devam etmiş olur hem de adam başka bir kadından çocuk sahibi olabilir. Erkeğe birden fazla kadınla evlilik hakkı tanınması ile erkek, çocuk sahibi olmak için kısır, hasta veya engelli olan karısını boşamak zorunda kalmaz.
9. Bekar olup da kısır olduğu ve cinsel ilişkiye giremeyecek derecede hasta olduğu bilinen veya cinsel ilişkiye giremeyecek derecede engelli olan bir kadın da evlenmek, sevdiği erkekle karı koca hayatı yaşamak isteyebilir. Böyle kadınların bekar kalmaması, erkeğin himayesi altına girmesi ve erkek tarafından bakımının üstlenmesi de sağlanmış olur. Birden fazla kadınla evlilik cinsel yönden engeli bulunan kadınlar için bir rahmettir.
10. Birden fazla kadınla evliliğe itiraz eden Avrupa’da zinaların, fahişelerin sayısının yüksekliği de gösterir ki; İslam’da birden fazla kadınla evliliğe izin verilmesi insan fıtratına uygun bir hükümdür.
İslamiyet’in kadına verdiği haklar
NİSÂ » 4/NİSÂ-3
Himayeniz altındaki yetim kızların, dulların, hakları ve menfaatleriyle ilgili konularda, adaleti yerine getirememe endişeniz varsa eğer, onları nikâhınıza almayın.
Fatih ve Eyüp belediyesinin muhafazakâr aile danışmanı Sibel Üresin’den :
Erkeklerin yüzde 85’i aldatıyor. Bu muhafazakâr kesimde ‘imam nikâhlı eş’, diğer kesimde ‘metres’ adını alıyor” diyor. 35 yaşındaki Üresin, çokeşliliğin neden yasalaşması gerektiğini anlattı:
‘Kadın ortada kalmaz’
“Erkek, bir başkasıyla imam nikâhı yapacağı zaman karısından izin almak zorunda değil. 4’üncü kadına kadar imam nikâhıyla evlenebilir. Ancak 2., 3. ve 4. eşler suiistimal ediliyor. ‘Boş ol’ dendiği zaman kadın ortada kalıyor. Bu nedenle çokeşlilik yasalaşmalı. Yasanın çıkması demek, erkeğin malvarlığına ortak gelmesi demek. Çokeşlilik dinimizde var. Herkes yapamaz ama yapana ‘Niye yaptın?’ diyemezsiniz, şirke girer. Kuran’da var.”
‘Çokeşli olurdum’
“Zengin, kariyerli, parası olan ve cinsel gücü fazla olan erkek çokeşliliği seçebiliyor. Hiçbir kadın fakir bir adamın ikinci karısı olmaz. Erkek, daha cilveli, daha çok gülen, cinsel anlamda kendisini mutlu eden kadına koşuyor. Erkek olsam, çokeşli olurdum.”
‘Erkek için haklı arayış’
“Bir erkek, kadında arkadaşlık, cinsellik, annelik ve ev kadınlığı arar. Bu özellikleri taşımıyorsanız, eşiniz tarafından aldatılmaya hazır olmalısınız. Erkek için bu haklı bir arayıştır. Bir ayrılık yaşaması durumunda yaşayacaklarının tahlilini sağlıklı yapan bir kadın, bence çokeşliliği kurtuluş olarak görmelidir. Boşandığında kaybedecekleri, kazanacaklarından fazla olan kadın, kalmayı tercih ediyor. Çokeşlilikte asıl ağır fatura erkeğe çıkıyor. Madden ve manen zarara uğruyor. Açıkça çokeşli olduğunu itiraf edenleri alkışlıyorum ve kutluyorum.”
‘Çarpık ilişkileri önler’
“Erkek, eşleri arasında gerek maddi, gerekse manevi açıdan adaletli davranmalı. Erkek adaletsizlik yaparsa, kendi cehennemini hazırlamış olur. Örneğin Kanuni Sultan Süleyman, dizide adaleti sağlayamıyor. Çokeşlilik, toplumdaki çarpık ilişkileri ve kızların evde kalma sorunlarının ortadan kalkması noktasında da ciddi rol oynayacaktır.”
‘Kadın itaat eder’
“Dayak ve aldatma bana göre boşanma sebebi değil. Türkiye’deki kadınların yüzde 80’i dilinden dayak yiyor. Yatak odasında mutlu olmayan kadın, her durumda problemlidir. Muhafazakâr kesimde kadın evde daha süslü, daha şık. Ailede mutluluğun sağlanmasının bazı şartları var. Kadın kocasına itaat etmeli. Erkek de karısına Allah’ın emaneti olarak davranmalı.”
1. İslâm, Batı'da olduğu gibi yabancı (nâmahrem) kadınlarla erkeklerin birbirlerine sarılarak, el ele tutuşarak dans etmelerine izin vermez.
2. Bir kocanın, karısını başka bir erkeğin kolları arasına teslim edip dans ettirmesi büyük bir günah, ayıp ve faziletsizliktir.
3. İslâm dini, kadınların erkeklerle birlikte mayolu olarak denize girmesine de asla izin vermez.
Kadınlar elbette camilere gelip vakit namazlarını cemaatle kılabilirler ama, bu ibadeti erkeklerle aynı saflarda karışık olarak yapamazlar. Şeriat bunu doğru bulmaz. Şeriatın doğru bulmadığı şey kesinlikle yanlıştır. Camilerin arka tarafında veya üst katlarında kadınlara ayrılmış yerler vardır. Hanımlar ve kızlar oralarda serbestçe, huzur ve rahat içinde, rahatsız edilmeden ibadetlerini yaparlar. Camilerde kadınların yerlerinin ayrı olması onları dışlamak veya aşağılamak değildir, aksine onlara değer vermek, hürmet etmektir.
Bugünkü Batı medeniyeti ile İslâm arasında kadın konusunda büyük uyuşmazlıklar bulunmaktadır.
Kural şudur: Bir konuda İslâm ile, Şeriat ile Batı medeniyeti arasında uyuşmazlık, anlaşmazlık, ihtilâf varsa haklı, doğru, isabetli, güzel, iyi olan İslâm'ın hükmüdür. İhtilâflı konuların birinde bile Batı medeniyeti haklı değildir. Tamamında İslâm ve Şeriatı haklıdır, doğrudur.
Batı medeniyeti kadını hürleştireyim derken onu nice konularda tahkir etmiş şeref, iffet ve namusunu ayaklar altına almıştır.
* Kadını seks aracı haline düşürmüştür.
* Bazı kadınlara resmî fuhuş vesikaları vererek para mukabilinde kendilerini satmalarına izin vermiştir.
* Aile bağlarını zayıflatmıştır.
* Nikah dışı birlikteliklere izin vermiştir.
* Hiç alâkası olmayan konularda bile kadını ticarî reklam amacı olarak kullandırmıştır.
* Nikah dışındaki cinsel münasebetlere göz yummuştur. Kadın konusunda dinimizin kaynakları şunlardır:
* Allah'ın Kitabı Kur'ân. (Kur'ânı herkes kendi kafasına, re'yine, heva ve hevesine göre yorumlayamaz.
Sosyal zaruretlerin gereği her biriniz, himayeniz altında olmayan, aranızda evlilik yasağı bulunmayan, evlilik çağına gelmiş, hoşunuza giden özelliklere sahip yetim kızlardan, hür, dul kadınlardan ikişer, üçer, dörder nikâhlayın, nikâhlandığınızı tescil ve ilan edin.
Bu tür hallerde dahi evleneceğiniz hanımlar arasında adaleti sağlayamamaktan endişeniz olursa, bir tane ile veya meşrû şekilde sahip olduğunuz, üzerlerinde meşrû haklarınız ve otoriteniz ve kendileriyle düzgün insanî münasebetleriniz olan cariye ile yetinin.
Bu, aile düzeninizin bozulmamasına, geçimsiz bir hayat yaşamamanıza, geçim sıkıntısına düşmemenize, sorumluluklarınızın artmamasına, zulme meyilli kararlar vermemenize en yakın olan hayat tarzıdır.
Erkeklerin yüzde 85’i aldatıyor. Bu muhafazakâr kesimde ‘imam nikâhlı eş’, diğer kesimde ‘metres’ adını alıyor” diyor. 35 yaşındaki Üresin, çokeşliliğin neden yasalaşması gerektiğini anlattı:
‘Kadın ortada kalmaz’
“Erkek, bir başkasıyla imam nikâhı yapacağı zaman karısından izin almak zorunda değil. 4’üncü kadına kadar imam nikâhıyla evlenebilir. Ancak 2., 3. ve 4. eşler suiistimal ediliyor. ‘Boş ol’ dendiği zaman kadın ortada kalıyor. Bu nedenle çokeşlilik yasalaşmalı. Yasanın çıkması demek, erkeğin malvarlığına ortak gelmesi demek. Çokeşlilik dinimizde var. Herkes yapamaz ama yapana ‘Niye yaptın?’ diyemezsiniz, şirke girer. Kuran’da var.”
‘Çokeşli olurdum’
“Zengin, kariyerli, parası olan ve cinsel gücü fazla olan erkek çokeşliliği seçebiliyor. Hiçbir kadın fakir bir adamın ikinci karısı olmaz. Erkek, daha cilveli, daha çok gülen, cinsel anlamda kendisini mutlu eden kadına koşuyor. Erkek olsam, çokeşli olurdum.”
‘Erkek için haklı arayış’
“Bir erkek, kadında arkadaşlık, cinsellik, annelik ve ev kadınlığı arar. Bu özellikleri taşımıyorsanız, eşiniz tarafından aldatılmaya hazır olmalısınız. Erkek için bu haklı bir arayıştır. Bir ayrılık yaşaması durumunda yaşayacaklarının tahlilini sağlıklı yapan bir kadın, bence çokeşliliği kurtuluş olarak görmelidir. Boşandığında kaybedecekleri, kazanacaklarından fazla olan kadın, kalmayı tercih ediyor. Çokeşlilikte asıl ağır fatura erkeğe çıkıyor. Madden ve manen zarara uğruyor. Açıkça çokeşli olduğunu itiraf edenleri alkışlıyorum ve kutluyorum.”
‘Çarpık ilişkileri önler’
“Erkek, eşleri arasında gerek maddi, gerekse manevi açıdan adaletli davranmalı. Erkek adaletsizlik yaparsa, kendi cehennemini hazırlamış olur. Örneğin Kanuni Sultan Süleyman, dizide adaleti sağlayamıyor. Çokeşlilik, toplumdaki çarpık ilişkileri ve kızların evde kalma sorunlarının ortadan kalkması noktasında da ciddi rol oynayacaktır.”
‘Kadın itaat eder’
“Dayak ve aldatma bana göre boşanma sebebi değil. Türkiye’deki kadınların yüzde 80’i dilinden dayak yiyor. Yatak odasında mutlu olmayan kadın, her durumda problemlidir. Muhafazakâr kesimde kadın evde daha süslü, daha şık. Ailede mutluluğun sağlanmasının bazı şartları var. Kadın kocasına itaat etmeli. Erkek de karısına Allah’ın emaneti olarak davranmalı.”
Sibel Hanım “Önce zina yasaklanmalı... Şu anda olduğu gibi serbest bırakılmamalı...
Sonra da çok eşlilik gelmeli...” diyor.
"... Sibel hanıma katılıyorum: Yani, toplumda zaten belirli bir pratiği bulunan çok eşlilik, yasal açıdan serbest olmalı. Bu, zaten “ikinci eş” durumunda olan kadınları yasal haklara kavuşturacağı için, “feminist” bir adım da sayılabilir. Dahası çok eşlilik, “liberal” açıdan da savunulabilir. Çünkü liberalizm, bireylerin kendi hayatlarını kendi istedikleri gibi düzenlemelerini öngörür. Eğer bireyler kendi aralarında “çok eşli” olmaya rıza göstermiş iseler, devletin buna engel olmasının ne mantığı vardır? Üstteki soru Batı’da da tartışılıyor. Örneğin çok eşliliğin 130 yıl önce yasaklandığı ABD’de, Mormonlar gibi bazı dini gruplar bu konuda özgürlük istiyor, bazı liberal (özellikle “liberteryen”) çevrelerden de destek buluyorlar. Hele de “eşcinsel evliliğe” izin veren bir dünyada bu itiraz iyice anlam kazanıyor: iki adam birbiriyle evlenebiliyorsa, niçin bir adamla iki kadın evlenemesin?
Amerikalı hukuk profesörü Jonathan Turley’nin “Çok Eşlilik Yasaları Kendi İkiyüzlülüğümüzü Gösteriyor” (Polygamy Laws Expose Our Own Hypocrisy) başlıklı USA Today makalesi, bu konuda tartışma yaratmış yazılardan biri. Turley şöyle diyor: “Bireylerin, istedikleri sayıda partner ile istedikleri biçimde cinsel ilişkiye girebileceklerini anayasal bir hak olarak tanıyoruz. Dolayısıyla, bir insan çok sayıda partner ile yaşayabiliyor, hatta onlardan çocuklar yapabiliyor. Ama o partnerlere karşı yasal bir sorumluluk kabul edip de onları ‘eş’ edinirlerse, onları hapse atıyoruz !” Turley’in sözünü ettiği iki yüzlülük, Türkiye’de de bolca var: Konu “zina” olunca “yatak odasında devletin ne işi var!” diye köpürenler, o yatak odasına sayısız “nikahsız partner”le girme özgürlüğünü savunanlar, aynı mekana “nikah eşler”le girilmesine şiddetle karşı.
"... Sibel hanıma katılıyorum: Yani, toplumda zaten belirli bir pratiği bulunan çok eşlilik, yasal açıdan serbest olmalı. Bu, zaten “ikinci eş” durumunda olan kadınları yasal haklara kavuşturacağı için, “feminist” bir adım da sayılabilir. Dahası çok eşlilik, “liberal” açıdan da savunulabilir. Çünkü liberalizm, bireylerin kendi hayatlarını kendi istedikleri gibi düzenlemelerini öngörür. Eğer bireyler kendi aralarında “çok eşli” olmaya rıza göstermiş iseler, devletin buna engel olmasının ne mantığı vardır? Üstteki soru Batı’da da tartışılıyor. Örneğin çok eşliliğin 130 yıl önce yasaklandığı ABD’de, Mormonlar gibi bazı dini gruplar bu konuda özgürlük istiyor, bazı liberal (özellikle “liberteryen”) çevrelerden de destek buluyorlar. Hele de “eşcinsel evliliğe” izin veren bir dünyada bu itiraz iyice anlam kazanıyor: iki adam birbiriyle evlenebiliyorsa, niçin bir adamla iki kadın evlenemesin?
Amerikalı hukuk profesörü Jonathan Turley’nin “Çok Eşlilik Yasaları Kendi İkiyüzlülüğümüzü Gösteriyor” (Polygamy Laws Expose Our Own Hypocrisy) başlıklı USA Today makalesi, bu konuda tartışma yaratmış yazılardan biri. Turley şöyle diyor: “Bireylerin, istedikleri sayıda partner ile istedikleri biçimde cinsel ilişkiye girebileceklerini anayasal bir hak olarak tanıyoruz. Dolayısıyla, bir insan çok sayıda partner ile yaşayabiliyor, hatta onlardan çocuklar yapabiliyor. Ama o partnerlere karşı yasal bir sorumluluk kabul edip de onları ‘eş’ edinirlerse, onları hapse atıyoruz !” Turley’in sözünü ettiği iki yüzlülük, Türkiye’de de bolca var: Konu “zina” olunca “yatak odasında devletin ne işi var!” diye köpürenler, o yatak odasına sayısız “nikahsız partner”le girme özgürlüğünü savunanlar, aynı mekana “nikah eşler”le girilmesine şiddetle karşı.
*****************
Dinimizin kadın erkek münasebetleriyle ilgili başka hükümleri de vardır:
Dinimizin kadın erkek münasebetleriyle ilgili başka hükümleri de vardır:
1. İslâm, Batı'da olduğu gibi yabancı (nâmahrem) kadınlarla erkeklerin birbirlerine sarılarak, el ele tutuşarak dans etmelerine izin vermez.
2. Bir kocanın, karısını başka bir erkeğin kolları arasına teslim edip dans ettirmesi büyük bir günah, ayıp ve faziletsizliktir.
3. İslâm dini, kadınların erkeklerle birlikte mayolu olarak denize girmesine de asla izin vermez.
Kadınlar elbette camilere gelip vakit namazlarını cemaatle kılabilirler ama, bu ibadeti erkeklerle aynı saflarda karışık olarak yapamazlar. Şeriat bunu doğru bulmaz. Şeriatın doğru bulmadığı şey kesinlikle yanlıştır. Camilerin arka tarafında veya üst katlarında kadınlara ayrılmış yerler vardır. Hanımlar ve kızlar oralarda serbestçe, huzur ve rahat içinde, rahatsız edilmeden ibadetlerini yaparlar. Camilerde kadınların yerlerinin ayrı olması onları dışlamak veya aşağılamak değildir, aksine onlara değer vermek, hürmet etmektir.
Bugünkü Batı medeniyeti ile İslâm arasında kadın konusunda büyük uyuşmazlıklar bulunmaktadır.
Kural şudur: Bir konuda İslâm ile, Şeriat ile Batı medeniyeti arasında uyuşmazlık, anlaşmazlık, ihtilâf varsa haklı, doğru, isabetli, güzel, iyi olan İslâm'ın hükmüdür. İhtilâflı konuların birinde bile Batı medeniyeti haklı değildir. Tamamında İslâm ve Şeriatı haklıdır, doğrudur.
Batı medeniyeti kadını hürleştireyim derken onu nice konularda tahkir etmiş şeref, iffet ve namusunu ayaklar altına almıştır.
* Kadını seks aracı haline düşürmüştür.
* Bazı kadınlara resmî fuhuş vesikaları vererek para mukabilinde kendilerini satmalarına izin vermiştir.
* Aile bağlarını zayıflatmıştır.
* Nikah dışı birlikteliklere izin vermiştir.
* Hiç alâkası olmayan konularda bile kadını ticarî reklam amacı olarak kullandırmıştır.
* Nikah dışındaki cinsel münasebetlere göz yummuştur. Kadın konusunda dinimizin kaynakları şunlardır:
* Allah'ın Kitabı Kur'ân. (Kur'ânı herkes kendi kafasına, re'yine, heva ve hevesine göre yorumlayamaz.
Yüce Allah
(cc) kainatta her şeyi erkekli ve dişili olarak çift yaratmıştır. Evrende
gördüğümüz her şeyin bir eşini de beraberinde görürüz. Bütün canlılar aleminde,
her şeyin bir erkeği olduğu gibi bir de dişisi yaratılmıştır. Bu, Yüce Allah’ın
kurduğu bir sistemdir. İnsan da aynı kanun gereği çift olarak erkekli ve
dişili, kadın erkek olarak yaratılmıştır. Yüce Allah bu konuda şöyle buyuruyor:
“Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden
yarattık..” 1
“Düşünüp ibret alasınız diye her şeyden (erkekli-
dişili) iki eş yarattık.”2
Kur’an,
insan olması bakımında kadını erkekle eşit bir varlık olarak yaratmıştır. Allah
(cc) insanları daha huzurlu ve mutlu bir hayat sürmeleri için çift yaratmıştır.
“Allah sizi önce topraktan sonra nütfeden yarattı.
Sonra sizi çiftler (erkek-dişi) kıldı. O’nun bilgisi olmadan hiçbir dişi ne
gebe kalır ne de doğurur. Bir canlıya ömür verilmesi de, onun ömründen
azaltılması da mutlaka bir kitaptadır.”3
İlk insan ve
ilk Peygamber olan Hz. Adem (as)’i topraktan yaratan Yüce Allah, Hz. Adem (as)
dan da eşi Havva anamızı yaratmıştır. A’raf suresinde Yüce Allah (cc) şöyle
buyuruyor:
“Sizi tek bir candan (Adem’den) yaratan, ondan da
yanında huzur bulsun diye eşini (Havva’yı) yaratan O’dur. Eşi ile birleşince
eşi hafif bir yük yüklendi (hamile kaldı). Onu bir müddet taşıdı. Hamileliği
ağırlaşınca, Rableri Allah’a: “Andolsun bize kusursuz bir çocuk
verirsen muhakkak şükredenlerden olacağız”, diye dua ettiler”. 4
İslam’da,
erkekle kadın bir bütünün parçalarıdır. Biri diğeri için vazgeçilmez hayat
arkadaşıdır. İslamiyet’ten önce toplumda hak ettiği yeri alamayan kadın,
İslamiyet ile insana yakışır haklara, müstesna bir makama sahip olmuştur.
“Kendileri ile dostluk ve yakınlık kurmanız için kendi
cinsinizden eşler (hanımlar) yarattı. Aranızda sevgi ve merhamet peyda etmesi
O’nun varlığının delillerindendir ”5
İslam’da ilk
kadın tarafından işlenen ve erkeğin de işlemesine sebep olunan aslı günah
anlayışı yoktur. Hz. Adem ile Havva’nın şeytan tarafından müştereken
kandırıldığından bahseder.6 Erkek olsun kadın olsun her doğan kişi günahsız
olarak doğar, sonra işlediği fiiller sebebiyle sorumlu olur. Kadınlar hiçbir
zaman toplumsal bir nefretin odak noktasına yerleştirilmemiştir.
İslam Dini,
kadın hakları üzerinde titizlikle durmuş ve kadını, hiçbir nizam ve sistemin
veremediği müstesna bir makama sahip kılmıştır. Yüce Allah Kur’an-i Kerim’de
şöyle buyuruyor:
“(Erkeklerin kadınlar) üzerindeki hakları olduğu gibi
kadınların da erkeklerin ma’ruf şekilde lehlerine de hakları vardır. Erkeklerin
ise kadınların üzerine bir dereceleri vardır…”7
Peygamber (sav) Efendimiz de bu konuda şöyle buyuruyor
: “Dikkat ediniz! Sizin kadınlarınızın üzerinde, kadınlarınızın da
sizin üzerinizde hakları vardır. Kadınlarınızın, sizin üzerinizde olan hakkı
günün şartlarına göre onların yiyecek ve giyeceklerini sağlamanızdır” 8
İslamiyet’te
geçim yükü erkek ve kadın arasında paylaşılmıştır. Bir erkek hanımını tarlada,
fabrikada veya herhangi bir iş yerinde çalışmaya zorlayamaz. Kadın kendisi
isterse ve erkek de çalışmasına razı olursa, kadın kendisine uygun bir işte
çalışabilir.
Müslüman
kadının ev işi yapması, çoluk çocuğuna bakması bir ihsandır ve çok sevaptır.
Müslüman kadınlar bunu severek gönülden ve ibadet aşkı ile yaparlar.
Kadınlara
karşı iyi davranmak, tatlı ve yumuşak dille nazikçe konuşmak, kaba ve sert
hareket etmemek Allah Resulü’nün güzel ahlakındandır. Peygamberimiz (sav) şöyle
buyuruyor:
“Sizin en hayırlınız kadınlarına karşı huyu en iyi
olanlarınızdır. Ben de aileme karşı en hayırlı olanınızım. Kadınlara ancak iyi
insanlar güzel davranır, onlara karşı ancak kötü kişiler, ihanet eder.”9
Müslümanlıkta
kadın sultandır. Dinimiz kadına çok büyük değer vermiştir. Erkeğe de mesuliyet
yüklemiştir. İslamiyet’te kadın çalışmak, para kazanmak zorunda değildir. Evli
ise erkeği, bekar ise babası, babası da yoksa en yakın akrabası çalışıp onun
her ihtiyacını karşılamak zorundadır. Kendisine bakacak hiç kimsesi bulunmayan
kadına, devlet yardım sandığı bakar.
Peygamber
Efendimiz evlenilecek bir kadında aranacak olan özellikleri şöyle
belirlemiştir:
“Bir kadınla dört özelliği için evlenilir. Malı için,
asaleti için, güzelliği için ve dindarlığı için. Sen evlenirken dindar kadını
tercih et ki evin bereketle dolsun” 10
Resulüllah
(sav) Efendimiz biz erkekleri, kadınların hak ve hukukunu gözetmeye davet etmekte
ve bu konuda Veda Haccındaki meşhur hutbesinde şöyle buyurmaktadır:
“Kadınlarınız hakkında Allah’tan korkunuz. Şüphesiz,
onlar sizin yanınızda yardımcılarınızdır. Onları Allah’ın emaneti olarak
aldınız” 11
Başka bir Hadis-i Şerif’te ise; “Allah sizden,
kadınlara karşı iyi ve hayırlı olmanızı ister. Çünkü onlar, sizin analarınız,
kızlarınız veya teyzelerinizdir…” 12 buyurmaktadır.
Her kadın,
bir erkeğin ya kızıdır, ya kız kardeşidir, yahut hanımıdır veya onu doğuran
annesidir. Onun için kadınlara kötü şeyler reva görülmemeli, onlara layık
olduğu değer verilmeli, hürmet edilmelidir.
Erkek eşi
ile iyi geçinmeli, sinirli, hırçın ve ona karşı kırıcı olmamalıdır. Yüce Allah
(cc) bu konuda şöyle buyurmaktadır:
“Ey İman edenler! Kadınlara zorla varis olmanız size
helal değildir. Apaçık bir edepsizlik yapmadıkça, onlara verdiğinizin bir
kısmını ele geçirmeniz için de kadınları sıkıştırmayın. Onlarla iyi geçinin” 13
İslam’dan
önce Araplar kadına çok kötü muamele ediyorlardı. Kocası ölen kadını, onun
miras bıraktığı mal gibi telakki ediyorlar, kadın istemese bile onunla evlenme
veya onu başkasıyla evlendirme hakkına sahip olduklarını düşünüyorlardı. Kadını
kullanarak maddi menfaat sağlamak yoluna gidiyorlardı. Nisa suresi 19. ayet
bütün bu haksızlıklara son vermiş, kadına layık olduğu hakları getirmiştir.
Aile
yuvasının devamını sağlayacak temel prensibi… Erkekler eşleri ile iyi
geçinecekler, bunun için uygun ortamı hazırlayacaklardır. Eşin, mizacı, ruhi
yapısı ve karakteri dikkate alınmalıdır. Erkek, her şeyden önce eşine bir insan
olması açısından bakmalı, onun aile yuvasının temelini oluşturan iki temel
unsurdan biri olduğunu hatırdan çıkarmamalıdır.
Peygamber (sav) Efendimize bir adam soruyor: “Ey
Allah’ın Resulü! Kadınların erkekler üzerindeki hakları nelerdir? Peygamber
(sav) şu cevabı veriyor:
“ Yediğinden yedirmesi, giydiğinden giydirmesi
(kadının kocası üzerindeki hakkıdır). Sakın (eşinin) yüzüne vurmasın. Ona kötü
muamelede bulunmasın. Evin dışında onu terk etmesin.” 14
Hz. Aişe (ra) dan; “Resulullah (sav) Allah
yolunda savaş hali dışında, ne bir kadına ne de bir hizmetçiye, kısacası hiçbir
kimseye el kaldırıp vurduğunu görmedim” 15
Peygamber (sav) Efendimiz bir Hadis-i Şeriflerinde
şöyle buyuruyor: “Bana dünyadan güzel koku ve kadınlar sevdirildi.
Benim en mutlu anım ise, namazda olduğum zamandır.” 16
Kadın iyi
bir anne, iyi bir eş, iyi bir arkadaş, merhamet timsali, şefkat abidesi ve
hepsinden önemlisi Allah’ın en güzel bir şekilde yarattığı güzel, zarif, nazik
bir kul ve insandır..
1 Hucurat; 49 / 13.
2 Zariyat; 51 / 49.
3 Fatır; 35 / 11.
4 A’raf su.7 / 189.
5 Rum; 30 / 21.
6 Bakara su.2/34-36; Taha su.20/ 121.
7 Bakara; 2 / 228.
8 Tirmizi, Sünen, V.111 ; İbn Mace, Sünen, 1,594. (H.1851).
9 İbn Mace, Nikah, 50; Tirmizi. Rada. 11; Ahmet b. Hanbel, Müsned, II, 472. El-Camiu’s-sağır, c.2 s.11. H.4012.
10 Buhari. Nikah, 15; Ebu Davut, Nikah,2; Nesai, Nikah,13; Ahmet b. Hanbel, ll,428.
11 Ebu Davut, Menasik, 56; İbn Mace,Menasik,84.
12 El-Camiu’s-sağır, c.2 s.78. H.1647.
13 Nisa su. 4 / 19.
14 İbn Mace, Nikah, 3, l,594.
15 Müslim. Fedail. 79.
16 Nesai, İşretü’n.Nisa.1.
2 Zariyat; 51 / 49.
3 Fatır; 35 / 11.
4 A’raf su.7 / 189.
5 Rum; 30 / 21.
6 Bakara su.2/34-36; Taha su.20/ 121.
7 Bakara; 2 / 228.
8 Tirmizi, Sünen, V.111 ; İbn Mace, Sünen, 1,594. (H.1851).
9 İbn Mace, Nikah, 50; Tirmizi. Rada. 11; Ahmet b. Hanbel, Müsned, II, 472. El-Camiu’s-sağır, c.2 s.11. H.4012.
10 Buhari. Nikah, 15; Ebu Davut, Nikah,2; Nesai, Nikah,13; Ahmet b. Hanbel, ll,428.
11 Ebu Davut, Menasik, 56; İbn Mace,Menasik,84.
12 El-Camiu’s-sağır, c.2 s.78. H.1647.
13 Nisa su. 4 / 19.
14 İbn Mace, Nikah, 3, l,594.
15 Müslim. Fedail. 79.
16 Nesai, İşretü’n.Nisa.1.
DİNÎ VE RESMÎ
NİKÂHLAR CAMİDE YAPILSIN!
Geçtiğimiz günlerde AK Parti Kadın Kolları İzmir İl Başkanı Özen
Kızılırmak’ın, resmi nikâhların camide kıyılması gerektiği ve bu uygulamaya
geçilmesi için Diyanet İşleri Başkanlığı’na başvuracaklarını açıklaması ile
gündeme gelen, ülkemizdeki “resmî” ve “dinî” nikâh
ikilemisorunu, sıcak gündemin yoğun tartışmaları arasında kaybolup gitti...
Diyanet İşleri Başkanımız Sayın Mehmet Görmez ise, konuyla
ilgili olarak çeşitli yazılı ve görsel medyanın kendisiyle yaptığı
röportajlarda, “dini” ve“resmi” nikâh
ikileminden kaynaklanan sosyal sorunlara dikkat çekerek, dini nikâhın hukuki
bir geçerliliği olmaması sebebiyle özellikle kadınların yaşadığı mağduriyetleri
gündeme getirdi ve bu ikilemin ortadan kaldırılması gerektiğini söyledi.
Görmez, bu sorunu ortadan kaldırmaya yönelik hukuki düzenlemeleri yapacak
adresin Diyanet İşleri Başkanlığı olmadığını da ekledi. Yasalarda yapılacak
değişiklikler elbette TBMM’nin yetki alanında...
Hakikat şu ki; dinin, geleneğin ve hukukun güvence altına aldığı kadim ve
kutsal bir müessese olan “aile”nin kuruluşunu ilan eden nikâh işlemi
yani“evlilik akdi”, Cumhuriyet döneminde sekülerleşme adına
sadece belediye başkanlarının görev ve yetki alanına bırakılmış ve böylece dinî
nikâh“yasa dışı” konuma düşürülmüş olsa da, dindar olsun-olmasın,
evlenen çiftlerin neredeyse tamamı, resmi nikâh işlemlerinden sonra ayrıca bir
hocaya başvurup “dini nikâh”larını da kıydırmayı dini
duyarlılığın vazgeçilmez bir gereği olarak görmüşlerdir. Ancak, nikâh akdinin
“resmî” olanının zorunluve “dinî” olanının ise ihtiyara bırakılmış
olması yaman bir ikileme vücut vermiş; hiçbir hukuki
yaptırımı olmayan dini nikâh uygulaması her türlü istismara açık hale
getirilmiştir. İkinci evlilikleri ve özellikle de “kayıt dışı”denilebilecek
evlilikleri gerçekleştirmek için başvurulan dini nikâh uygulamasının, bütün
imanî-vicdanî ve toplumsal yaptırım gücüne rağmen ve Diyanet Teşkilâtı, din
görevlilerini resmi nikâhı olmayanların dinî nikâhlarını kıymamaları konusunda
sıkı uyarılarda bulunmasına rağmen, zaman zaman kötü niyetli insanların
istismarına kapı aralayan ve özellikle de kadınların ve çocukların trajik
mağduriyetleri ile sonuçlanan bir “meşruiyet aracına” dönüştürüldüğü
bir gerçektir.
İşte bu tür istismarlara ve mağduriyetlere fırsat verilmemesi ve evlenecek
çiftlerin resmi nikâh - dini nikâh ikileminden kurtarılması
için nikâh işlemlerinin tek çatı altında toplanması artık bir
zorunluluk haline gelmiştir. Böylece, zaten dinî duyarlıkları gereği dinî
nikâhlarını kıydırmak için mahalle veya köy imamlarına başvuranlar, resmi
işlemlerinin de İlveya İlçe Müftülükleri bünyesinde
ya da Diyanet İşleri Başkanlığı’nca belirlenecek camilerde kayıt
altına alınması ile; bir de belediye nikah bürolarına başvurma külfetinden de
kurtulmuş olacaklardır.
Ancak, bu durumda iki türlü tepkinin ortaya çıkması muhtemeldir:
Bu tepkilerden birincisi, “İslamofobik” duygulardan
kaynaklanan ve genellikle “laiklik elden gidiyor” biçiminde
dışa vurulan bildik statükocu ve gerici bir tepki olabilir ki, bu refleks artık “tarih
dışı” kalmıştır. Kaldı ki, çoğu Avrupa ülkeleri başta olmak üzere
Hıristiyan dünyanın tamamında nikâhlar kiliselerde kıyılmakta ve bundan dolayı
da “laiklik elden gitmemektedir” (!).
İkinci tepki ise, statükocu muhafazakâr kesimden gelebilir ki; bu da“camide
nikâh mı olurmuş, bu uygulama da nereden çıktı?” türünden bir
söylemle gündeme gelebilir. Bu ikinci muhtemel tepkinin önünü alacak açıklama
da Diyanet İşleri Başkanı Sayın Mehmet Görmez’den geldi:“Peygamberimiz
(s.), Hz. Ali (k.v) ve Hz. Fatıma’nın (r.anhâ) nikâhlarını bizzat Mescid-i
Nebi’de kıymıştır.”
Efendimizin (s) bu uygulamasına yeniden dönülmesi yani nikâh işlemlerinin
camide yapılması ile ve hatta fiziki yapısı müsait olan camilerin altında veya
yanında düğün merasimlerinin icra edilmesi ile,“camilerin yeniden hayatın
merkezi haline gelmesi” yolunda önemli bir adım atılmış olmaz mı?
Dahası, İl ve İlçe Müftülükleri bünyesinde oluşturulmaya başlanan “Aile
İrşat ve Rehberlik Büroları”nın, imamlara gerekli rehberlik eğitimi
verilerek mahalle ve köy camilerine kadar yaygınlaştırılması ile, kutsal
aile kurumumuzun da içinde bulunduğu badireden kurtarılmasına ciddi
bir katkı sağlanmış olmaz mı? Düşünün; nikâh akdi ile yeni bir yuva
kuran çiftlerin, aralarında çıkabilecek sorunları da, nikâhlarını kıyan ve
gerekli dinî ve ilmî donanıma sahip bulunan imam efendiye
başvurarak çözmeleri çok yerinde, isabetli ve netice alıcı bir hareket tarzı
olmaz mı?
İmdi, bütün siyasi partileri ve sivil kuruluşları, her türlü ideolojik ve
siyasi hesabı, korku ve kuşkuyu bir yana bırakarak, bu dinî-resmî nikâh
ikilemine son vermek için harekete geçmeye davet ediyoruz.
YENİ AKİT / ABDULLAH YILDIZ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder