Bizleri yoktan var eden, küçükken büyüten, zayıfken kuvvetli bir hale getiren, kulaklarımız hiçbir şey İşitmezken bizlere sesleri işittiren, fakirken bizleri zenginleştiren, cahilken bizlere dinimizi öğreten, dalaletteyken bize hak yolunu gösteren Allah’a sonsuz hamd ve senalar olsun.
Vermiş olduğu onca nimetlere şükürler olsun. Ondan başka sözü dinlenilecek ve itaat edilecek kimse yoktur. O tektir ve birdir.Eşi ve benzeri asla yoktur.
Ve Ben şahitlik ederim ki; Muhammed(s.a.v), onun kulu ve resulüdür…
Şu zamanımızda batılın ve küfrün sesi her zamankinden daha çok çıkmakta her yerde bu batıllık ve küfür kol gezmektedir. Nitekim her yerde sözü geçerli ve sözüne itibar edilen de batıldan başkası değildir. Çünkü medya sahiplerini; batıl ehli oluşturmaktadır. Aynı zaman da her tarafta kendi ideoloji ve propagandalarını yapanlarda batılın müessesleridir ve küfrün kurumlarıdır. Fakat bütün bunlara rağmen bu batıl ehlinin seslerinin her yerde duyulması ve her yerde batılın üstün olması bizim hak ehli, müminler olarak hakkı müdafaa edemememizden kaynaklanmaktadır. Biz hak ehli olan müminler olarak hakkın taraftarlığını yapabilsek ve her yerde hakkı anlatabilsek şüphesiz batıl ehlinin sesi kısılacaktır ve nihayet batıl davalar güdenler yok olacaktır.
Biz müminler davamızı gereği gibi savunmuyoruz. Batıl ehli ise tam bunun tersine bizim yapmamız gerekeni yaparak her yerde batıl davalarını anlatıyorlar ve savunuyorlar. (Mesela bir pkk taraftarı düşünelim; hepimiz zaman zaman şahit oluyoruz, batıl davaları uğruna kendilerini feda edebiliyorlar ya da aylarca senelerce dağlarda, aç susuz ve zor şartlar altında ölümle yüz yüze gelebiliyorlar. Bir başka örnek ise; batıl ehli olan, siyasi bir görüşe tabii olan kişiyi göz önüne getirelim. Nice kimseler var ki, batıl davaları için kapı kapı gezip oy isteyebiliyorlar ve bunu yaparken de ellerlinde ne var ne yok harcayabiliyorlar)
Biz, müminler olarak hak davanın güzelliklerini ve bu davanın ilahi bir dava olduğunu insanlara anlatabilsek mutlaka batıl zail olacaktır. Batıl ehli ve küfür ehli her yerde batıl davalarını anlatıyorlar ve bu uğurda elinden gelen gayreti gösteriyorlar. Hatta batıl gayeleri uğruna, ellerinde olan değerli ve değersiz her şeyi feda etmekten hiç çekinmiyorlar.
Bu batıl ehli sadece davalarını başka insanlara ulaştırmakla da kalmıyor. Kendi taraftarlarını bu batıl davaya sımsıkı sarılmaları ve sebat göstermeleri için ellerinden gelen gayreti de gösteriyorlar. Dolayısıyla kendi taraflarını batıl davalarına sahip çıkmaya, boş hedeflerine ulaşmak için yapılması gerekenlerin yerine getirilmesi ve bu davaya karşı vefakâr olmaya ve görevlerini yerine getirmeye çalışmaktan da hiçbir zaman uzak kalmıyorlar. Bütün bu batıl ehlinin varmaya çalıştıkları gaye ise ancak bir seraptan ibaret ve içi boş bir vaatten ibaret olduğunu da unutmamak gerekiyor.
Ey kardeşim! Yoksa sen İslam dininin her zaman düşmanları olduğunu ve İslam dinini yok etmeye çalıştıklarını unuttun mu? Batıl ehlinin, İslam aleyhinde çalıştıklarını ve her an bir plan ve hile içerisinde olduklarını unuttun mu?
Batılı önderlerin dillerinden düşmeyen meşhur bir söz vardır; İslam dinini yok edin ki, Müslümanlar yok olsun…
Yoksa sen bir Müslüman olarak bu düşmanlığa son vermeyi hiç düşünmüyor musun? Yoksa sen Allah ve resulüne karşı savaş açılmasına göz mü yumuyorsun?
Kardeşim!
Dünyanın dört bir tarafında boğazlanan Müslümanları hiç mi görmüyor musun? Yoksa bunlar seni hiç mi rahatsız etmiyor? Müslümanların kanlarının bir deniz suyundan daha ucuz hale gelmesi de mi seni hiç üzmüyor? Yeryüzünde müminleri koruyacak, barındıracak bir devletin olmaması seni hiç mi alakadar etmiyor? Yoksa Allahın sözünün hâkim kılındığı ve Allahın kanunlarını yürürlükte tutulduğu bir devleti hiç mi özlemiyorsun?
Sevgili kardeşim! Allahın dini için ne yaptın?
Aslında bu soruyu her zaman kendimize sormamız ve bu sorunun cevabını samimi bir şekilde vermemiz gerekiyor. Dolayısıyla bu sorudan hiç bıkmamız ve hiçbir zaman tekrarlamaktan kaçınmamamız gerekiyor. Çünkü bizim gayemiz ve davamız; İslam dininden başkası değildir.
Bizim yaratılış gayemiz; dinimizdir, dinimizin yeryüzünde hâkim olmasıdır. Her zaman yapmamız gereken bu gerçeği kalplerde canlı tutmak ve bu dinin yeryüzünde hâkim kılınması için mücadele etmektir.
İşte bu dinin yeryüzünde hâkim olması uğruna; Âdem(a.s)lar yorulmuştur. Nuh (a.s)lar gece gündüz davette bulunmuştur. İbrahimler(a.s) ateşlere atılmıştır. Musa(a.s)lar denizle baş başa kalmıştır. Yusuf(a.s)lar üç beş kuruşa satılmış ve zindanlarda senelerce kalmıştır. İsmail (a.s)lar kesilmek için yatırılmışlardır. Zekeriya (a.s)lar testereyle kesilmiş ve Yahya (a.s)lar koparılmıştır. Eyüpler (a.s) birçok zorluk ve sıkıntılar çekmiştir. İsa (a.s) bundan dolayı çarmıha gerilmiştir. İşte bu uğruda Muhammed (as.)lar çile çekmiş ve eziyetlere maruz kalmıştır…
“Siz, insanlar için ortaya çıkarılan, doğruluğu emreden, fenalıktan alıkoyan, Allah'a inanan hayırlı bir ümmetsiniz…” (Al-i İmran 110)
“İsteyen, istemeyen, hepiniz savaşa çıkın. Allah yolunda mallarınızla, canlarınızla cihat edin. Bilirseniz bu sizin için hayırlıdır.” (Tevbe 41)
Sevgili kardeşim!
Acaba şöylece kendimizi hesaba çekip; dinimizin gönüllerimizdeki yerine baktık mı hiç? Acaba bir gün kendimize ben kendi dinim için ne yaptım diye sorduk mu? Acaba dünyamız için çalıştığımız kadar ahretimiz için hiç çalıştık mı?
Hiç düşündük mü acaba dünyamız için ne kadar çalışıyoruz ve ahretimiz için ne kadar çalışıyoruz bunun hesabını hiç yaptık mı? Acaba dünyamıza verdiğimiz önemi ahretimiz için veriyoruz mu?
Yeri gelmişken burada İslam dininin anlatıldığı bir konferansa katılan Hıristiyan bir kadın aklıma geldi. Bu kadın İslam dininin anlatıldığı konferansı kısaca dinledikten sonra kendini şöyle demekten alıkoyamamış; sizin şu İslam dini hakkında anlatmış olduklarınız şayet doğru ise kuşkusuz sizler zalim Müslümanlarsınız.
Kadına; neden diye sorulunca, kadın şu cevabı vermiş; Çünkü siz Müslümanlar, Allahın dinini yeryüzüne hâkim kılmak ve insanlara anlatmak için gereği gibi çalışmamızsınız ve verilmesi gereken mücadeleyi vermemişsiniz.
Bundan da öte bir davetçiden işitmiş olduğum bir kıssayı sizinle burada paylaşmak isterim. Bu davetçi Afrika’nın balta girmemiş ormanlarına bulunan küçük bir köye çok zor bir yolculuk yapmış. Köy ormanların ve çok büyük dağların arasında üç beş haneli küçük bir köy imiş. Yolculuk yapmış olduğu araba güçlükle yol alırken araba yirmi km. den daha fazla hız yapamayacak şekilde yollar bozuk ve tehlikeliymiş. Büyük zorluk ve sıkıntılardan sonra güneşin insanları kavurduğu, gönüllerin daraldığı sıcak bir günde davetçi ulaşmak istediği köye doğru yol alırken birde bakmış ki eşeğin üzerinde, boynunda büyük bir haç takılı Avrupalı bir kadınla karşılamış. Bu kadın; her taraf sinek ve haşaratla dolu bir yerde, toz ve dumanla dolu bir ortamda, üstü başı perişan bir halde elinde bir dürbün olan bu kadın kendine yöneltilen; siz burada ne arıyorsunuz? Sorusuna şöyle cevap vermiş; burada bulunan küçük bir köyde, küçük bir kilise içerisinde iki senden beri insanları Hıristiyanlığa ve haçça davet ediyorum.
Nitekim Hıristiyan kadından bu cevabı duyan davetçi arkadaşım çok şaşırmış. Bu sözden sonra arkadaşım bana şöyle dedi; Ya rabbi! Bizler facirin şerrinden ve nefisimizin aczi yetinden sana sığınırız…
Sevgili kardeşim! Acaba sen az dahi olsa dinine ne gibi bir hizmette bulundun?
Acaba sen herhangi bir yakınına veya arkadaşına ya da çevrende bulunan bir insana dinlemiş olduğun bir sohbeti dinlettin mi? Ya da bildiğin bir meseleyi anlattın mı? Yahut okumuş olduğun bir kitabı hediye olarak insanlara verdin mi?
Kardeşim!
Şunu iyi bil ki, şu yaşamış olduğumuz toplumda fısk ve fücur bir günde her yeri kaplamadı. Fısk ve fücurun yayılması müminlerin insanların ellerinden tutmaması ve kötülüklerin önüne geçmemesi sebebiyle her tarafı kapladı. Bunun sebebi; yapılan ve yayılan kötülüğe bir müminin susması ve sesinin çıkarmamasıdır. Bundan dolayı bu münkerlere ses çıkarmayan kimseyle, bu kötülüğü yapan kimse arasında günah noktasında fark yoktur.
Ancak bu sorumluluktan kurtulacak olan kişiler; emri bi-l marufu ve nehyi ani-l münkeri yerine getiren kişilerdir.
Kardeşim! acaba şimdi kölükte ortak olduğunun farkına vardın mı?
Mümin kardeşim! Toplumumuzda insanların kafalarını karıştıran, akıllarını bulandıran, batıl inançlar aşılayan insanlar oldukça çoktur.
Acaba sen bir mümin olarak bütün bu şer odaklarına karşı mücadele vermeye hazır mısın? Batıl ehli, davalarına sahip çıkarken, insanları batıl davalarına çağırırken, sen acaba hak olan davaya insanları davet edecek misin?
Ey kardeşim!
Bu din, Allahın dinidir. Sen bu dine kendini nispet ederek bu dinin –Allahtan sonra- sahibi olduğunu sen dile getirdin ve bunu kendi dilinle sen söyledin.
Acaba sen bu dine hizmet etmeyeceksen, kim bu dine hizmet edecek?
Her mümin Allahın dinini kıskanmalıdır. Yani Allahın dininin yeryüzünde hâkim olmaması bir müminin kıskandırmalıdır. Bir mümin kendini bu davaya ve bu gaye ye adamalıdır. Bu gaye uğruna yaşayan bir mümin ancak Allah’ı sevdiğini iddia edebilir. Aksi takdirde bir müminin Allah’ı sevdiğini iddia etmesi boş bir iddiadan ibarettir. Kim Allahın dini için hiçbir endişe taşımazsa işte o kimse cahil ve Allah’a kul olmaktan çok uzak olan kimsedir.
Kardeşim!
Sen hiç denizlere ve okyanuslara bir bakmaz mısın? Okyanusların ve denizlerin o büyük dalgalarının Allahın dininin yeryüzüne hâkim kılınmamasından ötürü şaha kalktığını ve coştuğunu hiç görmez misin?
İşte bütün bunların hepsinin sebebi Allahın dininin insanlara hükmetmemesinden dolayıdır.
Sen Allahın dini için ne yaptın?
Sevgili kardeşim!
Acaba sen Hıristiyan müesseslerinin bağış olarak insanlardan topladığı paranın ne kadar olduğunu biliyor musun?
Bu miktar bir yılda 193 milyar doları bulmaktadır. Hıristiyan dernek ve kuruluşlarının sayısı bugün 23300 civarındadır ve bunların hepsi faal durumdadır. Misyoner yetiştirip yurt dışına misyoner gönderen müesseselerin sayısı ise 4500 dolayındadır. Bir yılda basılıp dağıtılan İncillerin sayısı 178.317.000 dir. Dünya üzerinde misyonerlik çalışmalarını devam ettiren radyo ve televizyonların sayısı 3200 civarındadır.
Medya kuruluşları bugün var güçleriyle, insanların sahip olmuş oldukları İslam fıtratını bozmaya çalışmaktadırlar. Bu küfrün ve zulmün elindeki en büyük silahlardan birisidir. İnsanlara dizi, film veya sinema diye sunulan bütün rezaletlerin asıl hedefi; yaratılış gayelerini insanlara unutturmamak ve yaratılış gayesini insanlara anlatanlara da mani olmaktır.
İnsanlara film ve dizilerde sunulan rezil ve aşağılık hayat şekilleri, örnek hayat şekilleri olarak insanlara öğretilmektedir ve bu tür hayat şekilleri insanlara özendirilmektedir. Bütün bu rezalet fışkıran kanalların asıl hedefi hayvanca bir yaşam şeklini insanlara aşılamaktan ibarettir. Böylelikle harama bakmak; haram olmaktan çıkmış, zina; flört, arkadaşlık veya başka göz boyayıcı isimlerle isimlendirilir olmuştur. Nitekim Allahın koymuş olduğu ölçüler unutulmuş ve insanların koymuş oldukları ölçüler her şeyde esas sayılır olmuştur.
Sen Allahın dini için ne yaptın?
Güzel kardeşim! Sen başlarında bir peygamberin bulunduğu memleketin içinde yaşayan hüdhüd kuşunun haline hiç görmez misin? Bu küçük kuşun yaşamış olduğu yerde bir peygamber yaşamasına rağmen benim davet çalışması yapmama gerek yok, Allahın dini için koşturmama gerek yok dememiştir. Nitekim yaratılış gayesi doğrultusunda Allahın dinine hizmet etmek için yola çıkmıştır. Yolda Allahın dışında güneşe tapan bir kavim görmüştür. Bu kavmi gören hüdhüd ne yapmıştır?
Günümüzdeki; biz Müslüman’ız deyip yan gelip yatan, olup biten dinsizliklere rağmen sessiz kalan Müslümanlar gibi meseleyi kulak arkası yapmamış ve hemen harekete geçmiştir. Bu görmüş olduğu sapıklığı Allahın nebisi Süleyman (a.s)’a haber vermiştir. Bu haberi verebilmek için uzun bir yol kat ettiğini ve yorulduğunu da unutmamak gerekir.
Burada meselenin en mühim yönü; bu kuşun hiçbir sorumluluğu olmamasına ve Allah tarafından hiçbir emir almamasına rağmen böyle bir görevi yerine getirmesidir. Acaba biz müminler sorumlu ve görevli olmamıza rağmen neden Allahın dini için harekete geçemiyoruz ve Allahın dini için bir katkıda bulunmuyoruz? Yoksa bir kuş kadar da mı aklımız yok! Nitekim bu küçük kuş sayesinde büyük bir kavim Allahın dini ile tanışmış ve nihayet iman etmişlerdir.
Acaba sen mümin kardeşim! Allahın dini için bu kuşun yaptığının ne kadarını yaptın?
İşte Allahın dinine hizmet etmenin ve dinin yeryüzünde nefes alan herkese ulaşması için çaba göstermenin, ne zamanı ve nede mekânı vardır. Bu din zamanlar ve mekânlar üstüdür. Yani bu dine hizmet etmek ne geçmiş zamanlarda geçmiş kavimlerle sınırlı kalmıştır ve nede kıyamete kadar belli bir insan topluluğuyla sınırlı kalacaktır.
Mümin kardeşim!
Allahın dinine hizmet etmekle sorumlu olanlar sadece âlimler ve davetçiler değildir. Bütün müminler Allahın dinine hizmet etmek ve bütün müminlerin Allahın dininin yeryüzünde hâkim kılınması için çaba göstermeleri gerekmektedir. Her bir mümin Allahın dinine intisap etmekle bu sorumluluğu üzerine almış demektir. Dolayısıyla bir müminin zaman zaman yapmış olduğu hatalar veya bir kısım hayatındaki eksiklikler, bu yoldan kendisini asla alıkoymaması gerekmektedir. Çünkü müminin görevi; Allahın dinini yaşamak ve yeryüzünde Allahın dininin yaşanması için mücadele vermektir.
Zaten müminin dinine hizmette bulunması, müminin günahlarının silinmesine ve kötülüklerinin azalmasına da katkıda bulunur.
Öyleyse sen ey Müslüman kardeşlim! Allahın dinin için ne yaptın?
Kuşkusuz peygamber efendimizin (s.a.v) üzerinde çokça durduğu ve önemle durduğu hususların başında müminlerdeki davet ruhunun canlandırılması gelmektedir. Dolayısıyla peygamber efendimiz; bir müminin, dini için endişe taşıması, davetçi bir ruha sahip olması için elinden gelen gayreti göstermiştir. Nitekim peygamberimizin davetinin ilk başlangıcında İslam’a giren H.z Ebu Bekir’in(r.a)eliyle daha sonra cennetle müjdelenecek olan beş kişi İslam’a girmişti.
İşte canlı örnekleri de ortadadır; Kuveytli davetçi Abdurrahman Es samıt’in davetiyle Afrika’nın balta girmemiş ormanlarında yaşayan insanlardan binlercesi Müslüman olmuştur. Bir başka örnek ise kendisi sakat ve oturaktan kalkamayan bir mümine kadın olmasına rağmen internet aracılığıyla onlarca kişiyi İslam la tanıştırmıştır. Bunların yanında mısırlı bir genç tanıyorum kendisi vesilesiyle internet üzerinden yüzlerce Hıristiyan Müslüman olmuştur.
Bir hadisi şerifte şöyle buyrulur; Kim bir hayra delâlet ederse onu yapanın ecri (kadarı) da kendisine devamlı ecir olarak gelir” Müslim
“Allah'a yemin ederim ki senin vasıtanla, bir tek kişinin hidayete ermesi senin için kızıl develerden daha hayırlıdır” ...(Müttefekun aleyh)
İşte tarih boyunca bütün âlimler ve davetçiler bunun için çalışmışlar ve insanları Allahın dinine davet etmişlerdir. Örnek alınacak ve tabii olunacak insanlar kuşkusuz âlimler ve davetçilerdir. Âlimler ve davetçiler insanların karanlıktan nura çıkmaları için, karanlığın içinde çevresini aydınlatan bir kandil mesabesindedirler. Şüphesiz âlimler insanların yolları ve güzergâhlarını tayin ettikleri bir yıldız gibidirler. Sanki onlar güneşin etrafına saçmış olduğu parıltılardır.
Allahın dini sadık, samimi ve rabbani âlimler ve davetçiler sayesinde ayakta kalır. Allahın elçisinin sünneti onların vesilesiyle ihya edilir ve sünnetin sancağı onların sayesinde yükseklere çekilir. İslam’ın izzet ve şerefide âlimler ve davetçilerle korunur çünkü onlar peygamberlerin varisleridir.
Ey kardeşim! Sende bir davetçi ol ya da bir davetçi olmak için çalış. Elinden geldiğince, gücün yettiğince insanları Allahın dinine davet et ve insanları Allahın emirlerine uymaya ve nehiylerinden de sakındırmaya çalış.
Kardeşim!
Sen davetini her yerde gerçekleştirebilirsin. Bir evde veya iş yerinde ya da okulda her yerde Allahın dinine katkıda bulunmaya çalışabilirsin. Bazen kaleminle ve bazen de aklınla, düşüncenle yahut malınla veya katkı sağlayabileceğini düşündüğün her hangi bir vesileyle bu davete destekçi olabilirisin.
Bir hadisi şerifte; “Benden bir ayet dahi olsa insanlara ulaştırınız, tebliğ ediniz” buyrulmuştur.
Kardeşim! Allahın dini için ne yaptın?
Ümit ederim ki, ele almaya çalıştığımız bu kısa hatırlatma sana fayda verir ve içindeki o küçük kıvılcımların tutuşup büyümesine sebep olur. Ayrıca bu kısa hatırlatmamız ümit ederim ki, bizim dünyaya bağlılığımızı azaltır, tembellikten ve miskinlikten kurtulmamıza vesile olur. Bununla birlikte yaratılış gayemiz olan dinimize karşı sorumluluklarımızı yerine getirmemiz için bir lokomotif olur.
Unutma ki kardeşim ömür bitiyor, sermaye tükeniyor. Yolun sonu gün ve gün yaklaşıyor. Sermaye bitmeden, yol sona ermeden üzerimize düşen görevleri yerine getirelim.
ALLAHIN DİNİE NASIL HİZMET EDEBİLİRSİN?
1- Öncelikle Allahın dinine hizmet etmek istiyorsan yapman gereken; evini İslami bir ev yapmak, aile fertlerinin tevhidi bir hayat sürmeleri için onların akidelerini düzeltmek olmalıdır. Yani evin temeli İslam temelleri üzerine bina edilmelidir ve cahiliye kalıntıları üzerine bina edilmemelidir. İslami bir yuva ise bütün güzelliklerin etrafa saçıldığı ve bütün rezaletlerle savaşıldığı bir yuva haline getirilmelidir.
2- Mümin kardeşlerinle bir araya gelmelisin ve İslam davetinin insanlara ulaşması için onlarla birlikte çalışma yapmalısın. Hikmet ve güzel bir basiretle hareket edip insanlara Allah’ı anlatmakla işe başlamalısın. Atasözünde dendiği gibi; bir elin nesi var iki elin sesi var. Dolayısıyla kişi müminlerle birlikte olarak Allahın dininin yeryüzünde ikamesi için endişesini müminlerle paylaşması gerekir.
3- İnsanları Allah rasululun (s.a.v) sünnetini yaşamaya çağırmalısın. İnsanları iyiliklere, güzelliklere davet etmelisin. Bu konuda mühim olan olumlu olman ve insanların senden bir kötülük görmemesini sağlaman ayrıca insanların elinden ve dilinden emin olmalarıdır.
4- Dinini öğrenmek için her zaman kendine vakit ayırman gerekir. Zira ilimsiz ve bilinçsiz bir din anlayışı kişiyi helaka götürür. İlim öğrenmeyi ise âlimlerin ve davetçilerin dizlerinin yanında yapmaya çalış. Nitekim kişi cahil olduğu bir konuda başkalarına asla yardımcı olamaz.
5- Günah işlememeye çalış ve işlemiş olduğun günahlarından dolayı Allahtan bağışlanma dile. Nasuh bir şekilde tövbe et. Bil ki, İsrail oğullarından bir kişinin işlemiş olduğu günah sebebiyle yetmiş bin kişinin yağmurdan mahrum kaldığı unutma.
6- Allah resulüne(s.a.v)itaat et ve asla ona muhalefet etme. Zira uhud savaşının kaybedilmesinin yegâne sebebi Allah resulüne (s.a.v) i taat edilmemesiydi ve emrinin yerine getirilmemesiydi.
7- Sözlerinde, amellerinde, hareketlerinde ihlâslı ve samimi ol. Kesinlikle doğruluğu elden bırakma.
8- İslam ahlakı ile ahlakını güzelleştir ve bil ki; kişinin davranışları, sözlerinden daha tesirlidir.
9- İnsanları güzel hikmet ve basiretle Allahın dinine davet et. Bil ki, sen olsan da olmasan da Allah dinine yardım edecektir. Allahın dinine yardım etsen de etmesen de Allah mutlaka dinine yardım edecektir. Sen bundan dolayı Allahın dinine yardım etmekle şereflenmeye çalış. Zira Allahın sana asla ihtiyacı yok fakata senin Allah’a sonsuz bir ihtiyacın var olduğunu hiçbir zaman unutma.
10- Hayra ve dine çağıran arkadaşlar edin kendine. Allahın mümin kulları ile beraber ol. Böylelikle arkadaşın sana yaratılış gayeni unuttuğunda hemen dinini hatırlatsın. Ayrıca Allahın dinin anlattığında da sana yardım etsin. Aynı zaman da arkadaşın sana eksiklerini, hatalarını anlatsın ve böylelikle kurtulanlardan olabilesin.
11- Yumuşak ve ağırbaşlı ol. Muamelelerin de Hilmi elden bırakma ve asla kırıcı olma. Bağışlayıcı ve affedici olarak İslam’ın güzelliklerini insanlara göster. Bil ki; güler yüzlülük ve yumuşaklık kalplerin anahtarıdır.
12- Malını, Allah yolunda infak et zira hayra öncülük etmek ve örnek olmak aynı hayrı yapmak gibidir.
13- Her zaman duaların da Allahtan yardım dile. İslam’ın izzete kavuşmasını, müminlere ve mücahitlere yardım etmesini Allahtan iste. Rabbani, mümin davetçilerin başarıya ulaşması için dua et. Allahtan dinine hizmet edenlere yardım etmesini iste.
14- Allah beni ve seni bu dine hizmetkâr kılsın ve mahşerde nebilerle, sıdıklarla birlikte haşretsin… Âmin.
En güzel salât ve selamlar önderimiz ve rehberimiz olan Muhammed (s.a.v) üzerine ve ona en güzel şekilde tabi olanlara olsun
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder