29 Ekim 2014 Çarşamba

Uyanın! Vallahi, uyanın! Çünkü, Malcolm X'in de dediği gibi, eğer bir şey için ayak diremezseniz, her darbe sizi yere serebilir. "Ey iman edenler! Size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah'ın ve Resûlü'nün çağrısına uyun!" (Enfâl 8:24)


Esselamu aleykum ve rahmetullahi ve berakatuhu.

 Yürüyen ölüler olmayın, bu çağrıya cevap verin. Ve Bu çağrıya her zaman için geldiğinizi görmek istiyorum,

 Facebook'u ve Twitter'ı gereksiz şeyler için kullanmayı bırakın. Televizyon izlemeyi, kebap yemeyi, nargile cafelere, kahvehanelere gitmeyi bırakın; Zaman fedakârlık zamanıdır. Eğer şimdi bunu yapmazsanız, yerinize kim yapacak?


Kardeşlerim, Moazzam Begg çok kısa bir sürede aklıma Hz. Ali (r.a.)'den rivayet edilen bir sözü getirmişti: 









Beni tutuklayın, onu tutuklayın, herkesi tutuklayın. Ve ne yaparlarsa yapsınlar, Tüm âlemlerin yaratıcısı olan Allah'ın adına yemin ederim ki milyonlarca başka Moazzam Begg'ler olacak. Bizler buradayız, çünkü Allah'ın rahmeti tüm dünyayı kuşatıyor.


 Allah Rahman'dır, merhametli olandır, Ve Allah Hz. Muhammed sallallahualeyhivessellem'i tüm dünyaya bir rahmet olarak gönderdi. Bugün burada mağdurlar olarak toplanmadık, burada protestocular olarak toplanmadık, Vallahi burada öğretmenler olarak toplandık. Bu insanlara adaleti öğretmeliyiz. Allah Kur'an-ı Kerim'de der ki, "Muhakkak ki Allah (c.c.) âdil olanları sever." (Maide 5:42

Allah Kur'an-ı Kerim'de der ki:
Ey iman edenler, Allah için hakkı ayakta tutanlar ve adaletle şahitlik yapanlar olunuz. Bir kavme olan kininiz, sizi adaletsizliğe sevketmesin. Adaletli olun, çünkü o, takvaya daha yakındır...(Maide 5:8)

EY İMAN EDENLER!
ALLAH İÇİN HAKKI AYAKTA TUTANLAR VE ADALETLE ŞAHİTLİK YAPANLAR OLUNUZ.
BİR KAVME OLAN KİNİNİZ
SİZİ ADALETSİZLİĞE SEVKETMESİN.
ADALETLİ OLUN
ADALETLİ OLUN
ÇÜNKÜ O, TAKVAYA DAHA YAKINDIR (MAİDE 5:8)

Bu insanlara merhametimizden dolayı öğretmemiz gerekir,


Kardeşlerim ve arkadaşlarım, biz öğretmenler olarak buradayız. Onlara gerçek adaletin ne olduğunu öğretmeliyiz, ve onlara dünya terörünün bir hayaleti takip ettiğini hatırlatmalıyız. 


Bu ülkede daha fazla insan kirayı ya da faturaları ödeyemedikleri için ölüyor. Daha fazla insan bebek ölümleri yüzünden hayatını kaybediyor, sefaletten ötürü.Amerika'da daha fazla insan köpek ısırmalarından dolayı ölüyor.

 Fakat K9'lar üzerine bir savaş görmüyorum. Kardeşlerim ve arkadaşlarım, bu insanlara gerçek teröristlerin kim olduğunu öğretmeliyiz, evet, biz terörizme karşıyız, 

 Vallahi, benim görüşümde gerçek terörizm kapitalizmdir. Adaletsizliği çok daha fazla insanı öldürür. 2013'te Afrika'da 10.6 milyon çocuk açlıktan öldü.

 Neden benim oğlum Zekeriya, Afrikalı herhangi bir çocuktan farklı olsun? Bunun sebebi temelleri zayıf bir sistemin getirisi olan, ilahi hakikatin değil de kısıtlı bir zihnin ürünü olan hukuk kurallarını kullanmamızdır.

İSLAMİ DAVET ve CIHAD CEMAATLERINE ÖĞÜTLER


Sahih bir hadiste Peygamber (s.a.v)’ e şöyle denildi: “Ey Allah’ın Resulü! İnsanların en faziletlisi kimdir?” Dedi ki: “Malı ve canı ile Allah yolunda savaşan mümin!”

“Kovulmuş şeytanın şerrinden Allah’a sığınırım.

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla… Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun. Salat ve selam din gününe kadar âlemlere Rahmet olarak gönderilen nebilerin ve gönderilmişlerin sonuncusuna, onun ailesine, ashabına ve ona tabi olanlara olsun!

Bundan sonra; bu nasihati Allah’ın yolunda olan ve her yerde savaşan bütün cemaatlere (topluluklara) yöneltiyorum.

Allah’ın selamı, rahmeti, bereketi üzerinize olsun! Allah (swt) Al-i İmran suresinde şöyle diyor:



“Ey iman edenler, Allah’tan hakkıyla sakının (korkun). Ve ancak Müslümanlar olarak ölün. Hep birlikte Allah’ın ipine (Kuran’a) sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah’ın size olan nimetlerini hatırlayın. Hani sizler birer düşman idiniz de O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O’nun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de O sizi oradan kurtarmıştı. İşte Allah size ayetlerini böyle apaçık bildiriyor ki doğru yola eresiniz.

Mübarek ve yüce olan Allah; kendi yolunda savaşan topluluklardan razı oldu. Ki onları âlemlerin arasından seçti ve onları şükür derecesinin en yücesine iletti. O derece;Müslümanların canlarını ve mallarını Allah yolunda, Kelimetullah’ı yüceltmek için, Allah’ın onları sayılamayacak kadar şeylerle nimetlendirmesine şükür olarak sunmalarıdır. İman, İslam ve onları dünyaya üstün kılması nimeti o nimetlerin en yücesidir. Allah’ın (swt) Maide Suresinin 19, 20 ve 21. ayetlerinde açıkladığı gibi:

“Hani Musa kavmine şöyle demişti: ‘Ey kavmim! Allah’ın üzerinizdeki nimetlerini hatırlayın, O içinizden peygamberler çıkardı. Sizi hükümdarlar yaptı ve âlemlerde hiçbir kimseye vermediğini size verdi. Ey kavmim! Allah’ın size yazdığı kutsal toprağa gidin, geri dönmeyin, yoksa hüsrana uğrayarak dönersiniz.”

Sahih bir hadiste Peygamber (s.a.v)’ e şöyle denildi: 
“Ey Allah’ın Resulü! İnsanların en faziletlisi kimdir?” Dedi ki: “Malı ve canı ile Allah yolunda savaşan mümin!”

Bu yüzden Allah’ın kendi yolunda cihadı ihsan ettiği bu grupların, bu nimetin daimi için büyük bir hırsla tutunmaları gerekir. Bu hırs ancak; Allah’ın kitabına ve Resulullah’ın sünnetine sarılarak, emrettiği konularda Allah’a itaat ederek, Peygamber (s.a.v)’e tabi olarak ve emir sahiplerine iyilik konusunda itaat ederek olur. Aynı zamanda bu hırs; halkın maslahatını, Kelimetullah’ı, İslam’ı ve Müslümanları yüceltmek için kişisel maslahatın önüne geçirmekle ve selef-i salihine uyarak olur. Hasan bin Ali onlardandır. Allah onların hepsinden razı olsun. Ki o; bize kendisi hak ediyor olmasına rağmen Muaviye (r.a) için hakkından vazgeçtiği zaman, safları tek bir slogan altında toplamanın, düşmanlara karşı her bir fırsatı değerlendirmenin ve bunun için genel maslahatı özel maslahatın önüne geçirmenin nasıl olacağına dair örnekler vermiştir. Fakat insanların efendisi olan Peygamber efendimiz şu hadisinde şöyle bir haber vermiştir:

“İşte bu benim oğlum, efendinizdir. Ümmet bugünlerde ne kadar da çok böyle efendilere ihtiyaç duyuyor.”

İşte dünya ve ahiretteki kurtuluş ve başarı Ali İmran suresinin 92. ayetinde Allah’ın (swt) haber verdiği gibidir: “Sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda) harcamadıkça gerçek iyiliğe asla erişemezsiniz. Her ne infak ederseniz Allah onu hakkıyla bilir.”

Her şeyin karşılığı vardır. Kelimetullah’ı yüceltmek için safları birleştirmenin karşılığı da uğrunda bazı şeyleri infak etmeyi gerektirir. Safların birleştirilmesi için şunlar gereklidir;

-Nefsi sunmak

-Zenginliği sunmak

-Zevklerden feragat etmek

-Tevazu göstermek

-Halkın maslahatı için kendinden vazgeçmek

-Öfkeyi yutmak

-Affetmek

-Hüsnü zanda bulunmak

-Bağışlayıcı olmak

-Hayra muhabbet duymak

-Sabrın ve gaybın ortaya çıkması için dua etmek

-Bütün bunlarla birlikte şeytanı düşman kabul etmek

-Müslüman kardeşler arasında geçebilecek övülmüş bütün şeyleri yerine getirmesi gerekir.

Allah yolunda Kelimetullah’ı yüceltmek için savaşan bütün toplulukların şeytanın insanlık, özellikle de Müslümanlar için düşman olduğunu bilmesi gerekir. Bu düşmanlık yeryüzünde Kelimetullah’ı yüceltmek isteyen ve şeriatı kalıcı kılmak isteyen her kimseye karşı daha da şiddetlenir ve hat safhaya ulaşır. Bu ancak Allah’ın Kitabıyla hükmedilmesiyle, Resulullah’ın (s.a.v) sünnetinin yerine getirilmesiyle meydana gelir.

Cihadın bulunduğu her yerde mücahidlerin arasına ayrılık ve ihtilaf sebebi sokmak için uygun (gizlenmiş) şekillere bürünmüş cin ve insan şeytanların çağrılarının yarıştığını görürsün. Bu çağrı mücahidleri mühim olan işlerden ertelemek ve yapılması çok gerekli olmayan işlerde acele ettirmek için ve onları Allah’ın (swt) şeriatını uygulamakta korkuyla alıkoymak içindir. Ki bu şeriatların uygulandığı yerlerde insan ve cin şeytanlar ümitsizliğe düşerler. Peygamber bu konuda şöyle demiştir:

“Şeytanlar Arap yarımadasında ibadet edilen her yerde ümitsizliğe düşerler.” Bu yüzden düşman her yerde Allah’ın şeriatının uygulanmasını men etmek için ve savaş sahasında gizlenmiş düşmanların ortaya çıkmasını zorlaştırmak için kendisine kuvvet verilen sahada dolaşır.

Bu konuda Ömer bin Hattab şöyle demiştir: “Kim bizi Allah konusunda aldatmaya çalışırsa bizde onu aldatırız.” Bu yüzden mücahidlere Allah’ın (swt) şu sözüne sarılmaları gerekir: “Size bir iyilik dokunursa, bu onları üzer. Eğer size bir kötülük dokunursa bunlara sevinirler. Eğer sabrederseniz ve takvalı davranırsanız onların tuzakları size hiçbir zarar veremez. Muhakkak ki Allah onların yaptıklarını kuşatmıştır.”

Allah yolunda savaşan mücahidlerin Allah’ın (swt) amel edilmesini emrettiği şeylerle amel etmeleri gerekir. Düşmanlara karşı fırsatları değerlendirmekte ve amaçlanan hedefi gerçekleştirmekte zeki olmaları gibi. Allah (swt) bunlara açıklama olarak Hucurat suresinin 9. ayetinde şöyle demiştir:

“Eğer müminlerden iki gurup birbirleriyle savaşırlarsa, aralarını düzeltin. Eğer onlardan biri diğerine haddi aşarsa o gurup Allah’ın emrine geri dönünceye kadar savaşın. Eğer geri dönerlerse aralarını adalet ile düzeltin. Her işte adaletli davranın. Muhakkak ki Allah adaletli davrananları sever.”

Bu ayet ile amel edebilmemiz ve savaş sahasında onu uygulayabilmemiz için şer’i komisyonun ayakta kalmasının cihad sahasındaki en yüce şey olması gerekir. Bu komisyona; doğruluklarına kefil olunmuş, ilim ehli, mücahidlerin hal ve durumlarına vakıf ve muttali olmuş bir grup başkanlık eder. Bütün savaşçı toplumların en faziletlileri de bu komisyonun azalarını oluşturur. Bu komisyonun en önemli görevi şudur; tüm halkın maslahatı için tek bir slogan altında toplanmayı sağlamak, nasihat etmek, aralarını düzeltmeye teşvik etmek, bakış açılarını cihada yaklaştırmak, düşmanı hezimete uğratmak için en önemli sebep olan Peygamberimizin (s.a.v); “Zillet ve küçüklük emrime muhalefet edenin üzerinedir.” hadisini uygulamaya sevk etmektir.

Her türlü kararın uygulanmadan önce daha doğrusuna karar verilmesi için istişare edilmesi ve ilan edilmesi zaruri olanlar hariç son derece gizlilik içinde sorunların çözülmesi için bu komisyona sunulması gerekir.

Nitekim bu komisyon güvenilir, şeraite uygun ve başkanlığını uzman ve ihtisas sahibi insanların üstlendiği bir kurumdur. Bu kimseler; bilgili, sahada mevcut bulunan savaşan topluluklardan nasibini almış kimselerdir.

Herkesin bizim bir gemide giden tek bir beden gibi olduğumuzu bilmesi gerekir. Eğer biz Allah’a ve ahret gününe iman etmişsek başarısızlığın, amellerimizi yok etmenin ve kuvvetimizi giderecek işler yapmanın yeri yoktur. Ayrılık ve tartışmalarımız sebebiyle düşmanlarımızın bize ulaşabilecekleri zaaf noktaları yapmamızın yeri yoktur. Eğer iman ediyorsak Allah’a karşı takvalı olmamız ve bize Nisa suresi 59. ayette emrettiği gibi ona sarılmamız gerekir:

“Ey iman edenler! Allaha, elçisine ve sizden emir sahipleri olanlara itaat edin. Eğer bir konu hakkında anlaşmazlığa düşerseniz onu Allah’a ve elçisine arz edin. Allah’a ve ahret gününe inanıyorsanız bu daha hayırlıdır ve sonuç bakımından daha güzeldir.”

Allah (swt) Nisa suresinin 65. ayetinde şöyle buyuruyor: “Hayır! Rabbine andolsun ki iş bildikleri gibi değil, onlar aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem yapıp sonra da senin verdiğin hükme karşı içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe iman etmiş olmazlar.”

Nitekim her taraftaki âlimlere biz şöyle deriz: “Eğer orada mücahidler konusunda bir kısıtlama varsa, bu kısıtlama sizin cihada geç kalışınız sebebiyledir.”

Âlimler “ümmet bedeninin” kendisiyle beslendiği kimselerdir. Tüm yollar onlar için aydınlanmıştır. Bu yüzden İslam dini, âlimleri özel bir konumda tutar. Ki onlar peygamberlerin varisleridir. Hatta namaza çağrıldıkları zaman insanların birinci saf’a en layıkları âlimlerdir.

Kabirlerdeki ölüler çoğaldığı zaman insanların öne geçirilmeye en layık olanı Peygamberimizin Uhud Savaşında yaptığı gibi âlimlerdir. “Haydi cihada!” denildiği zaman insanların komutan olmaya en layığı âlimlerdir.

Kuran’ın tedvin sebeplerinden biride âlimlerin savaşların ön safındayken şehid olmaları korkusudur. Ki zaten âlimler Allah’ı en iyi bilen, en takvalı olan, Allah’tan en çok korkan kimselerken savaşmaktan nasıl geri kalsınlar? Ki savaş itaatlerin en sevimlisi iken kendisiyle Allah’a yaklaşılabilen, dinin korunduğu, adaletin yerine getirildiği, zulmün yok edildiği, nefislerin, azaların ve malların korunduğu, mazlumlara yardım edildiği, düşmanların şerrinin geri çevrildiği, Allah’ın (swt) kitabı yolunda ilk savaşa çıkanlar âlimler iken savaştan nasıl geri dursunlar? Âlimler savaşa çıkmışlardır çünkü insanlar onlara uyarlar. Allah (swt) Tevbe suresinin 111. ayetinde buna işaret etmiştir:

“Allah müminlerden canlarını ve mallarını kendilerine cennet vermek üzere satın almıştır. Artık onlar Allah yolunda savaşırlar da ölürler veya öldürülürler. Bu, Allah’ın, Tevrat’ta da, İncil’de de, Kuran’da da kendi üzerine yüklendiği bir vaattir. Allah’tan ahdine daha sadık kim vardır? O halde yaptığınız alışveriş ile sevinin. İşte büyük kurtuluş budur.”

Allah kendi yolunda savaşanları açıkladıktan sonra onların özelliklerini de söylemiştir ve şu sözüyle açıklamıştır: “(Bunlar) O tövbekâr olanlar, ibadet edenler, o hamd edenler, o oruçlular, o ruküya varanlar, o secdeye kapananlar, iyiliği emredip, yasakların ölçülerine riayet edenlerdir. Müjde ver o müminlere, müjde!” (Tevbe 112)

Bu sıfatlar diğer Müslümanların da sıfatı mıdır?

Evet, böylesi bulunur. Sıradan halktan olan Müslümanlardan da bu sıfatları taşıyalar bulunur. Bu Allah’ın dileyene verdiği lütfundandır. Fakat bu sıfatlar aslında âlimlerin sıfatlarıdırlar. Ve bu sıfatlar müminlerin âlimleri ile bilinir. Âlimler Allah’ın Mücadele suresinin 11. ayetinde açıkladığı gibi müminlerin en faziletlileridir:

“Ey iman edenler! Size: ‘Meclislerde yer açın’ denilince yer açın ki Allah’ta size genişlik versin. Size: ‘Kalkın’ denilince de kalkın ki Allah sizden inananları ve kendilerine ilim verilenleri derecelerle yükseltsin. Allah yaptıklarınızdan haberdar olandır.”

Afganistan’daki Taliban hareketinin başarı sebebi âlimlerinin savaşta en ön safta yer alması ve savaşı idare etmeleridir. Onların cihadda bereketli davranmalarından dolayı bereket onlara iner.

Ey âlimler! Sizler Allah yolunda savaşa çıkmaya en layık olan insanlarsınız. İşte bu Peygamber (s.a.v)’in ümmetine hadisleriyle gösterdiği, özendirdiği ve tekrarladığı şeydir.

Peygamber efendimiz şu hadisinde dinleyenlerine açıklamak ve bu işin Allah (swt) katındaki yüceliğini pekiştirmek için şöyle demiştir: “Eğer ümmetime zor gelecek olmasaydı hiçbir giden savaş gurubunun arkasında oturmazdım. Elbette Allah yolunda öldürülmek, sonra diriltilmek, sonra tekrar öldürülmek, sonra tekrar diriltilmek ve sonra tekrar öldürülmek isterdim.”

Ey âlimler! Sizler peygamberlerin varislerisiniz. Peygamberlerin ve elçilerin en faziletlisi olan Peygamber efendimiz size bir yol çiziyor.

Selef-i salihindeki âlimlerimizin ne vatanları, ne kabileleri ne de yer tutacak mekânları yoktu. Bilakis onların vatanları, kabileleri ve yaşadıkları mekânları hakkı söylemeye güç yetirebildikleri, bu konuda ısrar edebildikleri, dini uygulayabildikleri ve dini öğretebildikleri yerlerdi.

Günümüzdeki savaş sahalarının emir vermeniz için sizin dokunuşlarınıza ihtiyaçları vardır!

Ey âlimler! İşte başarı, kurtuluş ve felaha eriş işi ehli üstlendiği zaman olur. Allah en iyi bilendir.

Allah’ın desteği Muhammed’e (sav), onun ailesine, onun ashabına ve kıyamet gününe kadar iyilik ile ona tabi olana olsun.

Allah’ın Selamı Rahmeti ve Bereketi üzerinize olsun.

Merkez Komutanlığı Şura Üyesi Ebu Halil el Mekki

 Allah sizden razı olsun.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder