Allah cömert insanı sevindirir ve kullarına sevdirir
Güzel ahlâkın en iyi şekilde izhar ettiği özelliklerden biri de şüphesiz cömertlik duygusudur.
Güzel ahlâkın en iyi şekilde izhar ettiği özelliklerden biri de şüphesiz cömertlik duygusudur.
Rabbimiz'in Kur'an'da övdüğü ve emrettiği cömertlik, kişinin kalp âlemine birçok güzel haslet kazandırır. Öncelikle cömert kimseyi Allah sever ve kullarına sevdirir. Sonunda cömert kimse cennete yakın, cehennemden uzak olur:
"Mallarını gece ve gündüz, gizli ve âşikar olarak infâk edenlere Rableri katında büyük bir mükâfat vardır. Onlara hiçbir korku yoktur, onlar mahzun da olmazlar."(Bakara, 274) Cömertliğin asıl sahibi ve Kerim (ihsanı bol, sonsuz cömert) olan Allah-u Teâlâ hakkında Peygamber Efendimiz (sav) "Allah-u Teâlâ Cevad'dır, yani cömert ve ihsan sahibidir, bu sebeple cömertliği sever.
Yine O, güzel ahlâkı sever, kötü ahlâktan da hoşlanmaz" buyurmuştur. (Süyûti,1) Cömertliğin en muhteşem örnekleri elbetteki Efendimiz (sav)'in hayatında yerini almıştır.
O'nun sonsuz keremi etrafındaki herkesi hayrete düşürmüş ve bir çok insan, "Ancak bir Peygamber bu kadar cömert olabilir" itirafında bulunarak İslam'ın hakikatini kabul etmiştir.
Bu halin örneklerinden bir tanesi şöyledir.
Henüz Müslüman olmayan Safvan, Allah Resûlü'nün ganimet malları arasında dolaştığı bir sırada, develer, davarlar ve çobanlarla dolu vadiye hayran hayran bakıyordu. Sevgili Peygamberimiz (sav) de, onun bu halini göz ucuyla takip ediyordu.
Ona hitaben: "Ebu Vehb!
Vadi pek mi hoşuna gitti?" diye sordu. Safvan "Evet" dedi. Peygamberimiz (sav) "O vadi de, içindekiler de senin olsun!" buyurdu. Bunun üzerine Safvan kendini tutamayıp "Bir Peygamber'den başka hiç kimsenin kalbi bu derece cömert olamaz" dedi ve şehadet getirerek Müslüman oldu. (Vakıd) Daha sonra Kureyş'in yanına döndü ve onlara
"Ey kavmim! Müslüman olunuz. Vallahi Muhammed öyle ihsanda bulunuyor ki, yokluktan ve yoksulluktan hiç korkmuyor" dedi. (Müslim, Fedail) İnsanları hiçbir şartta incitmeyen Efendimiz (sav), kendisinden bir şey istendiği zaman asla "hayır" demezdi. Hatta istenen şey kendisinde yoksa dahi, borçlanır ve ihtiyaç sahibini memnun ederek gönderirdi. Bir gün böyle biri Peygamberimiz (s.a.v.)'e gelerek bir şeyler istedi.
Allah Resûlü (sav) "Yanımda sana vereceğim bir şey yok, git benim namıma satın al, mal geldiğinde öderim"dedi.
Efendimizin sıkıntıya girmesine gönlü razı olamayan Hz. Ömer "Ya Resulallah! Yanında varsa verirsin, yoksa Allah seni gücünün yetmeyeceği şeyle mükellef kılmamıştır" dedi. Allah Rasûlü (sav)'in Hz. Ömer'in bu sözlerinden hoşnut olmadığı mübarek yüzlerinden belli oldu.
Bunun üzerine Ensar'dan biri "Anam babam sana feda olsun Ya Resûlallah! Ver! Arşın sahibi azaltır diye korkma!" dedi. Bu sahabinin sözleri Efendimiz'in çok hoşuna gitti, tebessüm etti ve: "Ben de bununla emrolundum" buyurdu. (Heysemi) Cömertliğin faziletini beyan sadedinde Allah Resulü şöyle buyurmuşlardır:"Cömertlik, dalları dünyaya uzanan cennet ağaçlarından bir ağaçtır. Kim onun dallarından birine tutunursa, bu onu cennete götürür.
Cimrilik ise, dalları dünyaya uzanmış cehennem ağaçlarından bir ağaçtır. Kim de, onun dallarından birine tutunursa, bu da onu cehenneme sürükler!..." (Beyhaki) Hz. Ali (ra)'ın şu ifadeleri ne kadar güzeldir: "İki nimet vardır ki, beni hangisinin daha çok sevindirdiğini bilemiyorum; ilki, bir kimsenin ihtiyacını karşılayacağımı umarak bana gelmesi ve bütün samimiyetiyle benden yardım istemesidir. İkincisi de Allah' ın, o kimsenin arzusunu benim vesilemle yerine getirmesi ya da kolaylaştırmasıdır."
Murâkabe maksudu gözlemeye devam etmektir. Bu da kalbin sürekli olarak Allah’la beraber olması demektir. Üç derecedir:
1-Hak Teâla’ya giden yolda unutturucu bir tazim (kalbin Allah’a tazim ile dolup taşacak başkalarını tazimi unutturacak hale ulaşmasıdır) ve taşıyıcı bir yakınlaşma
(1-Allahın yoluna girmek,
2-Bu yolda yürümeye devam etmek,
3-Kalbi Allah’la beraber kılmak,
4-Allah’ı tazim etmek ve
5-Başkalarını tazimi unutmak. Bu beş hususa götüren yakınlaşmadır) ile şevk ve teşvik edici bir mutluluk içinde (bu, sevinç, saygı ve sözkonusu yakınlaşmada bulunan tattır. Kalbin Allah (c.c) ile mutlu olmasıdır.) Allah’ı (c.c) murâkabe etmektir. (Bu mutluluk kulu, Allah (c.c) yolunda yürüyüşünü sürdürmeye ve rızasına erme çabalarına devam etmeye sevk ve teşvik etmektedir.)
2–Muhalefetin reddi, (O’nun emir ve haberlerine ve muhalefeti terk etmek) itirazdan yüz çevirmek (muhalefet itirazdan doğar) karşı çıkma dengesizliğinin iptaliyle (Kulun, huzur ve müşahede anında kendi idrak, duygu, düşünce ve hatıralarıyla kalmaya devam etmesi perdeyle karşılaşmasıdır. Hakk’ın sana nazar murâkabesinin bu afetlerden kurtulması gerekir. Bu da zikre dalmakla mümkün olur. Hem zikreden hem de kendi nefsiyle konuşursa bu bir dengesizliktir. Allah (c.c) böyle olandan gizlenir.) Hakk’ın nazarını murâkabe etmektir. (Allah’ın (c.c) seni murâkabesini murâkabe etmendir, zahir ile bâtının korunmasını gerektirir.)
3–Tevhid sancağını kucaklayarak bizzat incenin kendisini (Allah’ı) düşünmek suretiyle ezel’i murâkabe (Allah’ın (c.c) kendisinde başka her şeyden önce olduğunu görerek. Bunu gördüğünde kul, “ezel” manasını görüp (c.c) hakikatini kavrar. O zaman da ona tevhid sancağı görünür.Allah’ın (c.c) kendisinden başka hiçbir şeyin mevcut olmadığını görür) ebed zamanlarında ortaya çıkan ezel işaretlerini murâkabe tehlikesinden kurtulmayı murâkabe etmektir. (Ebed’le ortaya çıkan ezel’de bilinen şeylerin bizzat kendisidir. “murâkabe tehlikesinden kurtulma murâkabesi”; müşahedeye devam eden, nefsinin tehlikesindedir ve ondan kurtulmamıştır. murâkabeyi görmek nefsin varlığına işarettir. Kişinin gayesi ise fânî olmak, nefs ve sıfatlarından kurtulmaktır.)
Kâşânî, sözlüğünde murâkabe’yi, bu yolda murâkabe içte ve dışta Hakk’a yönelmenin maksadını sürekli düşünmek demektir, riayet ve hürmet de bunun kapsamına girer. Er-Rakib Avamın murâkabesi, Allah’ın (c.c) farz kılmış olduğu şeyleri yerine getirmeye ve Hakk’ın onla belirlediği sınırda kalmaya devam (muhafaza) etmek; Müritlerin murâkabesi, kalbin sürekli Rab ile hazır olmasını gözetmek, erenlerin murâkabesi, Hakk’ın niyetlerini dağıtacak şeylerden onları muhafaza etmesi. Onlar kendi kendilerine değil Allah (c.c) sayesinde korunurlar.
1–Övülmüş, beğenilmiş güzel vasıfların sahibi olduğunu, kendisinde kemâliyle ve aşılamaz şekilde bulunduğunu anlatır,
2–Kerîm kılan O’dur, insanı da kerîm kılmıştır,
3–İnsanı muhatap alarak, halife kılarak, emrine vererek kerîm kılmıştır,
4–Vaadini yerine getirir ,cezada acele etmez, affedici, yaptıklarından hiçbir karşılık ve fayda beklemez,
5–Kendisinden başkasından bir şey beklenmesinden hoşnut olmaz.
Peygamberimizin (s.a.v.) bu isimlerden nasibi :
1–Aslen ve halen kerîmdir,
2–İstendiğinde verir, asla karşılık beklemez, verdiğinde aklın almayacağı kadar verir, minnet altında bırakmaz,
3–Kendisine yapılanları affeder, iyilikle mukabelede bulunur,
4–Bu vasıflar onda aslîdirler, arızî vasıflar değildir,
5–Söz verdiğinde sözünü tutar,
İnsanların nasibi ise :
1–Allah’ın (c.c) kereminden hiç ümit kesmemeli,
2–Keremine saygısızlık anlamına gelecek bir davranışta bulunmamalı,
3–Kereminden dolayı şükrünü artırmalı,
4–Kendisini keremli kılacak davranışlara sahip olmaya çalışmalı,
5–Diğergâm, affedici, iyilikler yapıcı olma
6–Kendinden iyilik ve güzellikten başka bir şey beklenmemeli,
7–İnsanlardan bir şeyler bekleyerek, yaptığı iyiliklerin karşılığını umarak keremini zedelememeli,
8–Allah’tan (c.c) kendisini keremli kılmasını istemeli,
9–Sözünden vazgeçmemeli.
Allah (c.c) hakkında ifade ettiği anlamlar ;
1–Allah (c.c) yaratıklarının yapıp ettiklerinden asla gafil değildir,
2–Yaratıklara göre gizli de olsa Allah (c.c) bütün hallerini görür, bilir ve korur.
3–Kullarını gözetlemeyi kendisi yapar, kimseye bırakmaz,
4–Allah (c.c), insanlara harekât ve sekenâtını gözetlediğini bildirir,
5–İnsanlarda gördüğü olumlu veya olumsuz durumları muhafaza eder, hesap günü hesabını sorar,
Peygamberin (s.a.v) bu isimden nasibi ;
1–Allah’ın (c.c) murâkabesinde olduğunu bilirdi,
2–Harekât ve sekenâtında bu murâkabenin etkisi kendisini gösterir, zahiri olarak hiçbir şeyi yanlış, eksik, hatalı, kusurlu yapmaz mükemmel surette yapardı. Bâtınî olarak da kendi hallerinin Allah’a (c.c) zahir olduğun bildiği için hiçbir eksik ve kusur bulundurmazdı. Zahiren ve bâtınen Allah’ın (c.c) hoşlanmayacağı hiçbir şeyi hayatında bulundurmazdı,
3–İnananlara, Cebrail’in (a.s) sorduğu soruya cevap verirken murâkabeyi anlatarak tavsiye etmiştir. Allah’ı, (c.c) görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyor olsan da o seni görüyor.
4–İnanan insanlara, kendilerine tâbi olan, sorumluk alanlarındaki insanların hareketlerini murâkabe altında bulundurmalarını tavsiye etmiştir,
5–İçinde yaşadığı dönemdeki insanları murâkabe etmiştir. murâkabe ettiğini onlara da bildirmiştir.
6–Kulluklarında olumsuzluklara karşı onları uyarmıştır.
7–Allah’ın (c.c) her hareketimizin bir gün hesabını soracağını anlatarak murâkabesi altında bulunduğunun bilincine sahip olmamız hakkında uyarılarda bulunmuştur.
Kulların bu isimden nasipleri ;
1–Allah’ın (c.c) murâkabesi altında bulunduğumuzu, her şeyden haberdar olduğunu, gizli açık her şeyi gördüğünü unutmamak,
2–Kendisinden en fazla hayâ edilecek, sakınılacak olanın Allah (c.c) olduğuna inanmak, davranışlarına yansıtmak,
3–Özellikle insanlardan ayrı tek başına kalınan durumlarda çok daha fazla dikkatli olmak,
4–Kalbini, niyetini, organlarını ve hareketlerini âfetlerden, müfsitlerden, olumsuz bütün hususlardan korumak,
5–Ailede, toplumda işlenecek kötülüklere karşı uyanık durmak, gözetlemek, toplumsal bir murâkabeyi gerçekleştirmek,
6–Nefs ve şeytana karşı uyanık olmak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder