Gerçek şu ki, olağanüstü durum tespitlerinden hiç hazzetmem. Bu tür yorumların birbirimizi anlama çabasını sakatlayacağından korktum hep.
Fakat maalesef durum bu!
Artık adını koymak zorundayız.
Türkiye neokolonyal bir saldırı altında.Olağanüstü günler yaşıyoruz. Türkiye aynı anda hem dış, hem de iç savaşla tehdit ediliyor.
Böylece bu ülke halkının siyasal direksiyonu elinde tutma iradesine kalıcı biçimde diz çöktürmeyi amaçlıyorlar.
İşte tam da bu yüzden...
Normal zamanlarda kimsenin ciddiye almayacağı tezler içerden ve dışarıdan topyekûn bir medya harekâtına dönüştürülüyor.
***
Keşke bütün bunlar sadece histerik bir sosyal tezahür olsaydı!
Oysa iş ciddi.
Türkiye'nin IŞİD'e destek olduğu tezinin nasıl bir virüs gibi yayılıp zihinleri esir aldığını gördük.
Bu kadar eğreti bir iddia üzerinden devasa bir kamplaşma yaratılmaya çalışıldığını inkâr edemeyiz.
Şimdi de başka korkular devreye sokulmak isteniyor.
Neymiş, bütün dünya Türkiye'nin NATO'dan atılması gerektiği fikrinde birleşmeye başlamış.
Neymiş, Türkiye'nin yakında dünyaya satacak ne malı kalacakmış, ne de aklı!
Yani pek eskiden beri bildiğimiz dışı ulusalcı, içi ezik Batıcı dil ve "bizi yakacaklar!" tehdidi!
Hesap açık...
İlk sıkıntıda çoluk çocuk yurtdışına yerleşecek tuzu kuru medya derebeyleri akılları sıra halkı korkutup sokağa itecekler...
***
Geçen ilkbaharda "Yeni kolonyalizm kapımıza gelip dayandı" başlıklı bir yazı kaleme almıştım, hatırlayacaksınız.
Orada şunu söylüyordum...
Siyasal ve kültürel oryantalizm bitti. Doğu'nun "renk"leri, yerel farklar, Müslümanların gelişme projeleri Batı için faydasını kaybetmeye başladı. Batı, kendisine benzediğini düşündüğü beyazları kolonlaştırarak dünyayı dizayn etmeye hazırlanıyor.
Bu kader mi peki?
Hayır! Elbette değil.
Her madalyonun bir de arka yüzü var. Karamsarlık gereksiz.
Ancak bu saldırıyı püskürtmek ve neo-kolonyal projeyi rafa kaldırtmak için çok çalışmak zorundayız.
İlk iş entelektüel ve siyasi donanımımızı güçlendirmek olmalı.
SABAH / HAŞMET BABAOĞLU
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder